Yolsuzlukla mücadelede dünyanın önde gelen kuruluşlarından Uluslararası Şeffaflık Örgütü, 1995'ten bu yana her yıl yayınladığı Yolsuzluk Algı Endeksi'nin 2015 sonuçlarını açıkladı. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Örgütün Türkiye temsilcisi Oya Özarslan, yolsuzluk algısında Türkiye'nin dünyadaki en büyük düşüşü yaşadığını belirtti. Özarslan “Türkiye yolsuzlukta dibe vurdu; güçlü yargılanamıyor, toplum çaresiz” dedi.
Zaman'da yer alan habere göre; Özarslan, mevcut sistemde herhangi bir değişiklik yapılmadan yolsuzlukla mücadele etmenin mümkün olmadığını söyledi. Türkiye'nin demokratik anlamda hızla geriye gittiğini ve bu durumun da birçok uluslararası organizasyon tarafından ifade edildiğini söyleyen Özarslan, yolsuzluk algısında geçen yıl Türkiye'nin dünyadaki en büyük düşüşü yaşadığını kaydetti.
Özarslan, Türkiye'nin 5 puan birden düşerek 45. sıraya gerilediğine dikkat çekerek, “Medya, düşünce ve internet özgürlüğü gibi alanlarda da büyük bir düşüş var” dedi. Toplumsal bir baskı olmadan yolsuzluğun önlenemeyeceğine vurgu yapan Özarslan, “Yolsuzluğa karşı çıkan insan sayısının artması ve bu insanların siyasi irade üzerinde toplumsal bir baskı yaratabilmesi gerek” ifadelerini kullandı
Özarslan, Türkiye'de yolsuzluğun yaygın ve kabul edilebilir bir durum olmasının en önemli nedeninin cezasızlık kültürü olduğunu belirtti. Şeffaflık ve hesap verilebilirlik için yargının önemine dikkat çeken Özarslan, “Yolsuzlukların etkin bir şekilde araştırılmaması, yargılanamaması, geçtiğimiz yıllardaki 17-25 Aralık gibi bazı skandallarda gördüğümüz gibi yargılamanın yapılamadan dosyaların kapanması, yargılama başladıysa bile Deniz Feneri dosyasında gördüğümüz üzere gizlilik kararı gibi çeşitli mekanizmalarla dosyaların uzun süre gözden uzak ve sürüncemede kalması ve sonunda azalan kamuoyu baskısı nedeniyle cezasız kalması gibi örnekler bu mücadeleye sekte vuruyor” ifadelerini kullandı.
Yargıya intikal eden davaların etkin ve gerektiği şekilde soruşturulmamasının haksızlıkları tetiklediğini belirten Özarslan şöyle devam etti:
“Bu durum yolsuzluğun cezalandırılmayacağı, özellikle de güçlü, zengin ya da siyasi bağları kuvvetli kişi ve kurumların bundan muaf olacağı, dokunulmayacağı gibi bir algıya ve sonunda da bunun kabullenilmesine ve normalleşmesine yol açıyor. Normalleşmesi hali de tam bir çaresizlik ortamı yaratıyor.İlgisizlik ve en önemlisi mücadele etme isteği yok oluyor.”
Yargının bağımsızlığı, insan hakları ihlalleri gibi konularda Türkiye'nin en üst düzey kurumlar tarafından sürekli uyarıldığını söyleyen Özarslan, “Türkiye demokrasisi çok kritik bir dönemeçte ve tehlikeli bir sınırda duruyor. Bir seçim yaparak demokratik standartları sahiplenecek miyiz, yoksa otoriterliğe doğru gidecek miyiz sorusu çok gerçekçi bir şekilde karşımızda. Biz bazen olayların içinden bakarak fark edemesek bile dışarıdan bu durum çok net görünüyor. Bana yurt dışından Türkiye, Rusya mı oluyor sorusunu yönelten pek çok kişi var” ifadelerini kullandı.
Yolsuzluk operasyonunu hükümetin darbe olarak nitelendirmesini yaratıcı ve dünyada fazla benzeri görülmemiş bir açıklama olarak değerlendiren Özarslan, “Ancak bu durumu kabul edilebilir bulan insan sayısı, daha önemli ve belirleyici, diye düşünüyorum” dedi.
17 Sivil toplum kuruluşunun yürüttüğü ‘Dürüstlük Taahhütnamesi' kampanyası kapsamında sadece CHP ve HDP'den toplam 18 vekilin mal beyanında bulunmasını da eleştiren Özarslan, “Siyasete kendilerini zenginleştirmek için değil, halka hizmet için girdiklerini iddia ediyorlarsa, Meclis'e girerken ve çıkarken, aradaki sürede ne kadar zenginleşmişler bunun ölçülebilmesi şart. Bazı milletvekilleri için malvarlığını açıklamaları, bunun kaynağı nereden geldiğine ilişkin soruları da gündeme getireceği için çekinme yaratmış olabilir. Tabi bu da bizatihi problemli bir tutuma işaret ediyor” ifadelerini kullandı.