Sözcü yazarı Uğur Dündar, Doğan Medya Grubu'nun Demirören Holding'e satılmasına ilişkin olarak, 2011 yılında Ersin Tokgöz'le yaptığı söyleşideki Doğan Medya Grubu'ndan ayrılış sürecini anlatarak "Umarım Doğan Medya'nın satılma noktasına nasıl geldiğini anlatabilmişimdir" dedi.
Dündar'ın "Aydın Bey" başlığıyla yayımlanan (23 Mart 2018) yazısı şöyle:
Sevgili okurlarım, Önceki günden bu yana, herkes Doğan Grubu'nun satışı konusunda ne düşündüğümü soruyor. Beni tanıyorsunuz. Kişiler ve kurumlar hakkında zaman ve mekana göre farklı konuşan biri değilim. Aydın Doğan hakkında dün ne söylediysem, bugün de o sözlerimin arkasındayım. Son gelişmeler üzerine yorum yapmıyor ve sizleri, STAR TV'nin Doğan Grubu tarafından 2011 yılında Ferit Şahenk'in patronu olduğu Doğuş Grubu'na satışından hemen sonra, internetteki www.turktime.com adlı haber sitesi için Genel Yayın Yönetmeni Ersin Tokgöz'ün benimle yaptığı röportajın özetiyle baş başa bırakıyorum:
SORU: Her ne kadar bir profesyonel olsanız da sizin Doğan Grubu'yla profesyonellikten öte bir bağınız vardı. Aydın Doğan'la çok yakındınız ve biliyoruz ki ciddi maddi imkânlar sunulmasına rağmen bu bağı koparıp başka bir gruba geçmediniz. Dolayısıyla bu kopuş herkes için sürpriz oldu. Gerçi genel olarak açıkladınız ama perde arkasında gerçekten de neler oldu? Kopuş nasıl başladı? Neler yaşandı?
CEVAP: Haklısınız, Aydın Bey ile bir bakıma “vedalaşma” olarak değerlendirebileceğim son görüşmemizde bana “Uğur, sen Türkiye'nin bir numaralı televizyon habercisisin. Ölüyü dirilttin! Bunu her yerde söylüyorum. Ayrıca düzgün, karakteri sağlam adamsın. Ailen de çok düzgün. Ben ve ailem, seni ve aileni çok severiz.” dedi.
SORU: İnanarak mı söylüyor bunları yoksa sizi yumuşatma amaçlı nezaket sözleri mi?
CEVAP: Bunların samimi düşünceler olduğundan hiç kuşkum yok. Zira Aydın Bey, bir insanın yüzüne karşı söyleyemediği hiçbir şeyi arkasından söylemez. Benzer sözleri gıyabımda birçok dostuna söylediğini de biliyorum. Eşi Sema Hanım da bizim en sadık seyircilerimiz arasında yer alırdı. Dündar ailesinin de kendilerine saygısı vardır. Aydın Bey ve aile bireyleri, benim gruba sadece profesyonellik bağlarıyla bağlı olmadığımı, örneğin geçmişte, Uzanlar'ın safında yer alıp kendisine hakaret etmemekte direndiğimi ve bu uğurda servet sayılabilecek bir meblağı iade edip onların yanından ayrıldığımı da çok iyi bilirler.
SORU: Size bilgi verilmese de neredeyse tüm kamuoyu satışı öğrenmişti, medya siteleri her gün farklı bir detay yazıyordu. Bu şartlarda çalışmaya nasıl devam ettiniz?
CEVAP: İçimizde bir burukluk olsa da çalışmalarımızı profesyonel disiplin ve ilk günün heyecanıyla sürdürdük. Arkadaşlarımızın işsiz kalma endişelerini giderebilmek için her türlü çabayı sergiledik. Ancak bir gün internet sitelerine NTV kaynaklı bir haber düştü. Haberde benim, değerli kardeşim Yılmaz Özdil'in ve haber merkezinde çalışan büyük çoğunluğun, Doğan Grubu'nda kalacağımız belirtiliyordu. Hemen Ferit Şahenk'i aradım. Çünkü geçmişte babası merhum Ayhan Şahenk de patronum olmuştu. Nur içinde yatsın, iyi ve bonkör bir patrondu. Ferit de bana “Ağabey” diye hitap eder, baba mirası olduğumu söyler ve saygıda hiç kusur etmezdi. Kendisine çıkan haberlerin doğru olup olmadığını sordum ve adımızın spekülasyon konusu yapılmamasını rica ettim. Bana “Ağabey doğrudur, kusura bakma ama bu ortamda biz sizleri taşıyamayız! Lütfen anlayışla karşıla. Biz yine dost kalalım!” diyeceği yerde, kaçamak cevaplar verdi.
SORU: Bu durumda siz ne yaptınız?
