Almanya'nın Ukrayna-Rusya krizinde temkinli bir politika izlemesi, birçok NATO müttefikinin eleştirilerine yol açarken iç politikada da yoğun bir tartışma başlattı.
Ukrayna'nın silah yardımı taleplerini geri çeviren Olaf Scholz hükümeti, hem iç hem de dış politikada eleştirilere konu olmuştu. Geçen hafta "5 bin miğfer" gönderileceğine dair yaptığı açıklama ise, Alman kamuoyundaki tartışmaları daha da alevlendirdi.
Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve liberal Hür Demokratlardan oluşan üçlü koalisyon hükümeti, Almanya'nın geleneksel olarak savaş ve ihtilaf bölgelerine silah göndermediğini vurgulayarak bu konudaki pozisyonunu savunmaya devam ediyor.
Berlin, silah yardımının diplomatik çözüm çabalarına da zarar vereceğini öne sürüyor.
Almanya'nın dış politikada deneyimli isimleri ise, bu hafta art arda yaptıkları açıklamalarla, Rusya tehdidinin çok ciddi olduğu uyarısında bulundular.
Ukrayna'ya güçlü bir destek verilmesini istediler ve hükümete politika değişikliğine gitmesini tavsiye ettiler.
En dikkat çekici açıklamalardan biri, uzun yıllar boyunca eski başbakan Angela Merkel'in başdanışmanlığını yapan ve yakında Münih Güvenlik Konferansı'nın başkanlığını devralacak olan Christoph Heusgen'den geldi.
Emekli Büyükelçi Heusgen, Rheinische Post gazetesinde verdiği demeçte, Almanya'nın geleneksel olarak gerilimlerin yaşandığı bölgelere silah göndermediğini söyledi, ancak bunun istisnalarının olduğuna işaret etti.
Almanya'nın tarihi sorumlulukları nedeniyle İsrail'e en modern denizaltılarını ihraç ettiğine dikkat çeken Heusgen, Nazi döneminde Ukrayna'da işlenen suçlarla ilgili de sorumlulukları olduğunu vurguladı.
Heusgen, 80 yıl önce Alman askerlerinin 30 bin Ukraynalı Yahudi'nin katledilmesinden de sorumlu oldukları söyledi.
"Ukrayna'nın kendini yeni bir saldırıya karşı daha etkin savunabileceği silahları vermeyerek kolaycılığa mı kaçıyoruz? Bence bunun yanıtı evet" diyen Heusgen, Alman hükümetinin pozisyonunu eleştirdi, politika değişikliğine gidilmesi gerektiği mesajını verdi.
2017-2021 yılları arasında, Almanya'nın Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde büyükelçisi olarak görev yapan Heusgen, Rusya'nın uluslararası hukuk açısından da haksız olduğunu vurguladı.
Moskova'nın 2014 yılında uluslararası hukuku hiçe sayarak Ukrayna topraklarına girdiğini, Kırım'ı ilhak ettiğini söyleyen Heusgen, Rusya'nın yeniden saldırgan bir tutum takındığını, Avrupa'yı da bölmeyi hedeflediğini kaydetti.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in "Sovyet İmparatorluğu'nu Rusya bayrağı altında yeniden inşa etme hedefi güttüğünü" söyleyen Heusgen, Almanya'nın bu tehdide karşı, NATO müttefikleri ve Ukrayna ile daha güçlü bir dayanışma sergilemesi gerektiğini savundu.
Alman hükümetinin Ukrayna politikasına bir diğer çarpıcı eleştiri ise, kendisi de Sosyal Demokrat Partili (SPD) olan, eski dışişleri bakanı Sigmar Gabriel'den geldi.
Gabriel, Alman basınına verdiği demeçte, Almanya ve ona yakın bir çizgide hareket eden Avrupa ülkelerini, Ukrayna krizinde ellerini taşın altına koymamakla eleştirdi.
Ekonomik çıkarların zarar görmesinden endişe duyan kimi siyasi çevrelerin, savaş tehlikesinin faturasını ABD'ye havale etmeye çalıştıklarını savunan Gabriel, bu tutumu "utanç verici" olarak nitelendirdi.
"Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı Kuzey Akım 2'ye öldürücü darbeyi indirir" diyen Gabriel, Ukrayna'nın Almanya'dan silah desteği talebinin "tabular olmaksızın" Federal Meclis'te ve kamuoyunda tartışılmasını önerdi.
Gabriel, "Silah göndermek gibi, silah göndermeyerek hiçbir şey yapmamak da bizleri yaşanacaklardan sorumlu kılar, suçlu durumuna sokabilir" uyarısında bulundu.
Transatlantik ilişkilerin güçlendirilmesi alanında çalışan Atlantik-Köprüsü adlı düşünce kuruluşunun başkanlığını yürüten Sigmar Gabriel, Almanya'nın geçmişte de istisnai olarak ihtilaf bölgelerine silah gönderdiğini hatırlattı.
Gabriel buna örnek olarak 2014 yılından itibaren IŞİD'le mücadeleye destek olmak amacıyla Iraklı Kürt gruplara yapılan silah yardımını gösterdi.
