T24 - Radikal gazetesinden Uğur Gürses'in, 'Hükümet Borsaya giriyor!' başlıklı yayımlanan bugünkü yazısı şöyle: Özerk borsa yapısı, önceki gün yürürlüğe konulan bir kanun hükmündeki kararname ile son buldu; geçmiş olsun. ‘Finans Merkezi İstanbul’ projesi; bir ‘TOKİ projesi’ gibi başlamıştı, şimdi borsa yönetimindeki çoğunluğun hükümet tarafından atanması adımıyla toprağa gömüldü. Borsaların kuruluşu, 12 Eylül darbesinin Milli Güvenlik Konseyi’nin ‘hükümet ettiği’ bir dönemde kararlaştırılan bir adım olmuştu. 6 Ekim 1983’te yine bir KHK ile borsaların kurulması kararlaştırılmıştı. İşin trajikomik tarafı şu: Darbe döneminde borsaların kurulması kararı alınan KHK’da bile borsa yönetiminin hükümet tarafından atanacağı hükmü yoktu! Borsa yönetimi, borsaya üye aracı kuruluşların oluşturduğu genel kurul tarafından seçiliyordu. Borsa başkanı da Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından hükümete öneriliyor, üçlü kararname ile atanıyordu. Başkan beş yıl süreyle 4 yönetim kurulu üyesi de dört yıl görev yapıyordu. Önceki gün yayımlanan KHK ile borsa başkanının görev süresi 4 yıla düşürülüyor, 6’ya çıkarılan yönetim kurulu da 3 yıl görev yapacak. En önemlisi, 6’ya çıkarılan yönetim kurulu üyesinin 3’ü bakan tarafından önerilerek müşterek kararname ile atanacak. Borsaya da hükmedecek Bu KHK ile borsa başkan ve yönetim kurulu üyelerinin görevleri yıl sonunda sona erecek. Böylece üç ay içinde de borsa yönetimlerinde hükümet tarafından atanan kişiler çoğunluğu oluşturacak. Buna neden gerek duyuldu? Ne bu karar Meclis’ten demokratik bir süreçle geçirildiğinden ne de KHK yayımlandığında bir hükümet üyesi kamuoyuna açıklama yapmadığından, gerekçesi hakkında hiçbir bilgi yok ortada. Borsaların kuruluş yapıları itibariyle sermaye piyasalarının gelişimine engel oluşturan bir halleri olduğu pek ileri sürülemez. Borsaların genel kurullarını oluşturan üyeler, sermaye piyasasının derinleşmesini, halka yayılmasını, yaygınlaşmasını çok isterler; çünkü işleri bu, buralardan para kazanıyorlar. Borsaların denetimsiz olduğunu da kimse ileri süremez, Sermaye Piyasası Kurulu’nun “Damokles’in kılıcı” gibi hem aracı kuruluşların hem de borsaların denetim ve gözetimini yaptığından kimsenin şüphesi yok. Ayrıca, SPK yönetiminin de hükümet tarafından atandığı, gerektiğinde ilgili bakanın SPK’nın da denetimini yapabildiği biliniyor. Kamuoyuna açıklanmalı Hem SPK’nın yönetimi hem de İMKB’nin başkanını atayan hükümete, siyaseten bunların yetmediği anlaşılıyor. Ankara’dan kimse çıkıp anlatmıyor ama ‘fısıldanan’ şu: “Özelleştirmelerin hızlanması isteniyor!” Tabii kimse de sormuyor; hangi özelleştirme kaldı? Hangisi borsadan geçecek? Şimdiye dek hangi özelleştirme borsa engeline takıldı? Meraklısı için şunu not etmek gerekir: Borsa yönetimlerinin en önemli işlevi, kendi yönetmeliklerinde ‘görev ve yetki’ olarak yazıldığı gibi “menkul kıymetlerin borsaya kote edilmesi ile ilgili başvuruları karara bağlamaktır.” Yani, bir şirketin halka açılarak sermaye piyasasından fon toplaması için hem SPK’dan onay alması hem de İMKB’de kote olması gerekiyor. Hükümetler ne kadar iyi niyetli olursa olsun, borsada kote olmaya çoğunluğu hükümet tarafından kısa süreli olarak atanan yönetim kurulu üyeleri karar veriyorsa oradan finans merkezi çıkmaz. Tüm dünyada borsaların özel şirkete dönüştüğü, özel ve özerk bir yapıda yürütüldüğü bir dönemde, bizde hükümet iradesinin egemenliğine sokulması anlaşılır gibi değil. Tüm bu tabloyu tersine çevirecek tek ve iyimser bir açıklama kalıyor geriye; o da sermaye piyasasının borsalar ayağında çok ciddi bir reform iradesinin ortaya konulması seçeneğidir. Ama önceki gün atılan bu adım da umut verici bir başlangıç olarak görünmüyor.