Değer Akal
Batı ittifakıyla Rusya arasındaki Ukrayna krizi, Çin'in Moskova'dan yana tavır almasıyla yeni bir boyuta taşındı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Pekin'e yaptığı ziyarette, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile ortak bir bildiri yayımlaması, cepheleşmeyi daha da keskinleştirdi.
Uluslararası basın kuruluşları tarafından son dakika gelişmesi olarak "Batı'ya karşı Çin-Rusya ittifakı" ve "Putin ve Şi, Batı'ya karşı safları sıkılaştırıyor" başlıklarıyla duyurulan gelişme, Türkiye açısından da büyük önem taşıyor.
Uzmanlar, dış politikada giderek sıkışan Ankara'nın, Ukrayna'da savaş tehlikesinin arttığı bir ortamda, ekonomiden enerjiye ve iç siyasete kadar uzanan geniş bir alanda, ciddi sınamalarla karşı karşıya kalabileceğini belirtiyorlar.
ABD'nin saygın düşünce kuruluşlarından Alman Marshall Fonu (GMF) Başkan Yardımcısı Ian Lesser, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, Batılı ülkelerin eş zamanlı olarak, birbiriyle etkileşim içinde olan iki farklı ve çok ciddi sınama ile karşı karşıya bulunduğuna dikkat çekti.
Ukrayna konusunda gerilimin her geçen gün tırmandığına işaret eden Lesser, "Eş zamanlı olarak arka planda, büyük bir hızla gelişmekte olan jeopolitik bir durum söz konusu: İddialı hedefleri olan Rusya ve Çin, mevcut güvenlik mimarisini değiştirmek, hatta bu düzeni alaşağı etmek istiyorlar" değerlendirmesini aktardı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin iki daimi üyesi olan Rusya ve Çin, yeni bir dünya düzeni inşa edilmesi gerektiğini savunuyorlar.
4 Şubat'ta, "Yeni Bir Döneme Giren Uluslararası İlişkiler ve Küresel Sürdürülebilir Kalkınma" başlığıyla yayımladıkları bildiride, "Dünya güçleri arasında karşılıklı saygı, barışçıl bir arada yaşama ve karşılıklı yarar sağlayan işbirliği temelinde, yeni bir tür ilişki inşa edilmesi gerekiyor" deniliyor.
Dünyanın bir değişim sürecinden geçtiğine işaret edilirken, uluslararası siyasette "çok kutupluluğu güçlendirme" hedefi ifade ediliyor. Pekin ve Moskova, ortaklıklarını bildiride yer verdikleri şu iddialı ifadelerle kayda geçiriyor:
"Rusya ve Çin, devletlerarası yeni ilişkilerinin, Soğuk Savaş döneminin siyasi ve askeri ittifaklarından daha üstün olduğunu teyit etmektedir. İki devlet arasındaki dostluğun sınırı yoktur, 'yasaklanmış' işbirliği alanları yoktur, güçlendirilen stratejik işbirliği ne üçüncü ülkeleri hedef almaktadır ne de uluslararası ortamdaki değişimden ve üçüncü ülkelerdeki dolaylı değişikliklerden etkilenmektedir."
Ortak bildiride Batı'ya "ideolojik Soğuk Savaş yaklaşımlarına son verme çağrısı" yapan iki ülke, NATO'nun genişlemesine, Asya-Pasifik'te cepheleşmeye karşı olduklarını, ABD'nin Hint-Pasifik stratejisinin bölgedeki barış ve istikrara olumsuz etkileri konusunda da teyakkuzda olmayı sürdüreceklerini aktarıyorlar.
Demokrasi ve insan hakları konularında kötü bir sicile sahip olan, uluslararası kuruluşlar tarafından ağır şekilde eleştirilen iki ülkenin, bildiride kendilerini "uzun demokrasi geleneğine sahip dünya güçleri" olarak tanımlamaları da dikkat çekiyor.
Bildiride, "demokrasiyi tesis etmede herkese uyacak tek bir şablon bulunmadığı" iddia ediliyor, "Taraflar, demokrasi ve insan hakları savunuculuğunun diğer ülkeler üzerinde baskı kurmak için kullanılmaması gerektiğine inanıyor. Taraflar demokrasi ve insan haklarını koruma bahanesiyle demokratik değerlerin istismar edilmesine, egemen ülkelerin içişlerine müdahale edilmesine ve dünyada bölünmeler ve ihtilafları kışkırtmayı amaçlayan her girişime karşı çıkıyor" deniliyor.