Münih Güvenlik Konferansı'nın uzun yıllardır başkanlığını yürüten, Almanya'nın en kıdemli dış politika uzmanlarından emekli büyükelçi Wolfgang Ischinger de, hükümetin Rusya'ya yönelik temkinli politikasını ve Ukrayna'ya askeri destek vermemesini eleştirdi.
Geçmişte ABD'nin Washington büyükelçisi olarak da görev yapmış olan Ischinger, Alman basınına yaptığı açıklamada, hükümeti "beceriksiz" bir şekilde hareket etmekle eleştirdi.
Kuzey Akım 2 Projesi ve Ukrayna'ya silah tedarik etme konularındaki tutumun, Almanya ile müttefikleri arasında ciddi bir güven bunalımına yol açtığını söyledi.
Alman hükümetinin iletişim stratejisinde ciddi sıkıntılar olduğu ve bunun da aslında Rusya'nın elini güçlendirdiği uyarısında bulunan Ischinger, "Kimi Alman siyasetçilerin savruluşları gayet tabii ki Moskova'da ilgiyle not edilmiştir" dedi.
Kamuoyundaki tartışmalara ve önemli dış politika yorumcularından gelen eleştirilere rağmen, Scholz hükümeti Ukrayna'ya askeri destek vermeme konusundaki çizgisini koruyor ve diplomatik çözüm çabalarına yoğunlaşıyor.
SPD'nin dış politika sözcüsü Nils Schmid, Guardian gazetesine yaptığı açıklamada, Avrupa'da çıkacak bir savaşın önlenmesinin temel öncelik olduğunu söyledi.
Almanya ve Fransa'nın, gerilimin diplomasi yoluyla düşürülmesi için Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk rolü üstlendiklerini hatırlatan Schmid, "Arabuluculuk yaparken taraflardan birine silah tedarik edemeyiz" şeklinde konuştu.
Rusya ve Ukrayna'nın, Almanya ve Fransa arabuluculuğunda gerçekleştirdikleri "Normandiya Formatı" olarak adlandırılan görüşmeler, uzun bir aradan sonra geçen hafta Paris'te yeniden başlatıldı.
2015'te Ukrayna'nın doğusunda ateşkese varılmasını sağlayan bu görüşmelerin devamının, önümüzdeki haftalarda Berlin'de liderler düzeyinde yapılması için hazırlıkların hız kazandığı bildiriliyor.
SPD'li Schmid, yürütülen diplomatik görüşmelerin ve sağlanan ilerlemenin önemini vurgulayarak "Tam da bunun için ısrarlı bir şekilde yoğun çabalarımızı sürdürüyoruz" dedi.
Yapılan son kamuoyu yoklamalarına göre Almanların yüzde 57'si Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmeyeceği görüşünde iken yüzde 73'ü de Almanya'nın Ukrayna'ya silah göndermemesi gerektiğini savunuyor.
Bu arada enerji ihtiyacında büyük ölçüde Rusya'ya bağımlı olan, doğalgazının yüzde 55'ini Rusya'dan temin eden Almanya'da halkın yüzde 55'i, Rusya'nın Ukrayna krizine rağmen doğalgaz sevkiyatını sürdüreceğini düşünüyor, yüzde 39'u ise durduracağına inanıyor.
Alman diplomatlar ise, müttefik ülke başkentlerinde Almanya konusunda oluşan tepkileri yumuşatmaya çalışıyor.
Bunların başında Almanya'nın Washington Büyükelçisi Emily Haber geliyor.
Haber, Twitter'da yaptığı paylaşımda ülkesinin Ukrayna'nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne destek taahhüdüne bağlı olduğunu, desteğin salt verilen askeri destekle ölçülemeyeceğini yazdı.
Almanya'nın son yıllarda sunduğu mali ve insani yardımla Ukrayna'nın en büyük destekçileri arasında bulunduğuna vurgu yaptı.
Bununla birlikte Spiegel Dergisi'ne göre büyükelçi Emily Haber, başkent Berlin'e geçtiği son raporlarda, ABD'de Almanya ile ilgili olarak artan "güvenilmez ortak" algısının güçlenmekte olduğu konusunda uyarıda bulundu.
Haber'in, buna Alman Hükümeti'nin Ukrayna krizinde takındığı "ketum" tavrın sebep olduğuna dikkat çektiği belirtildi.
Washington'da Almanya'nın tutumunun arkasında, Rusya'dan ucuz doğalgaz almaya devam etme amacının yattığı yönünde bir algı oluştuğuna işaret eden Haberi'in, bunun sadece Amerikan basınında değil ABD Kongresi'nde de mevcut olduğuna dikkat çektiği kaydedildi.
Spiegel'in haberine göre Büyükelçi Haber, özellikle Cumhuriyetçilerin, Almanya'nın "Putin ile aynı yatakta" olduğu yönünde değerlendirmeler yaptığını aktardı.
Bu yakıştırmayla Cumhuriyetçilerin özellikle müttefikleriyle koordinasyon arayışındaki ABD Başkanı Joe Biden'ı hedef aldıkları ve bunun Almanya için "devasa boyutta" bir zarara yol açabileceği uyarısında bulunduğu belirtildi.