CEVAP: Bunun üzerine hemen bir mesaj çekerek, “Doğuş Grubu istese bile STAR TV'de çalışmayacağımı” belirttim. Daha sonrasını biliyorsunuz. Yılmaz'la birlikte eşyalarımızı toplamaya başladık. Aydın Bey “Uğur ben bu televizyonu sattım, diğer televizyonlarımda da seni getireceğim pozisyonlar dolu. Hürriyet'te spor yazmaya devam edebilirsin” deyince,“Türkiye'nin 1 numaralı televizyon habercisi olduğumu, ölüyü dirilttiğimi söylüyorsunuz ama başarılı olduğum alanda değil de, hobi olarak yazdığım spor yazılarına devam etmeme izin veriyorsunuz” diyerek helalleşip ayrıldım.
SORU: Siz, ayrılmanızdan sonra üstü örtülü de olsa Aydın Doğan'a sitemlerinizi ilettiniz. Doğan'dan daha sonra size direkt ya da endirekt mesajlar geldi mi özür anlamında? Aradı mı? Yüz yüze görüşmeniz oldu mu? Olduysa, neler konuştunuz?
CEVAP: Ayrıldıktan sonra Aydın Bey'le görüşmedim. Ama karşılıklı endirekt mesajlar oldu. İzin verirseniz bu özel mesajları paylaşmayayım. Az önce de söyledim. Aydın Bey'e hakaret etmemek için servet kaybetmiş bir gazeteciyim. Dün hakkında ne söylemiş isem, bugün de aynısını söylerim. Asla saygısızlık yapmam, ama sitem ederim! Ölüyü diriltmesine dirilttik ama bunu bir de bize sorun! Hiç de kolay olmadı. Şöyle bir televizyon düşünün: Ana haber bülteninin önünde seyirci taşıyacak hiçbir program yok! Bültenin sonrasında seyirciyi bekletecek diziler de yer almıyor. Bülten biter bitmez seyircimiz, adeta akşam kuşları gibi “pırr” diye başka kanallara uçuyor. İşte bu zor koşullarda imkansızı başardık. Sevgili Yılmaz Özdil ve birbirinden değerli mesai arkadaşlarımla bu televizyonu 4 yıla yakın bir süre sırtımızda taşıdık. Ekibimiz başarıdan başarıya koştu. Tüm önemli günlerde özellikle reklam verenlerin tercihi olan seyirci grupları, hep bizi seyretti. Özellikle 12 Haziran seçimlerinin sonuçlarını, tüm Türkiye Star TV'den izledi. Değeri 80 milyon dolara düşmüş bir televizyonu, patronumuzun 320 milyon dolara satmasını sağladık. En pahalı reklamlar, haber önü ve arkasına geldi… Bu arada biz haberde kazandırırken, patronun yaklaşık 100 milyon doları, tutmayan diziler ve programlar yoluyla çöpe gitti!
SORU: Tamam… Aydın Doğan'a kırgınlığınızı dile getirdiniz, baskı yüzünden gönderildim dediniz. Ama yıllardır Doğan'la çalışıyorsunuz. Patron, nasıl ki daha önce tercihini sizinle çalışmaktan yana kullandıysa şimdi de çalışmak istemiyor olamaz mı? Bu açıdan bakınca kırılmanız ne kadar doğal?
CEVAP: Ersin Bey, Türkiye'de demokrasi gelişmiş Batı ülkelerindeki gibi tüm kurum ve kuruluşlarıyla işliyor olsa, basın özgürlüğü rafa kalkmış olmasa, söylediklerinizde yerden göğe kadar haklısınız derdim. Ama öyle mi?
SORU: Değil mi?
CEVAP: Medya birkaç istisna dışında, blok olarak yandaş yapılmadı mı? Gazeteciler cezaevlerinde çürümüyor mu? Basın özgürlüğü sıralamasında Afrika'daki bazı kabile devletleri bile bizden iyi durumda değiller mi? Medyada tasfiye planları çarşaf çarşaf yayınlanmıyor mu? Tutukluluk süreleri cezaya dönüşmedi mi? Bu gerçekler hemen her gün uluslararası raporlarda dile getirilmiyor mu? Siz şimdi kalkmış “Patron tercihini sizle çalışmamaktan yana kullanmış olamaz mı, bunda kırılacak ne var?” diyorsunuz. Cevabı ben vermeyeyim, ülkenin önde gelen saygın iletişim uzmanlarından Prof. Dr. Haluk Şahin versin! Haluk dostum benim durumumu izahta zorlanırken “Uğur'un işsiz kalması, kapitalizmin ruhuna da aykırı!” diyor ve devam ediyor: “Patronunun ifadesiyle ölüyü diriltecek kadar başarılı… Yani kazandırıyor… Bültene bakıyorsunuz evrensel meslek ilkelerine uygun, objektif habercilik yapılan bir bülten. Ayrıca patronu onun çok düzgün, onuruna düşkün bir gazeteci olduğunu söylüyor… O halde el üstünde tutulması gerekirken Uğur nasıl oluyor da işsiz kalabiliyor?” Sorunun cevabını artık neredeyse havada uçan kuşlar bile biliyor. Evet, cevap çok net: Siyasi irade adına tasfiye planları yapanlar, Uğur Dündar gibileri ekranda görmek istemiyor.