Çin ve Rusya'nın siyasi, ekonomik ve askeri alanda işbirliğini güçlendirme yolunda attıkları bu adımlar, ABD'yi Batı ittifakı bünyesindeki safları sıkılaştırmaya itiyor. Batılı başkentlerde gözlerin çevrildiği önemli ülkelerden biri de Türkiye.
NATO'nun ikinci en büyük askeri gücü olan, uzun yıllar ittifakın güneydoğu kanadında aktif rol oynayan Türkiye'nin son yıllarda Rusya ve Çin ile geliştirdiği ilişkilerin etkisi, bunların Ankara'nın Ukrayna krizindeki politikasına nasıl yansıyacağı merakla izleniyor.
GMF Başkan Yardımcısı Lesser, Washington ve Brüksel'in bakış açısını aktarırken, "Tırmanan Ukrayna krizi, Türkiye'nin izlemekte olduğu dış politikayı da yeni zorluklarla yüz yüze getirdi. Türkiye Ukrayna konusunda Batı ile Rusya arasında tercih yapma durumuyla karşı karşıya. Bu çok zor bir süreç" şeklinde konuştu.
Washington-Moskova hattında kriz büyürken, Erdoğan'ın Rusya'dan S-400'leri satış almış olmasının daha ciddi bir soruna evrilebileceğini söyleyen Lesser, diğer yandan Türkiye'nin bir NATO üyesi olarak yükümlülükleri bulunduğunu, bu çerçevede Ukrayna konusunda Rusya'ya verilecek tepki konusunda kararlaştırılacak adımlara da destek vermesi gerekeceğini belirtti.
En kötü senaryonun gerçekleşmesi, Rusya'nın Ukrayna'ya askeri müdahalede bulunması halinde ittifakın Karadeniz'de takınacağı askeri tutumda Türkiye'nin de yerini alması gerekeceğini söyleyen Lesser, kimi derin görüş ayrılıklarının kriz durumlarında bir kenara bırakılması gerekeceğini, ilişkilerin stratejik boyutunun önem kazanacağını kaydetti. Lesser, şu değerlendirmesini aktardı:
"Rusya'nın Ukrayna'ya askeri müdahalesi Türkiye için çok tehlikeli olabilir. Karadeniz'de muhtemel çatışmalar, kaza sonucu da olsa yaşanması muhtemel askeri gerilimler sonucunda Türkiye kendini son derece ciddi, riskli bir durumun içinde bulabilir. Rusya ile daha önce de benzeri olaylar yaşandı ne yazık ki. Türkiye'nin son yıllarda Rusya konusunda takındığı tutumdan çok rahatsız olsalar da NATO müttefikleri, Ukrayna ihtilafının gidişatına bağlı olarak bir noktada Türkiye'nin, savunma desteği verilmesi gerekebilecek bir partner olduğunun da bilincindeler."
Rusya'nın Ukrayna'ya askeri bir saldırı düzenlemesi halinde, NATO ve AB ülkelerinin derhal siyasi, ekonomik ve mali yaptırımlarla karşılık vermesi bekleniyor.
Erdoğan'ın son yıllarda Putin ile enerji başta olmak üzere birçok alanda ilişkileri derinleştirmesi nedeniyle, gerilimin tırmanması ve yaptırımların devreye girmesi durumunda, bundan en çok etkilenecek ülkelerin başında Türkiye bulunuyor.
Ian Lesser, "Rusya'ya yaptırım süreci, enerji başta olmak üzere birçok alanda Türkiye'yi çok ciddi tercihlerle karşı karşıya getirecektir. Rusya'nın gayriresmi yollardan Türkiye üzerinden yaptırımları delmeye dönük olası girişimleri de büyük bir dikkatle incelenecektir. Bazı yaptırım adımları, muhtemelen Türkiye ekonomisi için ciddi zorluklar getirebilecektir. Almanya da bu tür tercihleri yapmak zorunda kalacak. Ama Almanya, Türkiye'ye göre daha varlıklı, güçlü bir ekonomisi olan bir ülke" görüşünü dile getirdi.
