TÜSİAD eski başkanı Ümit Boyner 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile başlayan süreç için, “Halının altına süpürülen, üstü örtülen sorunlar ortalığa saçıldı. Bu süreçte herkes haksız. Ciddi güven kaybı var. Güven yeniden tesis edilmeli ancak bastırarak değil şeffaflaşarak ve hukuk içinde olmalı” yorumununda bulundu.
Boyner, "yargıya müdahale" ve "para kaçırma" iddialarıyla ortaya çıkan ses kayıtlarına ilişkin ise, "Avrupa Birliği’ne aday olmuş bir ülke. Böyle bir yolda giderken bu şekilde bir hukuk zafiyetinin, yolsuzluk tartışmalarının ortaya çıkması dışarda Türkiye’ye ilişkin soruların artmasına sebep oluyor" dedi.
Ümit Boyner'in Hürriyet'ten Jale Özgentürk'e verdiği söyleşi şöyle:
Türkiye 17 Aralık’tan beri inanılmaz gerçeklerle karşılaşıyor. 500 binden fazla insanın telefonları dinlenmiş. İşadamları dinlenmemek için telefonların üstüne oturuyor.
- Gülüyoruz ağlanacak halimize. Gerçekten gücü ele geçirme dürtüsünden. Hukuk güvenilir, öngörülebilir olmadığı için herkes dinleniyor. Daha vahimi Başbakan bile gizli dinleniyor. Adil bir sistem yok. Halının altına süpürülmüş, çözülmemiş sorunların ortalığa saçıldığı bir dönem yaşıyoruz. Bence dinleyen de dinlenen de sonucu belli olmayan bir güç savaşını haksız ve hukuk dışı yollarla sürdürüyorlar.
Nasıl çıkılacak bu süreçten?
Vatandaşta ciddi bir güven kaybı var. Uzun süreli sürdürülebilir birşey değil bu. Güven tesis edilmesi gerekiyor. Ama bu çok seslilikle, daha şeffaflaşarak ve hukuk içinde olmalı. Bastırarak, susturarak, sindirerek sağlıklı bir sonuç alabileceğimizi görmüyorum
İnternetle ilgili bir yasa çıktı. Şimdi de Facebook, Youtube gibi mecraların kapatılması tartışılıyor?
- Haber alma özgürlüğü, internet yasakları bütün bunlar bireyin seçme özgürlüğü ile karar verebileceği konular olmalı. Hukuk devletinin de bu hakları koruyor olması lazım. Türkiye’de tarihsel olarak baktığımız zaman bireyin kimliğini, inançlarını empoze eden ve bunu regüle etmek için de kendi hukukunu oluşturan bir yönetim anlayışı ile karşılaşıyoruz. Kim gücü ele geçirirse birden bire toplumun tümünü dizayn etmeye kalkıyor. Aslında bunu terse çevirmek lazım. Bizde tam tersi atlarla arabaların yeri yanlış.
Türkiye’de darbe tartışması gündemden düşmüyor. Bugünlerde de yeni bir sivil darbe tartışması var. Nasıl sona erecek bu korku?
Dediğim gibi Cumhuriyetin başından itibaren toplumu kurgulama dürtüsünden maalesef gücü ele geçirenler vazgeçemiyor. Durup durup filmi başa sarıyoruz. Avrupa Birliği’ne siyasi uyum bu açıdan çok önemli. Bizim sistemimiz vesayet yaratmaya uygun.
Birkaç yıldır da Kadınlar Günü’nde ilginç ilanlar yayınlıyorsunuz. Bu yıl “SEÇ” başlığını kullandınız. Ne anlatmak istediniz?
2008’den beri 8 Mart’ta farklı mesajlarla ilan veriyoruz. Önce “Kadınlar ne ister” dedik. kadınların nasıl bir Türkiye’de ve dünyada yaşamak istediklerini anlattık. “Kadınlar iş yaşamından ne ister” dedik. 2013’de “Çık”la kadınların haklarını talep etmeleri için bilinç yaratmayı hedefledik. Bu yıl “Seç” diyoruz. Seçmenin özgürlük olduğunu, bireysel kararlarının peşinde olmalarının en doğal hakları olduğunu seslendiriyoruz.
Dinlemeler yasa dışı. Ortaya dökülenler ise ihaleye karışma, hukuk sistemini dizayn etme, medyayı dizayn etme. Bunlar Türkiye’nin imajını nasıl etkiledi?
- Avrupa Birliği’ne aday olmuş bir ülke. Böyle bir yolda giderken bu şekilde bir hukuk zafiyetinin, yolsuzluk tartışmalarının ortaya çıkması dışarda Türkiye’ye ilişkin soruların artmasına sebep oluyor. Ekonomimiz son derece dışa bağımlı. Demografik yapımız belli. Genç nüfus iş istiyor. Dışa bağımlıyken güven ortamının zedelenmesi kaygı duyulacak bir durum.
Yatırımcıların Türkiye’ye yaklaşımında bir değişim var mı?
- Yine de rekabet ettiğimiz ülkelere baktığımız zaman Türkiye’nin büyüme potansiyeli çok, yetişmiş bir iş gücü de var. Gerçekten yıldız olabilecek bir ülke. Bunu kimse yadsıyamıyor. Bunun için siyasi çalkantının bir şekilde geçici olduğunu anlamak ve duymak istiyor yatırımcı. Türkiye’ye çok uzun vadeli bakanlar var. Onlar zaten tekrar taşların yerine oturacağını düşünüyor. Ama sonuçta bu geçiş döneminin de çok fazla uzamaması lazım. Sayın Babacan sürekli hukukun altını çiziyor. Evet hukuk ekmektir. Olmadığı yerde ekonomi de gelişemez.