Uluslararası Af Örgütü bir açıklama yayımlayarak, İsrail yetkililerinin, işgal altındaki Batı Şeria topraklarında ‘işgali’ genişletme planlarını derhal durdurması gerektiğini, bu durumun hâlihazırda uluslararası hukuku ihlal ettiğini ve Filistinlilere yönelik on yıllardır süregelen sistematik insan hakları ihlallerini ağırlaştırdığını belirtti.
Uluslararası Af Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Direktör Yardımcısı Saleh Higazi, “Uluslararası hukukun bu konuya yaklaşımı son derece net: İşgal, hukuka aykırıdır. Buna benzer politikalar, bir bölgenin ve bu bölgede yaşayanların uluslararası hukuka göre işgal altında olduğunu belirleyen yasal statüsünü değiştirmez ve İsrail’in işgalci güç olarak yükümlülüklerini ortadan kaldırmaz. Daha ziyade, günümüz dünyasında yeri olmaması gereken ‘orman kanunlarına’ işaret eder” dedi. Higazi, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Uluslararası toplumun üyeleri, uluslararası hukuku uygulamalı ve işgal altındaki Batı Şeria’nın herhangi bir parçasının ‘işgal edilmesinin’ kanunen hükümsüz olduğunu yeniden ifade etmelidir. Uluslararası toplum ayrıca İşgal Altındaki Filistin Toprakları üzerinde hukuka aykırı İsrail yerleşimlerinin ve yerleşimlerle bağlantılı altyapının inşa edilmesini ve genişletilmesini derhal durdurmalı, bir sonraki adım olarak da bu yerleşimlerde yaşayan İsrailli sivillerin, yaşadıkları yerden çıkarılmasını sağlamalıdır.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile siyasi rakibi Benny Gantz, Nisan ayında koalisyon hükümeti kurmak için imzaladıkları anlaşmada, Bakanlar Kurulu ve mecliste, işgal altındaki Batı Şeria’nın, İsrail yerleşimlerini ve Ürdün Vadisi çevresini de kapsayan kısımlarının ‘işgali’ ile ilgili iç sürece ilişkin tartışmaların 1 Temmuz itibariyle başlaması konusunda uzlaşmıştı.
İşgal, bir bölgeyi güç kullanarak ele geçirme iddiasıdır ve uluslararası hukukun açıkça ihlalidir. İsrail’in böyle bir adım atması, Birleşmiş Milletler Antlaşması’nı, uluslararası hukukun jus cogens (üstün hukuk) kuralını ve İsrail’in uluslararası insancıl hukuk yükümlülüklerini ihlal eder. Bir bölgenin güç kullanılarak ele geçirilmesi yasağı, BM Antlaşması Madde 2(4) ile temel bir ilke olarak belirlenmiştir.
İsrail’in iç hukuku gereğince Filistin topraklarındaki ‘işgalin’ genişletilmesine yönelik hamleler, İsrail’in yerleşimleri genişletme politikasının devam ettiği anlamına gelir. Bu durum aynı zamanda Filistinlilerin İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda işgal nedeniyle karşı karşıya kaldığı kurumsal ayrımcılık politikalarını ve kitlesel insan hakları ihlallerini daha da derinleştirir.
Elde edilen bilgilere göre, İsrail’in teklifi, Batı Şeria’nın tüm topraklarının yüzde 33’lük bir kısmını kapsayabilir.
Son günlerde onlarca BM uzmanı, teklif edilen işgal planının “21. yüzyılda bir apartheid rejimi” yaratabileceğine ilişkin kaygılarını dile getirdi.
İsrail’in, İsrailli sivilleri işgal altındaki Filistin topraklarında yerleştirme ve yerel Filistinli nüfusu yerinden etme politikası, uluslararası insancıl hukukun temel kurallarını çiğnemeye devam ediyor. Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’ne göre, “İşgalci Güç, kendi sivil nüfusunun belli bir kısmını işgal ettiği topraklara sınır dışı etmemeli veya taşımamalıdır.” Sözleşme aynı zamanda, “koruma altındaki sivillerin işgal altındaki topraklardan [başka bir yere] bireysel veya kitlesel boyutta zorla taşınmasını ve bu topraklardan sınır dışı edilmesini” yasaklar.
İşgalci gücün sivilleri işgal altındaki topraklara taşıması savaş suçudur. Ayrıca, yerleşimler ve yerleşimlerle bağlantılı altyapı geçici değil, Filistinlilerin faydalanmasına açık değil ve işgalci gücün meşru güvenlik ihtiyaçlarını karşılama amacı taşımıyor. Yerleşimlerin varlığı tamamen Filistinlilerin özel ve kamusal mülklerine geniş çapta el konulması ve/veya bu mülklerin tahrip edilmesine bağlıdır ve askeri açıdan gerekli değildir.
Saleh Higazi, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Yerleşimler yalnızca Yahudi İsraillileri işgal altındaki topraklara kalıcı olarak yerleştirme amacıyla inşa edilmiştir. Bu, uluslararası hukuk gereğince bir savaş suçudur ve bu hukuki belirlemeyi yapmak için ‘işgalden’ söz etmeye gerek yoktur.”
İsrail’de 10 ay içinde yapılan üçüncü seçimlerin ardından, 20 Nisan’da, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve siyasi rakibi Benny Gantz, birlik anlaşması imzalayarak bir koalisyon hükümeti kurdu. Anlaşma, işgal altındaki Batı Şeria’da, İsrail yerleşimlerini ve Ürdün Vadisi çevresini de kapsayan kısımların ‘işgali’ ile ilgili iç sürecin İsrail hükümeti tarafından başlatılması konusunda bir uzlaşmaya da yer veriyordu. İsrail’in ‘işgal’ planları; ABD Başkanı Donald Trump’ın Ocak 2020’de ‘Yüzyılın Anlaşması’ olarak nitelediği ve işgal altındaki Batı Şeria’nın belirli bölgelerinin İsrail tarafından ilhak edilmesini teklif eden anlaşmayı duyurmasının ardından gündeme geldi.
Uluslararası Af Örgütü, Trump yönetiminin sunduğu planın, insan hakları ihlallerini daha da ağırlaştıracağını ve on yıllardır savaş suçlarını, insanlığa karşı suçları ve diğer ağır ihlalleri körükleyen yerleşik cezasızlığı ödüllendireceğini açıklamıştı.
Uluslararası toplum, sözde ‘yüzyılın anlaşması’nı ve Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı da dahil olmak üzere Filistinlilerin vazgeçilmez haklarını zayıflatmayı öngören diğer tüm teklifleri reddetmelidir. Uluslararası Af Örgütü, tüm devletlere, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin “Filistin’deki duruma” ilişkin bölgesel yargı yetkisini onaylayan karara tam bir siyasi ve somut destek sunma çağrısı yapıyor.