Ümit Kıvanç *
"İslâm Devleti" saldırıyor, Kobanê direniyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti, söylendiği gibi İD'e trenle silah-mühimmat göndermiyor veya eleman sevkinde yardımcı olmuyorsa, insansız hava araçları ya da başka yollarla istihbarat yardımında bulunmuyorsa bile, topraklarını savunan Kürtlere iki demeçle olsun arka çıkmayarak, acil pratik sonuç doğurmasa da İD'i caydırmaya yönelik en ufak adımı atmayarak, ülkesine sığınan insanları Kızılay'la, AFAD'la değil asker-polisle, gazla, tazyikli suyla karşılayarak, Kürtlerin gözüne fazla çıplak, fazla net gözüken bir tavır alıyor. 1990'lardaki korkunç, yaygın ve derin zulme rağmen, bu zulüm yıllarında en azından "üzülüyoruz" anlamına gelebilecek minicik bir jesti dahi göremediği Türk toplumundan manen bütünüyle kopmayan Kürtleri daha öteye, uzağa, çok uzağa itmek için bundan daha münasip bir politika izlenemezdi. İD'e henüz IŞİD'ken sağlanan destekler, Türkiye topraklarında radikal İslâmcı militanların cirit atması, sınırı keyiflerince kullanmaları, bunlara TIR'larla silah, mühimmat gönderilmesi, şu bu, hepsi, Kobanê direnişi karşısında alınacak farklı bir tavırla hafızaların acilen ve her gün kullanılmayacak biryerlerine atılabilirdi belki. Artık çok zor. [Anchor] Türkiye'de devleti yönetenleri zaman zaman şuna değil de buna önem verişlerine göre ayırt edebilirsiniz; genişçe bir insan grubunun duygularını hiçe sayma, insanların yaşama isteğini, aidiyet hislerini, onsuz edilmez duygularını, kısaca gönlünü kırma, ezme, parçalama konusunda hepsi aynı saftadırlar. Roboski... katliamdan sözedebilmek için on saat devletten talimat bekleyen, her renkten medyanın bu içselleşmiş refleksi, katliamdan iki gün sonra yılbaşı eğlenceleriyle kendinden geçen modern, çağdaş, vesaire insanlar, katliama kıskançlıkla sahip çıkan, yüreğinin telinin titremediği belli olan dindar siyasetçiler ve ölen Kürtler olduğu için namazda selâmını başını hep aynı tarafa, öbür tarafa çevirerek veren mütedeyyin ahali ile, Türklerin Kürtlere, 1990'lardan sonra bir defa daha, "sizin başınıza gelen bizi ilgilendirmiyor" dediği bir sembolik olaydı. Muazzam bir kırılmaydı. Ama boyutları fark edilmedi. Çünkü Türkler uzun süredir, doğudan gelen herhangi bir çatırtıyı duyma ve ne manaya geldiğini idrak etme kabiliyetine sahip değil. 1990'ların üzerine bir de Roboski yaşandıktan sonra hâlâ bütünüyle kırılmamış şeyi şu anda, çoğunluk oylarıyla iktidara gelmiş bir partinin keyfince yönettiği devlet eliyle kırmak üzereyiz. Rojava'yı -geçici süre de olsa- İD'in egemenliğine sokmak için mi uğraşılıyor? Böylece, tampon bölge kurmak için püskürtülmesi gereken güç, zaten uluslararası koalisyonun esas düşmanı konumundaki İD mi olacak? Kurnazlık kılığındaki bu çakallığı açıkçası bazılarına yakıştırıyorum ister istemez. Bunun, en geç kaç yıl içerisinde çökecek ve kaç Kürt ve Türk gencinin daha kanına mal olacak bir plan olduğunu bugünkü, ilke tanımaz, bilgi tanımaz, ideolojik körlükle mâlûl, maceraperest yöneticilerimize anlatmaya çalışan birileri vardır umarım. Var mıdır?.. [ EK/08:15 - Sabah 05:45 itibarıyla Kobanê çevresindeki İD mevzilerinin savaş uçaklarınca bombalandığına ilişkin haberler henüz doğrulanamadı. ] Rojava'nın Kobanê şehrinde Kürtlerin karşı karşıya olduğu kırım tehlikesi, bölgede geleceği en karanlık toplumlardan biri olduğumuzu da gösteriyor. Kobanê'de, üstelik İD'in katilleri eliyle soykırım izlemek isteyen ne çok sapık varmış. Kan kelimesini duyduğunda kendinden geçen ne kadar çok ırkçı... Haydi insanlığı falan bir yana bırakalım, Ankara'nın şu anda Kobanê'de beklenmedik bir dostça hamle yaparak Kürtler nezdinde kazanacağı prestijin, böyle bir yaklaşma adımının yaratacağı olumlu duyguların yakın geleceğimiz için ne kadar hayırlı sonuçlar yaratabileceğini hesaba katan da mı yok? Hesap yapılırken bile olumlu yaklaşılamıyor mu Kürtlere? YPG olmasın! Nasıl olmasın? Olmasaydı şu anda İD en az on bin insan öldürmüştü orada. PKK silah bıraksın! Nasıl bırakacak bu şartlarda? "Bırakalım da bizi bu katillere yem mi edin?" derse haksız mı olacak? Beraber yaşadığın ve sözümona beraber yaşamak istediğin, her fırsatta "etle tırnak" edebiyatı yaptığın bir halkın, zamanında çizilmiş abuk subuk sınırlar yüzünden başka ülkede kalmış bir kesimi soykırım tehdidi altındayken onu itip kakarsan, katillere sempati kurbanlara horgörü gösterirsen... hayır, "bu insanlardan ne bekleyebilirsin?" diye sormayacağım; sen sonra nasıl yaşayacaksın? Strateji sormuyorum, vatan-bayrak şu bu sormuyorum, İmam-Hatip'ten, Anıtkabir'den, başörtüsünden, rakıdan sözetmiyorum. Zamanında çok fena kırıldığı için bir türlü tam onarılamayan bir şeyi yeniden kırmaktan sözediyorum. Kendi onurunu, insanlığını bilerek yere atıp üstünde tepinmekten sözediyorum. Toplum olarak, şifa bulmayan bütün hastalıklarımızı şiddetlendirecek, bünyemizi daha da parçalayacak bir vahim suçu, göz göre göre, âdetâ içinden gelen dürtüye engel olamayan bir katil şuursuzluğuyla işlemekten bahsediyorum. Aynaya bakamamaktan...
* Ümit Kıvanç'ın bu yazısı riyatabirleri.com sitesinden alınmıştır.