Taliban tarafından kaçırılan İngiliz gazeteci Stephen Farrell'ın kurtarıldığı operasyon, bugün tüm gazetelerde tartışma konusu.
New York Times muhabiri Stephen Farrell'ın kurtarıldığı operasyonda, çevirmeni Afgan gazeteci Sultan Munadi öldürülmüştü.
Times ve Guardian gazeteleriise konuya bir başka açıdan yaklaşıyor ve "Dört gün önce kaçırılangazetecilerin salıverilmesi için pazarlıklar sürerken, hatta iyi birnoktaya gelmişken birdenbire operasyon emrinin gelmesi müzakerecileriöfkelendirdi." diye yazıyorlar.
Guardian'a göre Batılı bir diplomat şöyle demiş:
"YerelTaliban komutanı Molla Selam, parasız kalmıştı ve anlaşmaya açıktı.Ancak İngiliz istihbarat servisi devreye girdi ve yerel durumuneredeyse hiç bilmeden, operasyon yapılmasına karar verdi."
Guardian'agöre İngiliz yetkililerse, operasyondan önceki birkaç saat içindehavanın değiştiğini ve gazetecilerin hayatının tehlikeye girdiğine dairistihbarat aldıklarını söyleyerek kararlarının arkasında duruyor.
Daily Telegraph da baskında bir askeri ölen ordunun tepkisini işliyor.
Farrell'ınsözkonusu bölgenin tehlikeli olduğuna dair uyarıldığını ancak uyarılarıdinlemediğini söyleyen gazetenin başlığı "İnsan bir askerin hayatınadeğer miydi diye merak ediyor".
Bu eleştirilere yanıt niteliğinde bir yazı, Times'ın deneyimli savaş muhabiri Anthony Loyd'un imzasını taşıyor. Loyd özetle şunları yazmış:
"Yerelhalkın arasına karışmak, bir gazetecinin varlık sebebidir. Birgazeteci, Kabil dışındaki eyaletlerde yaşayan Afganlarla iletişim kurmahakkından vazgeçtiği anda, evine dönmesinin vakti gelmiş demektir."
AnthonyLoyd meslektaşlarına güvenlik öğütleri ile devam eden yazısınınsonunda, Stephen Farrell'ın ölen Afgan meslektaşını en son yerdeyatarken gördüğü sözlerini anımsatan bir şekilde, şöyle yazıyor:
"Savaşınen değerli kurallarından biri, bir asker kadar bir gazeteci için degeçerli olan kural, ölülerini asla savaş alanında bırakmamaktır."
Guardian gazetesi İstanbul'daki sel felaketine dış haberler sayfalarında büyükçe bir fotoğrafla beraber yer vermiş.
Gazetenin başlığı, "Seller İstanbul'a kaos getirirken en az 20 kişi öldü."
Guardianson 80 yılın en yoğun yağışı yüzünden İkitelli'de su seviyesinin birmetreyi aştığını, bu arada terk edilen araçları yağmalayan kişilergörüldüğünü belirtiyor.
Gazete felaketin sebebi hakkındaysa şunları yazıyor:
"Türkiye'ninyoksul kırsal bölgelerinden on yıllardır süren göçün sonucu olan hızlınüfus artışı, 15 milyonluk metropolün yeterli altyapı olmadan ve zayıfşehir planlamacılığı ile gelişmesine yol açtı. İstanbullu yetkililer debugüne dek afet planlarını daha çok depremler üzerinde yoğunlaştırdı."
Brezilya'nın talihi döndü
Bugün tüm gazetelerin ekonomi sayfalarında yer alan bir haber,Brezilya'nın bir petrol devi olma konusunda son zamanlarda ardardaattığı adımlardan sonuncusunu konu alıyor.
Independent gazetesindekonu çöyle anlatılmış:
"BGgrubunun Brezilya açıklarındaki Guara sahasında bulduğu 2 milyar varilulaşılabilir petrol ve doğal gaz, rakibi BP'nin geçen hafta yaptığı'dev' keşfi gölgede bıraktı. Bu, son zamanlarda Santos Havzası'ndayapılan keşiflerden sadece biri.
