Ahmet Küçük
www.twitter.com/#!/kucukxahmet
3 Temmuz 2011'de, başlayan şike soruşturması ve ardından açılan dava, yerel mahkeme düzeyinde tam bir yıl sonra sona erdi. Davanın en önemli sanıklarından olan Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a toplam 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi, ancak Yıldırım, cezaevinde kaldığı bir yıl göz önünde bulundurularak tahliye edildi.
Şike ve teşvik davasından yargılanan 93 sanık için çeşitli cezalar vermesinin yanında mahkemenin Türk futbolunda şike yapıldığın ve teşvik primi verildiğine hükmetmesi asıl karar olarak öne çıktı.
Bir yıldır Türk futbolunu ve UEFA’yı meşgul eden bu problem “şimdilik” Yargıtay’ın ve UEFA Disiplin Komitesi’nin alacağı kararlara kadar ertelendi.
Peki, mahkeme bu kararı alana kadar Türkiye neleri tartıştı, kim hangi kararları verdi, kısaca hatırlayalım.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 22 Mart 2012'de UEFA'nın 36. Olağan Kongresi'nde yaptığı konuşmada, “Gerçek kişi ve tüzel kişi noktasında değerlendirmeyi iyi yapmak lazım. Gerçek kişilerin işlediği suçlar sebebiyle eğer tüzel kişilik suç ve ceza almaya kalkarsa, burada sadece bir tüzel kişi, kurum ceza almıyor. Yeri geliyor milyonlarca o tüzel kişiliğin sempatizanı olan kişiler, belki bir şehir, bir kaç şehir, burada cezalandırılmış oluyor. Burada suçların şahsiliği ilkesinden hareketle kim olursa olsun, bu şikeyi ve suçu kim işlemişse, cezaların caydırıcılığından hareketle en büyük cezayı alması en önemli adımdır ve bunun yapılması lazım” demişti.
Hatırlanacağı gibi Başbakan Erdoğan’ın yaptığı bu açıklamanın ardından kulüp yöneticilerinin işlemiş oldukları suçların bağlı bulunduğu kurum için çıkar sağlayıp sağlamadığı çokça konuşulmuştu. Hatta Başbakan’ın yargıyı etkilediği yönünde de eleştiriler dile getirilmişti.
Türkiye Futbol Federasyonu Etik Kurulu, şike davasıyla ilgili olarak 15 Ağustos 2011 tarihinde açıkladığı ilk raporda adı geçen kulüpler, yöneticiler ve sporcular hakkında “şike yaptıkları” ve“teşvik primi verdikleri” kararına varmıştı. Ancak Etik Kurulu, aradan geçen 7 ay sonunda hazırlanan ikinci raporda, bu kez aynı kişi ve kulüpler hakkında “şike yapmadığı ve/veya teşvik primi vermediği” açıklanmıştı.
Etik Kurulu, hazırladığı ikinci raporda şu ifadelere yer vermişti:
“Kurulumuz, yaptığı inceleme ve değerlendirmeler sonunda, müsabakalardaki eylemler bakımından ilgili bazı kişiler hakkında, 'şike', 'şike teşebbüsü', 'teşvik primi' veya 'teşvik primine teşebbüs' şüphesinin mevcut olup olmadığı ve bu kişilerin eylem ve davranışlarının kulüplere izafesinin mümkün olup olmadığı bakımından kanaate ulaşmıştır; bazı müsabakalar bakımından ya da olaylarda adı geçen kişiler açısından ise 'kanaat oluşturmaya yetecek kanıt bulunmadığı' şeklinde görüş bildirmiştir. Ayrıca Kurulumuz, dosyadaki kanıtlar çerçevesinde bazı kişilerin, savcılık evrakında 'şüpheli' olarak belirtilmelerine rağmen, 'somut olayla ilgisini gösteren kanıt bulunmadığı' yönünde kanaat bildirmiştir.”
Etik Kurulu ayrıca ilk raporda hazırlanan iddialara yönelik herhangi bir bulguya rastlanmadığını, ayrıca polis fezlekelerinde bulunan delillere de ulaşılamadığını bildirmişti. Açıklamanın son bölümünde şunlar kaydedilmişti:
“İlk rapor çalışmasına konu evrakın, sadece iddia makamının iddiasına dayanak aldığı iletişim tespit tutanakları ve fiziki takip tutanaklarından ibaret olması sebebiyle, ilk raporda ilgililerin iddiada yer alan somut vakıalar hakkındaki açıklamaları ve bu açıklamaları destekleyen delillerine hiçbir şekilde ulaşılamamıştır. Kurulumuz somut vakıa iddialarının doğru olma ihtimalinin derecesi konusunda ayrıntılı bir müzakere süreci yaşamış ve objektiflik ilkesine azami derecede özen göstermiştir.”
