Uğur Gürses*
Piyasa faizi bile artmışken ‘Aman faiz artırmayalım’ takıntısıyla kur artışına göz yumulmasaydı; sadece bir ayda yüzde 6.8 gibi astronomik yüksek oranda bir gıda fiyat artışıyla olasılıkla karşı karşıya kalmayacaktık. Bu artış oranı, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2003’ten bu yana tuttuğu fiyat serilerinde gözlenmiş aylık bir artış değildi; Ocak 2017’ye kadar.
Gıda, ekonomideki talep durgunluğundan en az etkilenen alan; çünkü temel yaşam harcamalarımızdan ve en büyük yer tutanı. Düşük gelir gruplarında, özellikle de asgari ücretli geliri olan hanelerde ise gıda harcaması çok daha fazla yer tutuyor. Bu yüzden enflasyon artışı, özelde de gıdadaki sert artış yoksulu vuran bir nitelik taşıyor. ‘Ocak ayında vurdu geçti’ denilebilecek türden de bir artış değil bu. İzleyen aylarda da dalgalar devam edecek. Çünkü hem ilave kur artışı oldu, hem de kur artışının geçmişe göre daha kalıcı olduğu inancı pekişiyor.
Enflasyon ocak ayında yüzde 2.5’luk bir artış gösterip yıllık yüzde 9.2’ye yükselirken, gıda dışında ikinci önemli etken enerji fiyatlarındaki yüzde 3.5’luk artış. Burada da, kur etkisi olduğu çok belirgin.
TÜİK’in tüketici fiyatları endeksinde yer alan 414 mal ve hizmet kaleminin 290’ında artış olmuş. Yani ocak ayında satın aldığımız mal ve hizmet kalemlerinin yüzde 70’inin fiyatı artmış.
Bu fiyat artışlarının burada kalmayacağının sinyalini de üretici fiyatlarındaki gelişmeden alıyoruz. Yurtiçi Üretici Fiyatları Endeksi’ndeki yıllık artış yüzde 13.7’ye vurmuş durumda. Bu da, neredeyse son 10 yılın rekoru. 2008 Ağustos ayındaki yüzde 14.6’lık artışın ardından bu yılın ocak ayı yeni bir rekor kırdı. 2008 Ağustos ayındaki o seviye de anlaşılabilirdi; dünyada emtia fiyatlarının patlama yaptığı bir dönemdi.
Üretici fiyatlarında eylülden beri dört ayda toplam artış yüzde 10’a ulaşmış durumda. İmalat sanayinde ise aynı dönemde yüzde 10.9, son bir yılda ise yüzde 15.8 artış var.
Sanayide üretilen ara malların, yani hane halkı olarak bizlerin satın aldığı ya da ihracatta başka ülkelerle rekabet ettiğimiz nihai ürünlerin üretiminde kullanılan ara malların fiyat artışı yüzde 18’de. Bu artışların TÜFE’ye yansıması kaçınılmaz.
Yani henüz ‘film’ bitmedi; fiyat artışları devam edecek. Hem son 4 aydaki kur artışından, hem de ilaveten ocak ayındaki kur artışından gelecek yansıma olacak. Yani fiyatlara kur artışından yansıma sürecek.
Ekonomik durgunluk içinde enflasyonda patlamaya ‘stagflasyon’ deniliyor.
Temel sorun şurada; geçmişte ekonomik canlılık sürdüğü için, maliyet artışının bir bölümü nihai tüketiciye yansımıyordu. Şimdi ne döviz kurundaki artışın geçici olduğuna, ne de durgunluğun aşılacağına inanç var.
Vergiler tabii ki bir iktisat politikası aracıdır. Siyaset de bunu tercihli biçimde kullanır. Önemli Anayasa referandumu öncesinde, belli ki piyasayı canlandırmak için ‘kullanışlı’ bir araç olarak görülmüş. Kullanışlı, çünkü; hem ekonomik canlanma sağlamak, hem de enflasyonu ‘vitrinde’ kısa bir süre olacağından görece düşük kılmak için.
Dün açıklandı ki; 30 Nisan tarihine kadar beyaz eşyada ÖTV sıfırlanıyor, mobilyada KDV 10 puan indiriliyor, konutta da sınırlı bir KDV indirimi sağlanıyor. Yeter ki vatandaş referanduma kadar alış-veriş yapsın, ekonomiye biraz canlılık sağlasın.
Alışverişin yavaşlaması, ekonomide durgunluğun temel nedeni içinde bulunduğumuz politik kriz ve bunun getirdiği belirsizlik.
TÜİK madde fiyat değişimlerine bakıldığında, son bir yılda Türkiye’de ortalama buzdolabı fiyatları yüzde 8.7, çamaşır ve bulaşık makinası fiyatları da yüzde 5-6 düşmüş. Buna rağmen satışların durgunluğa girmesi tablosuna, ilave bir yüzde 5-6’lık vergi indirimi tablosu teşvik sağlar mı şüpheli?
Bu vergi indirimleri, TÜİK tarafından ölçülen perakende fiyatlara yani TÜFE’ye fiyat düşüşü olarak yansıyacak mı, o da şüpheli. Üreticilerin, eldeki stok dışında nisan sonuna kadar zam yapmadan vergi indirimiyle satış yapmaları zor. Olsa bile sonuçta, nisan sonrası yeniden enflasyona yansıyacak.
Merkez Bankası’nın daha dün, yıl sonu için enflasyonda verdiği orta nokta tahmini yüzde 8 iken; bu enflasyon verisi, birkaç ay sonra olduğu gibi yıl sonunda da çift haneli enflasyonu görüntüye soktu.
Uyarması bizden; enflasyon ‘kalkanları’ açılmazsa vatandaş eskisi gibi döviz ve altınla kendini korumaya kalkar. Bu da tüm topluma daha pahalıya mal olur.