T24- Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, kamuoyunda son bir kaç gündür öğrencilerin protesto amacı ile yumurta atma tartışmalarına değinerek, gençliğin muhalefet demek olduğunun unutulmaması gerektiğini söyledi. Boyner, “iş dünyasına, kanaat önderlerine, siyasetçilere, yöneticilere düşenin anlayış, empati ve diyalog kurma çabası olduğuna tüm kalbimle inanıyorum. Susturma, azarlama, biber gazı, dayak, etiketleme ve yasaklama değil'' dedi. Toplantının onur konuğu Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da "Hem eleştirel kültürü hem eleştirel kültürün ötesine geçen protesto kültürünü geliştirme olgunluğuna erişmemiz lazım" dedi.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısının açılışında konuşan TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, son öğrenci olayları ve (yumurta atmak şiddet midir, değil midir?)'' sorusuna indirgenen tartışma ile ilgili bir kaç şey söylemek istediğini kaydetti. Kendisinin bu konuya biraz farklı yönden bakacağını belirten Boyner, ''Sayın Kuzu ve Sayın Batum'un maruz kaldığı durumu, onaylamak mümkün değil.'' diyen Boyner, ancak gençlere iğne batırırken, kendilerine çuvaldız batırmaları gerektiğini söyledi.
''Yarınlar gençlerin'' dediklerini işaret eden Boyner, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Hepimizin, ama hepimizin bir kez düşünmesi lazım. Gençlerimiz niçin öfkeli? Gençlere nasıl bir gelecek devrediyoruz? Genç işsizliği ortada. Gençlerin eğitimle ilgili kaygıları yeterince cevaplanamıyor. (Bu olayların arkasında örgütler var. Bunlar öğrenci bile değil) gibi argümanlar veya daha fazla polis gücünü okullara sokarak yasaklar getirmek çözüm mü? Gençleri yeterince dinliyor muyuz? Onlara özgür düşünmeyi, özgür ifade etmeyi öğreten, bağımsız üniversiteler verebiliyor muyuz?
Unutmayalım ki, gençlik muhalefet demektir. Bizim tartışan, konuşan, sorgulayan gençlere ihtiyacımız var. Ben genç arkadaşlarımıza taleplerini ifade biçimleri tercihlerinde yanlış tarafa düşmemeleri için eylemlerinde şiddete başvurmamalarını önerebilirim. Ama bizlere, iş dünyasına, kanaat önderlerine, siyasetçilere, yöneticilere düşenin de anlayış, empati ve diyalog kurma çabası olduğuna, tüm kalbimle inanıyorum. Susturma, azarlama, biber gazı, dayak, etiketleme ve yasaklama değil.''
Ayrıca bazı öğrencilerin cürümleri ile kıyaslanamayacak ağırlıkta cezalara çarptırılmalarının, artık çoktan geride bıraktığını umdukları ceza fetişizmden muzdarip, pederşahi bir otorite anlayışını çağrıştırdığını belirten Boyner, bunun da demokrasiye yakışmadığını ve sığmadığını söyledi.
Ümit Boyner’in konuşmasının tam metni
Özgürlük – güvenlik dengesi kurulmalı
Toplantıda konuşan Dışişleri Bakanı Davutoğlu da Türkiye'nin, güvenlik ağırlıklı değil özgürlük ağırlıklı bir demokrasi inşa etmesi gerektiğini; Soğuk Savaş döneminde güvenliğin öncelikli olmasının kaçınılmaz olduğunu ancak bugün ulaşılması gereken şeyin "özgürlük-güvenlik dengesinin kurulması" olduğunu kaydetti.
Davutoğlu, toplumu motive edecek en önemli unsurun siyasi meşruiyet olduğunu ve siyasi meşruiyetin sağlamlığının "ancak ve ancak devletin bireylere, 'ben sizlerin güvenliğini riske etmeden, size en geniş özgürlük alanlarını vereceğim' demesi ya da 'özgürlüklerinizi hiçbir şekilde feda etmeden özgürlük alanlarınızı genişleteceğim' demesi" olduğunu söyledi.
Dışişleri Bakanı, "Hem güvenliğiniz olacak hem özgürlüğünüz, eğer özgürlük adına güvenlikten feragat edersek, kaos ve anarşi çıkar, 70'li yılların sonunda olduğu gibi, güvenlik adına özgürlükten feragat ettiğimizde otokratik rejimler çıkar, Türkiye gibi bir ülkenin böyle bir rejimi taşıma şansı yoktur" diye konuştu.
Son Anayasa referandumunun ve Türkiye'deki demokratikleşme çabalarının bu çerçeveye oturtulmak zorunda olduğunu belirten Davutoğlu, Türkiye'nin "özgürlük alanının her noktada genişlediği, çoğulcu siyasi kültürün yerleştiği, katılımcı demokrasinin güçlendirildiği yeni bir siyasi restorasyon dönemi yaşanmasına ihtiyacı olduğunu" belirtti.
"Onun için gelecek dönem seçimler sırasında yepyeni bir Anayasa ülke için kaçınılmazdır. Bu yeni Anayasa, Türkiye'nin güvenlik kaygılarını gözeten ama vatandaşların özgürlük alanlarını temel alan bir anlayışla yapılmak zorundadır" diyen Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Bu çerçevede, son dönemdeki öğrenci olayları da dahil olmak üzere, şu hususun altını çizmek istiyorum. Bizde eleştirel kültür gelişmedi. Ben sadece bir Dışişleri Bakanı olarak değil, akademisyen olarak da eleştirel kültürün olmadığı ortamlarda fikir üretilebildiğine inanmıyorum. Her noktayı değerlendirebilmeliyiz, hiçbir zihni süzgeç zihninizde yer etmemeli, yani bir otosansür olmamalı. Herşeyi rahatlıkla konuşabilmeliyiz. Protesto kültürü de bunun bir parçasıdır. Ama, protesto kültürü ile kamu vicdanı arasında, modern ve çağdaş bir topluma yakışır kalmak zorundayız. Öğrencilerimize, eleştirmek yanında dinlemeyi de öğretmek durumundayız. Hem eleştirel kültürü hem eleştirel kültürün ötesine geçen protesto kültürünü geliştirme olgunluğuna erişmemiz lazım."