SORU: Peki, ne yaptı Uğur Dündar ki bu aşamaya geldi?
CEVAP: Tüm siyasi partilere eşit mesafede durmuş, ne yandaş, ne de candaş olmamış, objektif yayıncılık ilkesinden ödün vermemiş. Ama istenen bu değil! İstenen kayıtsız şartsız yandaş olmak, her fırsatta yalakalık yapmak!
SORU: Star'daki görevinizden ayrıldıktan sonra büyük bir hızla Doğan Grubu ile olan bağlarınızın tümünü kestiniz. Yarın bir gün konjonktür değişse ve Aydın Doğan sizi çağırsa Doğan Grubu'na döner misiniz? Yoksa o defteri tamamen kapattınız mı?
CEVAP: Aydın Bey çok zor süreçler yaşadı ve halen de yaşıyor. Kaldırılamaz ağırlıktaki vergi cezaları, onun dünyaya bakışını ve medya patronu olarak duruşunu da etkiledi. Cezaların peş peşe yağdığı günlerde en büyük korkusu, binlerce çalışanının aylıklarını zamanında ödeyemeyecek duruma düşmekti. Bu son derece rahatsız edici atmosferde uzatmaları oynadığımızı biliyor ve doğrusunu isterseniz işimizden eskisi kadar zevk alamıyorduk. Birkaç defa görevi bırakmayı düşündüm ama arkadaşlarım vazgeçirdi. Ama Allah için, patron veya onun görevlendirdiği bir profesyonel, en sıkıntılı günlerde bile telefonu açıp, ya da yanımıza gelip “Bugün bültende ne var?” diye sormadı. İşte bu nedenle bırakın saygısızlık yapmayı, bize sağladığı özgür ortam nedeniyle Aydın Bey ve ailesine hayatım boyunca müteşekkir kalacağım.
SORU: Ama sorumun yanıtını alamadım. Tekrar sorayım. Yarın bir gün konjonktür değişse ve Aydın Doğan sizi çağırsa Doğan Grubu'na döner misiniz? Yoksa o defteri tamamen kapattınız mı?
CEVAP: Bakın… Tek kanallı televizyon döneminde, teknik arıza olduğunda ekrana sonbahar yaprağı gelir ve tüm Türkiye, dakikalarca bu yaprağın damarlarını seyrederdi! Benim programlarım da, daima TRT'nin en çok seyredilen programları arasında yer alırdı. İşte herkesin ekrana çıkabilmek için can attığı o yıllarda bile sansüre direnip, bir daha ekrana çıkmamayı göze alarak, TRT'den ayrıldım. Üstelik ufukta özel televizyonlara dair en ufak bir ışık yoktu. Yani ben konjonktür falan düşünmem, hesap yapmam, ilkelerim neyi gerektiriyorsa onu yaparım. Bu nedenledir ki hayatım boyunca aynaya bakıp da tükürmek gibi bir duyguyu hiç yaşamadım. Sadece aynaya değil. Bana ekmek veren ellere de tükürmedim. Ferit Şahenk'e çektiğim mesajda “Onur parayla satın alınmıyor, Uğur Dündar kolay olunmuyor!” dedim. Aydın Bey de benim onuruma ne kadar düşkün olduğumu çok iyi bilir…
SORU: Ama iş o aşamaya gelince bir yerde kurumun alacağı yara pek de birinci etken olmuyor gibi.
CEVAP: Doğru. Ama Aydın Bey; Star TV satılıncaya kadar beni de gözden çıkarmadı. Çoğu kez baskıları bana hissettirmeden göğüsledi. Nitekim biz ayrıldıktan sonra Star Ana Haber, müthiş bir çöküntüye uğradı. Seyircinin tepkisi öylesine sert oldu ki, bırakın büyük kanalları, artık Star Ana Haber, Samanyolu ve Kanal 7 Haber'in bile gerisine düştü. Star Haber son nefesini vermiş, ruhunu teslim etmiş durumda! Artık bizim ekibimiz bile onu diriltemez! Toplum bazılarının sandığının aksine hiç de uyumuyor. Tüm olayların ardındaki gerçekleri görüyor ve yeri geldiğinde haksızlıklara tepki gösteriyor. Ayrıca son aşamada da işten atılmadım, ben ayrıldım.