"BaşkentRio de Janeiro açıklarındaki bu havza, teknik açıdan dünyanın en zorlupetrol sahalarından biri. Petrol yatakları bir tuz tabakasının 3 binmetre altında yatıyor. Tuzun üstünde ise 2 bin metre boyunca AtlasOkyanusu'nun düşman suları var.
"Ama şusıralarda Santos, petrol ve doğal gaz endüstrisinin yıldızı. BG sonzamanlarda bu bölgede dört yerde dev keşifler yaptı."
Guardian gazetesine göre de bu haber, Brezilya'nın dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri olma potansiyelini gözler önüne seriyor.
Gazeteyegöre bu, hem dünyada yakın bir gelecekte petrolün biteceği savlarınıbaltalıyor, hem de Latin Amerika'da siyasi dengeleri altüst ederek,kıtanın başlıca enerji kaynağı konumunda olan Hugo Chavezliderliğindeki Venezuela'ya bir alternatif sunuyor.
BrezilyaCumhurbaşkanı Luiz İnacio Lula da Silva, 150 milyar varillik petrolzenginliklerini yönetmek üzere acilen bir kamu şirketi kurmak ve petrolgelirini sosyal programlara ve altyapıya kanalize edecek bir fonyaratmak istediğini söylüyor.
Guardian'agöre Brezilya lideri yeni petrol nimeti karşısındaki sevincini"Tanrı'nın Brezilyalı olduğu anlaşıldı." sözleriyle belirtmiş.
Times gazetesinegöre dünyanın en büyük petrol tüketicilerinden Çin, umudunu yalnızca"kara altın"a bağlamıyor ve Moğolistan'daki ücra bir çöl köşesinidünyanın en büyük güneş enerjisi santralına çevirmeye hazırlanıyor.
Bu amaçla Arizona merkezli Amerikalı bir şirketle, First Solar ile anlaşmaya varılmış.
First Solar yetkilileri, New York'taki Manhattan adası büyüklüğünde bir alanı güneş panelleri ile kaplayacaklarını söylüyor.
Santral 2019'da tamamlandığında 2 bin megavat enerji üretecek, yani tam üç milyon konutun ihtiyacını karşılayacakmış.
Times'agöre Çin aynı bölgede rüzgar, canlı organizmalara dayanan biyokütle vehidroelektrik enerjisi de elde etmeyi planlıyor...
Daily Telegraph'ın yer verdiği bir karikatür, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy hakkında dün basında yer alan haberlerle ilgili.
Boyununkısalığı ile bilinen Sarkozy'nin danışmanlarının, ziyaret ettiği birotomobil fabrikası ile önceden anlaşarak, yanına yalnızca minyon tipliinsanları yaklaştırdığı öne sürülmüştü.
DailyTelegraph'taki karikatürde Pamuk Prenses, Yedi Cüceler'e müjde verirkengörülüyor: "Hepiniz Sarkozy ile fotoğraf çektirmeye davetlisiniz."
Alman Basını
Bugünkü Alman gazetelerinde Afganistan'la ilgili tartışmalar, 27 Eylül seçimleri öncesi yayınlanan seçim anketleri ve dün sona eren dünyanın en büyük elektronik fuarı IFA'nın bilançosunu irdeleyenhaberler yer alıyor.Hamburg'da yayımlanan haftalık gazete Die Zeit, Afganistan'daki gelişmeleri farklı bir açıdan mercek altına alıyor:
"Demokrasiler, sadece kısa, kansız ve sonunda zafer olan savaşlarısever; en azından tehdidin az ya da uzak olduğu durumlarda. Batı -kibuna ABD de dahil- daha ziyade bir itfaiye görevi üstlenmeyi seviyor:Siren sesleri arasında olay mahalline git, kapıyı kır, içeri giripyangını söndür ve oradan hemen uzaklaş! Oysa günümüzdeki savaşlar dahaziyade organize bir polisiye birlik gibi davranılmasını gerektiriyor.Hem halkın güvenliğini sağlamak ve onlara güven vermek, hem decaydırıcı bir etki oluşturmak zorundalar. Bu belki sömürgecilikdöneminde sorunsuz olarak işleyen bir yöntemdi. Ama bugün böyle biruygulamayı ne istiyoruz ne de yapabilecek durumdayız. Bu açıdanbakıldığında (uluslararası birliklerin) Afganistan'dan artık ayrılmasıgereklidir. Tıpkı insan ilişkilerindeki ayrılıklar gibi bu ayrılık daacı verecektir belki. Ama sonunda tüm taraflar mutlu olacaktır."
