Uğur Gürses*DW Ekonomi Uzmanı
Türkiye ekonomisi 2018 yılını son çeyrekteki yüzde 3’lük küçülme ile bitirirken, 2019’un ilk üç ayındaki ekonomik veriler küçülmenin devam ettiğini gösteriyor. En son bu denli bir daralma bir dış şokla, 2009’da küresel krizde görülmüştü. İlk defa kendi dinamikleri ile girdiği kriz bu veri ile tescil edildi.
Doğrusu hem 2017 referandumunda hem de 2018 seçimlerinde "başkanlıkla ekonomi uçacak” sloganlarıyla Temmuz 2018’de yürürlüğe giren “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” ya da Ankara’dan ifade edildiği haliyle “başkanlık sistemi” ilk meyvesini de vermiş oldu: Yüksek enflasyon ve ekonomik çakılma.
Çok açık ki; bu bir “pilotaj hatası.” Kırılganlıkları bizzat uçağa verdiği hasarla yaratan pilotun, bu havada uçağı böyle kullanmaması gerekirdi. Sonuç “sert iniş” oldu.
Başkanlık sistemi ile ekonominin dümenine yani “uçuş kabinine” geçen Bakan Albayrak ise çakılmayı “zaten inecektik, bu beklenen bir durumdu” kıvamında açıklıyor; veriler yayımlandıktan sonra yaptığı açıklamada.
2018’in son üç ayında hane halkı tüketimi yüzde 8.9 küçülürken, bu denli büyük daralmanın küresel krizin en dip noktası olan 2009’un ilk çeyreğinden sonraki en büyük daralma olduğu görülüyor. Yatırımlarda da yüzde 12.9’lik belirgin bir daralma kendini göstermiş. Hane halkı tüketimi ile yatırımlar sırasıyla yüzde 56 ve yüzde 29 ile toplamda ekonominin yüzde 85’inini oluşturuyor.
Ekonomide üretimin toplam yüzde 26’sını oluşturan imalat sanayi ve inşaat sektöründe son çeyrekteki daralma görece daha sert; sırasıyla yüzde 7.4 ve yüzde 8.7’lik küçülme olmuş. Ekonominin yüzde 11’ini oluşturan kamu hizmetlerinin yüzde 5.7 büyümesi ve ihracatın net katkısı ile ekonomide toplam daralma görece daha az şiddette olmuş.
2018’in tamamında ise ekonominin yüzde 2.6 büyüdüğü, toplam milli gelirin de 784 milyar dolar olarak gerçekleştiği Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklandı. 2010’daki 772 milyar dolarlık milli gelirden sonraki en düşük seviye.
Kişi başı milli gelir ise 10 bin doların altına düşerek 2009 krizinden sonraki son 9 yılın en düşük milli gelir seviyesi; 9 bin 633 dolar.
Ülkeyi 17 yıldır yöneten Ak Parti hükümeti, 2002-2008 arası dönemde kriz sonrası reformlar, IMF programı ve AB üyelik kapısının açılmasıyla ülkeye akan yabancı sermayenin katkısı ile sağlanan yüksek ekonomik büyüme ve düşük seyreden kur sayesinde dolar olarak ifade edilen milli geliri hızla büyütmüştü. Bunu seçim meydanlarında “ekonomiyi 3’e katladık” diye de sunmuştu. 2013 sonrası hem küresel koşulların zayıflaması hem de içerideki kutuplaştırıcı politik yapıdaki kriz ile Türkiye’nin ekonomik sorunları derinleşmişti. Ülkeye gelen sermaye akımları zayıflarken, kur baskısı artmış, ekonomik büyüme de ivme kaybetmişti.
2018 hem ekonomik yavaşlama ve krizin başlangıcı, hem de o çok sevilen “dolar bazında milli gelir büyümesi” hikayesinin sonu oldu. Çünkü içindekinden çok ambalajı satmayı seven siyasetçilerin artık saklayabileceği bir ambalaj kalmadı.
Hani o ünlü yatırımcı Warren Buffet’ın sözünü anımsatalım:
“Sular çekildiğinde kimin mayosuz yüzdüğü anlaşılır.”
Kişi başı milli gelirin yıllar içindeki seyri, aslında bize Türkiye’nin ekonomik ve siyasi savrulmasının da fotoğrafını veriyor: Türkiye halkının kişi başı geliri “yüksek gelirli ülke grubu” için Dünya Bankası’nın belirlediği 12 bin 56 dolarlık sınırdan giderek uzaklaşıyor. 2013’te ramak kalan sınırdan şimdi yüzde 20 daha düşük bir seviyeye gerilemiş oldu.
2018’de bir önceki yıla göre her bir bireyin 969 doları buhar oldu. Soralım o zaman kim buna sebep oldu? 2013'e göre ise çok daha derin bir kırılma var; her 10 doları olanın şimdi 2.3 doları eksildi demek bu.
Ya da sorulması gereken soru şu: Var olan ekonomik zayıflıklara önlem almayan, "Yurtta kutuplaşma, cihanda kutuplaşma” politikasıyla, hukukun üstünlüğü ve güçler ayrılığından uzaklaşan keyfi bir yönetimle, göz göre gelen krizi seyreden siyasetçilerin “dış güçlerin saldırısından” bahsederek bahane sunmalarına kim inanır?
Türkiye 784 milyar dolarlık bir cari milli gelirle, G20 içinde 2017’de bulunduğu 17. sıradan 2018’de Hollanda’nın da ardına düşerek 18'inci sıraya gerilemesi güçlü olasılık.
Türkiye ekonomik krizin içinde yerel seçime doğru ilerlerken, ekonomi yönetiminin attığı adımlar ise sadece semptomları ortadan kaldırmaya dönük “kozmetik” adımlar olarak kaldı. Seçim sonrasında bu sorunlara bir makro çerçevesi olan yapısal adımların gelmesi ise zor görünüyor.
*Uğur Gürses'in DW Türkçe'de yayımlanan analizine şuradan ulaşabilirsiniz.