SORU: Ama “Grupta size verebileceğim tüm koltuklar dolu” demesi sizi gözden çıkardığı anlamına gelmez mi?
CEVAP: Hayır! Aydın Bey'in gerçek nedeni söylemekte çok zorlandığı anlamına gelir! Açıkçası, “Beni anla Uğur! Sen çok başarılısın, seni ailecek çok seviyoruz ama zorda olduğumu gör!” demeye getiriyor.
SORU: Siz aslında uzun zaman siyaset üstü bir isim olarak var oldunuz. Nasıl oldu da şimdi bir siyasi görüşün karşısındaki isim olarak konumlandırılıyorsunuz? Bu algıda sizin payınız ne?
CEVAP: Bu algıda benim hiçbir özel çabam olmadı. Daha önceki iktidarlar döneminde nasıl habercilik yaptıysam, bu süreçte de aynı çizgiyi korudum. Yani objektif habercilik yaptım. Yeri geldi, iktidarın olumlu icraatlarının arkasında durdum. Ama eleştiri gerektiren tasarruflarda da yıkıcı olmamaya özen göstererek lafımı esirgemedim. Neylersiniz ki, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde iktidarlar objektifliği sevmiyor, kendilerinin sürekli övülmesini istiyor. Bu nedenle merhum Bülent Ecevit'in, yine merhum İsmail Cem'i TRT Genel Müdürlüğü'ne getirdiği dönem hariç, gelmiş geçmiş tüm iktidarların hışmına uğradım. Bu dönemde ise -yalakaların bolluğu nedeniyle- övülmek gazeteciliğin gereğiymiş gibi gösteriliyor. Onlara göre eğer yandaş değilseniz, karşısınız, hatta düşmansınız! Siz istediğiniz kadar “Hayır, ben düşman değil, objektif habercilik yapan gazeteciyim!” deyin, asla inanmıyorlar. Yaftayı boynunuza bir kere geçirdiler mi, öylece kalıyorsunuz! Bizde çifte standart yok derken atmıyorum! Hayatımda ekrandan en ağır sözleri kan bağım olan, ama görüşmediğim bir yakınım için söyledim. Ayrıca Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na yürüdüğü süreçte, bazı yerel yöneticilerin rüşvet çarklarını ortaya çıkaran ve SHP'yi yıkan İSKİ skandalının unutulmaz rüşvet kasetini yayınlayan kimdi? Uğur Dündar önderliğindeki ARENA ekibi… O zaman bize “bravo gazeteci” deyip alkışlayanlar, “helal olsun!” diyenler, şimdi işimizi yapamaz hale getirmeye çalışıyorlar. Garip ama gerçek! Burası Türkiye. Bu güzelim ülkede dün, dündür! Özetle, en sarsıcı haberlerimden sonra bile duvara yatak resmi yapıp, karşısına geçerek mışıl mışıl uyuyabilecek kadar iç huzuru olan, vicdanen rahat bir insanım. Çünkü hayatım boyunca sırtımı hep aynı güce dayadım: “Halkın gerçekleri öğrenme hakkı…”
İşte böyle sevgili okurlarım, Bir süre sonra Türkiye'nin en çok okunan ve kitapları da satış rekorları kıran değerli kardeşim Yılmaz Özdil de Doğan Grubu'ndan ayrılmak zorunda kaldı. Hürriyet'ten daha önce kopan usta yazar dostum Emin Çölaşan'ın köşesinden daveti ve gazetenin genç sahibi Burak Akbay'ın içtenlikli çağrısı üzerine, Mayıs 2012'den itibaren SÖZCÜ'de yazmaya başladım. Sonradan ustamız Bekir Coşkun ve ardından Yılmaz kardeşim de aramıza katıldı. Oda TV kumpası mağduru değerli soruşturmacı gazeteci Soner Yalçın da cezaevinden çıktıktan sonra Sözcü’nün yazarları arasında yer aldı. SÖZCÜ'nün tirajı giderek artarken, Doğan Grubu'nda çalışan birçok değerli yazar ve yöneticinin işlerine son verildi. Bizler, bağımsız SÖZCÜ'de yazıyor olmaktan çok mutluyuz. Ayrıca yaklaşık 5 yıldır HALK TV'de, hiçbir maddi karşılık almaksızın Halk Arenası'nı yapıyor ve HALK TV ailesinden büyük sevgi ve saygı görüyorum. Her zaman “Ya SÖZCÜ ve HALK TV de olmasaydı? İyi ki varlar” diyorum.
Umarım Doğan Grubu'nun satılma noktasına nasıl geldiğini yeterince anlatmışımdır!.. Yıllarca ekmeğini yediğim Aydın Bey'e ve Doğan ailesi bireylerine, bundan sonraki yaşamlarında sağlık ve mutluluklar dilerim