Almanya'da 17 gün sonra genel seçimler yapılacak. Kamuoyu araştırmaşirketi "Forsa" tarafından Stern dergisi ve RTL televizyonu adınayapılan son ankete göre, 27 Eylül seçimleri sonrası olası koalisyonseçenekleri, sanıldığından çok daha fazla. Zira, daha önce sandıktançıkmasına neredeyse kesin gözüyle bakılan Hrıstiyan Birlik Partileriile Hür Demokratların oluşturacağı bir koalisyon hükümeti, artıkçoğunluğa sahip değil. İki parti toplamda yüzde 49'a ulaşıyor. SosyalDemokrat Parti, Yeşiller ve Sol Parti'nin toplam oyu ise yüzde 45dolayında. Yüzde 14'lük oranla Hür Demokratları yakalayan Sol Parti'ninyükselişi ise hayli dikkat çekici.
Anket sonuçlarını yorumlayan Flensburger Tageblatt gazetesinden bir alıntı yapıyoruz:
"Sol Parti'ye karşı seçmen sempatisinin artmasının nedeni, soneyalet seçimlerindeki başarısının yanı sıra Afganistan misyonuna dakarşı çıkması. Gerçi eyalet seçimlerinden önce yapılan anketlerin pekgerçekçi sonuçlar yansıtmadığı görüldü. Ancak yine de anketlerin,ülkedeki siyasi havanın ne kadar çabuk değişebileceğini hiç olmadığıkadar bariz bir şekilde gösterdiği de bir gerçek. Kamuoyuaraştırmacılarının çalışmalarından şu sonucu çıkarabiliriz: Seçimlerinkaderi, son iki haftada ve kararsız seçmenler tarafından tayinedilecek."
Son olarak Berlin'de dün sona eren dünyanın en büyük elektronikürünler fuarı IFA ile ilgili bir yorum aktarıyoruz. Krize rağmen 3milyar euroluk sipariş verilmesi ve altı günde fuara gelen ziyaretçisayısının 230 bin sınırına dayanmasını "olumlu bir işaret" olarakdeğerlendiren Frankfurt/Oder merkezli Märkische Oderzeitung'da şu satırları okuyoruz:
"Konjonktür göstergelerinden çok daha önemli bir unsur, verilensiparişlerin yoğunluğudur. Zira IFA, her şeyden önce bir 'sektör fuarı'özelliğindedir. Üreticiler, buradan alacakları siparişler ışığında,altı aylık üretim planlamalarını yapmaktadır. Dün fuardaki gülümseyenyüzler her şeyi anlatıyordu aslında: Yılbaşında hiçbir üretici, 2008'insipariş rekorunu kırıp 3 milyar euro barajının aşılabileceğini tahminetmiyordu."