Uluslararası gözlemciler, Batılı ülkeler ve Rusya ile tırmanan krizin, Erdoğan'ın dış politikadaki hareket alanını daha da daraltacağını, bugüne kadar izlenen, iç politikaya endeksli, popülist yaklaşımın sürdürülmesinin daha da zorlaşacağını dile getiriyorlar.
Erdoğan'ın dönem dönem Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve içinde bulunduğu ittifakların öngördüğü yükümlülüklere aykırı hareket etmesinin de Türkiye'nin uluslararası alandaki güvenirliğinin gerilemesine yol açtığı belirtiliyor.
Demokrasi ve hukuk devletinde gerilemeye yol açan politikaları nedeniyle eleştirilen ve bu nedenden ötürü başta ABD Başkanı Joe Biden olmak üzere pek çok Batılı liderin mesafeli tutum takındığı Erdoğan'ın, Batı'yı hedef alan söylem ve eleştirilerinin birçoğunun otoriter Çin ve Rusya ile örtüştüğüne, bunun endişe verici bulunduğuna dikkat çekiliyor.
Türk Dışişleri Bakanlığı'nda kritik görevlerde bulunmuş olan, emekli büyükelçi Uluç Özülker ise Türkiye'nin dış politikasının "ciddi açmazlar" içerisinde olduğuna işaret ederek, bu kritik sürecin aklıselim ve olağanüstü hassas bir denge içinde yönetilmesinin büyük önem taşıdığını söyledi.
DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Özülker, "filler tepişirken çayır olmamak da çok önemli" derken, dış politika tercihlerinde kimi zaman hatalar yapıldığını, bu hataların Türkiye'yi menfaatleri açısından riskli açmazlara soktuğunu vurguladı, "artık bir karar vermemiz lazım" dedi.
NATO'nun geçen sene Rusya'yı "hasım" olarak nitelendirdiği kararın altında Türkiye'nin imzasının bulunduğunu anlatan Özülker, Ankara'nın içinde bulunduğu açmazı şu ifadelerle aktardı:
"NATO'ya bağımlısınız ve Rusya'yı düşman ilan edebiliyorsunuz. Ama aynı zamanda Rusya ile ilişkilerinizde ılımlı olmaya mecbursunuz, enerjide bağımlılık ilişkiniz oluşmuş. Karadeniz'den Kafkasya'ya, İdlib'e kadar içi içe geçmiş bir durum var. Ayrıca Rusya'nın inşa ettiği nükleer santralin ilk ünitesi 2023'te açılacak mı? Peki, Rusya doğal gazı keserse ne hale gelinecek, bu düşünüldü mü? S-400'ler alındı… Rusya ile bir göbek bağı oluştuğunu düşünmüyor musunuz? Bundan vazgeçebilir misiniz? Diğer taraftan Rusya'nın haksız olarak üzerinde hak iddia ettiği Ukrayna ile işbirliği içindesiniz. İşbirliğini, savunma sanayi alanında ortak yatırımlara varıncaya kadar genişletmek için karar alındı. Peki, bu koşullar altında Ukrayna halihazırda Rusya'nın kontrol etmeye çalıştığı bir ülke değil mi? Şimdi tüm bunlar ışığında Türkiye'ye 'Peki, siz tam olarak nerede duruyorsunuz?' sorusu sorulmaz mı? Ne yazık ki Türkiye'nin içinde bulunduğu durum çok ciddi bir açmaz."
Rusya'nın Ukrayna'ya askeri müdahalesi durumunda uygulanması muhtemel yaptırım sürecini de değerlendiren Özülker, bunun Türkiye ekonomisini çok daha zor bir duruma sokabileceği uyarısında bulundu.
"Bir çatışma durumunda, uygulanacak yaptırımlar nedeniyle, en ağır bedel ödeyecek ülkelerden biri de Türkiye'dir" diyen Özülker, Türkiye'nin NATO kararının dışına çıkamayacağını söyledi.
Türkiye'nin olası yaptırımlara da uymak durumunda kalacağını vurgulayan Uluç Özülker, İran yaptırımlarını ve bu yaptırımların delindiği iddiasıyla Halkbank'ın ABD'de karşı karşıya kaldığı dava sürecini de hatırlattı.