Etik Kurulu’nun 7 ayda değişen bu görüşünün ardından Etik Kurulu Başkanı Oğuz Atalay’ın “Biz de insanız. Gözümüzden kaçmış bazı eksikler olabilir. Ama raporumuzda şike konusunda şüphe mevcut” sözleri, tam da bu çelişkiye ilave edilmesi gerek önemli bir açıklama olarak kayıtlara geçti.
Etik Kurulu’nun bu kararının ardından şike ve teşvik davasında adı geçen hiçbir kulübe ceza verilmemiş, ilgili yönetici ve sporcular Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevk edilmişse de yine hiçbir ceza almamışlardı. Ceza verilmemesinde, Etik Kurulu’nun hazırladığı ikinci rapordaki, şike ve teşvikin “girişim” aşamasında kaldığı iddiası etkili oldu. O ifadeleri de hatırlayalım:
“İncelemesi yapılan 22 maçtan 3 tanesinde şike teşebbüsü, 2′sinde de teşvik primi girişimi, Fenerbahçe’nin 6-0 kazandığı Ankaragücü, 2-0 galip geldiği İstanbul Büyükşehir Belediyespor ve deplasmanda 4-2 üstün tamamladığı Gençlerbirliği maçlarda şikeye teşebbüs, Trabzonspor’un Avni Aker’de 3-1′le tamamladığı İstanbul Büyükşehir Belediyespor ve dış sahada golsüz eşitlikle biten Eskişehir maçlarıyla ilgili ise teşvik primi girişimi...”
Şike ve teşvike sıfır tolerans yaklaşımını duyuran UEFA'nın TFF’ye ilettiği tavsiye ve taleplerde Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’ne katılmaması gerektiği vurgulanmış ve TFF de bu kararı uygulamıştı. Zira, UEFA en ufak bir şüphede bile ceza kesilmesi gerektiğini söyleyerek açıkça “aklanın ve öyle gelin” mesajı vermişti. UEFA ve TFF’nin bu kararının ardından Fenerbahçe Avrupa’ya gidememişti.
2011-2012 sezonunu ikinci bitiren Fenerbahçe’nin durumunu inceleyen UEFA, bu sene sarı-lacivertli kulübe davet mektubu gönderdi. Ancak, UEFA’nın verdiği bu kararda “UEFA Disiplin Komitesi’nin onayı” şerhi de düşüldü.
UEFA’nın bu şerhi düşmesindeki asıl neden, Türkiye’de görülen davanın o sırada sonuçlanmaması ve Disiplin Komitesi’nin incelemelerini bitirememesinden kaynaklanıyor. UEFA’nın Fenerbahçe’ye gönderdiği katılım davetinde, “şimdilik” tonunu vurgulayan şu ifadeler yer alıyordu:
"UEFA Kontrol ve Disiplin Kurulu 22 Haziran'da Fenerbahçe Spor Kulübü'nün 2012/13 sezonunda UEFA Şampiyonlar Ligi'ne katılıp katılmaması ile ilgili kararını açıklamıştır.
UEFA Kontrol ve Disiplin Kurulu, hem disiplin müfettişinin, hem de Fenerbahçe'nin dava dosyasına ek sunumlar eklemelerine izin vermiştir. Özellikle, Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu'nca kurumumuza gönderilen karar henüz tarafımıza ulaştığından, ne Disiplin Müfettişi, ne de Disiplin Komitesi bu dosyayı detaylı bir şekilde incelemeye fırsat bulamamıştır.
Bu bilgilerin ışığında; hak sahibi olan Fenerbahçe Spor Kulübü, UEFA Disiplin Komitesinin son kararı belli oluncaya kadar, UEFA tarafından organize edilen müsabakalarda yer alabilir."
Yani UEFA Disiplin Komitesi, Fenerbahçe hakkında, Türkiye’deki yargılamadan “şike yapıldığı” ve “teşvik primi verildiği” hükmünün çıkmasını da dikkate alarak nihai bir karar verecek.
UEFA’nın şike ve teşvik talimatnamesinde; şike ve teşvike karışanlar, kulüpten bağımsız olarak bu eylemde bulunsalar dahi kulübe ceza verilmesi maddesi yer alıyor. Bu cezalar, kulüp yöneticilerinin bilgi dâhilinde yapılıp yapılmadığı, suça karışanların görevleri de değerlendirilerek kulübün suça karıştığı ölçüde küme düşürülmesi gerektiği bildiriliyor.
UEFA, bu talimatnamesi doğrultusunda, öncelikle TFF’nin kararını bekleyeceğini açıklamıştı. Şimdi ise Disiplin Komitesi’nin kararını bekliyor. Velhasıl, kulüpler hakkındaki tüm ipler UEFA’nın eline geçmiş durumda. Yargıtay’ın söyleyeceği ise şahısları bağlayacak.