Amerikan basınından özetler
Washington Post Başkan Obama’nın sağlık reformu konusunda Kongre’de yaptığı konuşmayı, daha önceki tavrına göre daha açıklayıcı buluyor. Ancak gazete, Obama’nın hala temel sorulara yanıt vermediğini belirtiyor. "Obama, “artık tartışma zamanı bitti” dese de, bu konuda ciddi şüphelerimiz var. Kongre’de yaptığı konuşmada Obama, sağlık reformunun en önemli anlaşmazlık konusu olan, devletin de sağlık sigortası sağlamasına ilişkin tartışmaya, yine girmedi. Hem devlet sigortasının gerekli olduğunu savunan cümleler kurdu, hem de bunun şart olmadığını söyledi. Belki Obama’nın danışmanları, dünkü konuşmanın böylesine somut bir alternatifi savunmak için doğru bir zamanlama olmadığını düşündüler. Ancak Obama’nın bu tavrı, devletin sağlık sigortası sağlaması konusunun, sağlık reformu tartışmalarının ana eksenini oluşturmaya devam edeceği anlamına geliyor."Los Angeles Times da Obama’nın Kongre’deki konuşmasını tatmin edici bulmuyor. Gazete, Obama’nın konuşmasını özellikle reformun maliyetinin nasıl karşılanacağı konusunda yetersiz buluyor."Kapsamlı bir sağlık reformunu savunanların önündeki asıl engel, siyasi bir içerik taşıyor. Devletin sağlık sigortası sağlamasına karşı çıkanlar, Obama yönetiminin vergi mükelleflerine taşıyamayacakları bir yük getireceğini savunuyor. Obama, mevcut sistemin sürdürülemeyeceğini söyleyerek, bu eleştirilere kısmi bir cevap verdi. Ancak sağlık sisteminde tasarrufa gidilmesi ve sigorta şirketlerine ek vergi konması konusundaki açıklamaları, yeterince ikna edici değildi. Sağlık reformu Kongre’de görüşülürken, Obama’nın, bu reformun maliyetinin nasıl karşılanacağı konusunda daha inandırıcı bir plan hazırlaması gerekecek. Sağlık reformu planına sahip çıkan Obama, en önemli soruları yanıtsız bıraktı."New York Times Doğan Yayın Holding’e kesilen 2,5 milyar dolarlık cezayı okuyucularına aktarırken, Doğan grubunun hükümeti eleştiren bir politika izlediğini kaydediyor. Haberde, şu yorumlara yer veriliyor."Verilen cezalar, neredeyse Doğan Holding’in değerine eşit. Bu durum, başbakan Erdoğan’ın Doğan Holding’i tamamen iş hayatından silmek istediği kaygısına yol açıyor. Bazı uzmanlar, yaşananları bir zamanlar Rusya’da Devlet Başkanı Putin’in, en güçlü muhalifi olan milyarder işadamı Mikhail Khodorkovsky’ye açılan davalara benzetiyor. Khodorkovsky, 2005 yılında yolsuzluk ve vergi kaçakçılığından suçlu bulunarak sekiz yıl hapse mahkûm edilmiş ve Sibirya’da bir cezaevine konmuştu. Erdoğan ise, kararın Maliye Bakanlığı’nın yürüttüğü bir soruşturma sonucunda verildiğini belirterek, cezalarla kendisinin bir ilgisi olmadığını savunuyor."Christian Science Monitor NASA’nın uzaya yeniden insan gönderebilmesi için, yılda üç milyar dolar ek kaynağa ihtiyaç duyduğunu hatırlatıyor. Gazete, bu kaynak sağlanmazsa, Amerika’nın uzay yarışındaki liderliğini kaybedeceğini vurguluyor. "Önümüzdeki yıllarda, uzay dolmuşu programı ve Uluslararası Uzay İstasyonu projesi tamamlandığında, Amerika, uzay çalışmalarındaki öncülüğünü sürdürme konusunda ciddi bir sorunla karşı karşıya kalacak. Bir tercih yapılırken bu tür araştırmaların teknolojiye sağlayacağı faydalar da göz önünde tutulmalıdır. Uzay çalışmalarına yapılan yatırımların, çoğu zaman gözle görünmeyen biçimlerde geri döndüğü unutulmamalıdır. Başkan Obama, Kongre’den, Amerika’nın uzay vizyonunu daha da ileri taşımasını talep etmeli ve bu vizyona uygun bir bütçe sağlanmasını istemelidir."