Anayasa Mahkemesi, 2014’te, cenaze için gittiği cemevinin bahçesinde, polis kurşunuyla başından vurularak öldürülen Uğur Kurt dosyasında çarpıcı bir karara imza attı. Uğur Kurt’u vuran polise, dava sonunda 10 taksitle ödenmek üzere 12 bin TL para cezası verilmesi için “izahtan varestedir” yorumunu yapan AYM, Adalet Bakanlığı’nın, cezanın yeterli olduğu yönündeki savunmasını da yerinde bulmadı. AYM, polisin, toplumsal olaylarda görev verilmeden önce makam şoförü olarak çalıştırılan polisin deneyimsizliği üzerinden yapılan savunmaları da dikkate almadı. AYM, aileye 90 bin TL manevi tazminat ödenmesini ve benzer olayların yaşanmaması adına caydırıcılığın sağlanması için polisin yeniden yargılanmasını kararlaştırdı. Yeniden yargılama yapması için karar yerel mahkemeye gönderildi.
İstanbul Okmeydanı’nda, 2014’te, Gezi eylemleri sırasında Berkin Elvan’ın başından gaz fişeği ile vurularak öldürülmesini protesto etmek isteyen gruplara müdahale eden polis ile göstericiler arasında çatışma yaşandı. Olaylar sırasında bir grup polis silahlarını kullandı.
Olaylarla ilgisi olmayan, cemevi bahçesinde bir yakınının cenaze törenini bekleyen Uğur Kurt, polisin silahından çıkan kurşunla başından vurularak hayatını kaybetti.
O dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kurt’un ailesini arayarak taziyelerini iletti, sürecin takipçisi olacaklarını söyledi.
Ancak süreç böyle gelişmedi. Soruşturma uzun süre sürüncemede bırakıldı ve bazı kanıtların saklandığı ortaya çıktı.
Kurt ailesinin avukatları Turgut Kazan, Aslı Kazan ve Serdar Laçin araştırmaları sonunda o ana kadar açığa çıkmayan ses kayıtlarını buldu. Ses kayıtları ile avukatların elde ettiği kanıtlar, olaydan sonra polisin Kurt için GBT araştırması yaptıklarını, sabıkasını araştırdıklarını, suçlu izlenimi yaratmak için kanıt aradıklarını ortaya koydu.
Ses kayıtları da Kurt’un ölümüne neden olan polis S.K.’nın zırhlı araçta yapılan olay yeri incelemesine katıldığını açığa çıkarttı. Kayıtlara göre, polisler cinayetin kayıtta olup olmadığını anlamak için de kaydedilmiş görüntüleri ileri geri alarak detaylı inceledi. Kayıtlar, bugüne kadar söz konusu zırhlı araçta yapılan olay yeri incelemesine katılmadığını söyleyen sanık polis S.K.’yı yalanladı. Kayıtlar, S.K. ile kendisi gibi polis olan babasının olay yeri incelemesine katıldığını gösterdi.
Tutuksuz yapılan yargılama sonunda İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, polise 1 yıl 8 ay hapis cezası verdi. Avukatların, eylemin, müebbet hapis gerektiren olası kast sonucu gerçekleştiği yönündeki itirazlarını dikkate almayan mahkeme, sabıkasız oluşu ve sicilini göz önünde bulundurarak, polisin hapis cezasını 12 bin 100 TL para cezasına çevirdi. Bu cezanın da 1210 TL halinde, 10 taksitle ödenmesini kararlaştırdı. Bu karar istinaf mahkemesi tarafından da yerinde görüldü.
Bunun üzerine Uğur Kurt’un eşi Narin Kurt, avukatları aracılığıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
AYM, dosyayı karara bağladı ve Kurt’un yaşam hakkının ihlal edildiğine, etkili bir yargılama süreci yürütülmediğine hükmetti. Kararda şu ifadeler kullanıldı:
“Bir kolluk görevlisinin bu tür silah kullanımı sonucu gerçekleştiği kabul edilen ölüme karşılık takdir edilen hapis cezası ile netice ceza olarak belirlenen adli para cezasının benzer hak ihlallerinin önlenebilmesi ve kişilerin yaşamının korunması bakımından uygun ve yeterli yaptırım olmadığı özellikle vurgulanmalıdır. Mahkemelerinin yaşam hakkını yasayla korumaya yönelik anayasal yükümlülüğe uygun olarak -devletin öldürmemeye ilişkin negatif yükümlülüğü kapsamındaki- bir kişiyi öldüren kişiler hakkında ceza hukukunu etkili biçimde uygulamaları, böylece hukuk sisteminin caydırıcı etkisini korumaları gerekir. Başvuruya konu olayda takdir edilen asgari orandaki hapis cezasının ve bu cezanın dahi para yaptırımına çevrilmesinin benzer ihlallerin önlenmesi bakımından caydırıcı bir etkiye sahip olduğunun söylenebilmesi mümkün değildir. Para yaptırımının taksitler hâlinde ödenmesi imkânının tanınmasının ise bu yönde bir değerlendirmeye dahi tabi tutulamayacağı izahtan varestedir.”
Kararda, idarelerin olayla ilgili savunmalarına da yer verildi. Savunmalar, toplumsal olayları önleme gibi kritik bir göreve atanan polis S.K.’nın deneyiminin ve eğitiminin yetersizliği ortaya koydu. Zırhlı araçla bölgede görevlendirilen dört kişilik ekipte yer alan polislerden biri olan S.K.’nın beş yıllık polis olduğu, uzun süre sadece makam şoförlüğü yaptığı, bir süre telsiz sorumlusu olarak çalıştığı, görevlendirilmeden önce sadece plastik mermi atan bir silahla üç günlük eğitim programına alındığı açığa çıktı.
S.K.’ya, ceza davasında olduğu gibi disiplin soruşturmasında da çok düşük ceza verildiği anlaşıldı. İstanbul Valiliği İl Disiplin Kurulunun S.K.nın “olumlu hizmetleri ve iyi sicillerini nazara alarak” 10 ay kısa süreli kıdem durdurma cezası ile cezalandırılmasına karar verdiği ortaya çıktı.
Adalet Bakanlığı da idare mahkemesinin aileye tazminat ödenmesini kararlaştırdığını anımsatarak, soruşturma ve kovuşturmanın etkili yürütüldüğünü savundu. Bakanlık, taksirle öldürme suçunu işleyen memur için bu suç dışında bir suçtan yargılama yapılmasını gerektirir neden olmadığını ifade etti.
AYM ise bu savunmaları dikkate almadı ve “Yaşam hakkının gerektirdiği etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edildiğine” hükmetti. Kararda, ihlalin aynı zamanda yetkili adli makamların işlem ve eylemlerinden de kaynaklandığı vurgulandı. Buna göre yeniden yargılama yapılacak.