Umur Talu: 'Gezi' için 'darbe' diyebilen ağızlar, 27 Nisan için "Dar bu be" bile demedi

Umur Talu: 'Gezi' için 'darbe' diyebilen ağızlar, 27 Nisan için "Dar bu be" bile demedi

Habertürk gazetesi yazarı Umur Talu, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt tarafından yayınlanan '27 Nisan e-muhtırası'yla ilgili olarak, "O gün, 'Galiba darbe yapma peşindeler' diye düşünenler ise, 'Ne muhtırası, Yaşar Paşa’nın şakası, latifesi' iki nokta üst üstesine vardılar. Öyle ya, darbe girişimiyle alakası olmayan 'Gezi' için 'darbe' diyebilen ağızlar, 27 Nisan için 'Dar bu be' bile demedi sonradan" dedi.

"O gün 27 Nisan’ı alkışlamış olan kimileri bugün Yeniçeri oldu" ifadesini kullanan Talu, "Ne olursa olsun, 27 Nisan çok önemli bir 'Yıl-dönümü'dür. 'Yıllar' iktidarın, açıkçası 'lider'in olmuş. 'Dönüm dönüm' çuvallama, tasfiye, tahliye, mikro darbeler ise kalan herkesin payına düşmüştür! Bana göre o sabah Türkiye’de darbe hevesinin gömüldüğü gündür. Ve o akşam Türkiye’de daha farklı ve çok büyük bir hevesin büyüdüğü gündür!" diye yazdı.

Umur Talu'nun, "27 Nisan, bir lisan, bir sürü insan!" başlığıyla yayımlanan (27 Nisan 2016) yazısı şöyle:

O gün, yani 27.04.07’de “Galiba darbe yapıyoruz” zannedenler, “Ne darbesi, öyle bir bildiri, küçük bir eleştiri, ufacık bir sitem, azıcık küslük ifadesiydi” noktasına geldiler.

O gün, “Galiba darbe yapma peşindeler” diye düşünenler ise, “Ne muhtırası, Yaşar Paşa’nın şakası, latifesi” iki nokta üst üstesine vardılar.

Öyle ya, darbe girişimiyle alakası olmayan “Gezi” için “darbe” diyebilen ağızlar,27 Nisan için “dar bu be” bile demedi sonradan.

Esasında o günlerin bir kısım “cumhuriyetçi, ulusalcı” pozisyonu için de acı bir hatıradır…

O günlerin iktidarı için ise, nasıl diyeyim…

1.Oylarını patlattığı virajdır.

2. Cumhurbaşkanlığına, Dolmabahçe mutabakatı ve parti içi gerilime rağmen, yürüdüğü istasyondur.

3. İktidar ve o zaman “ne isterse verdiği” ve Emniyet’te, yargıda kullandığı, yeni adıyla “paralel” ortağı için, “askeri vesayeti sona erdirme” ve “yeni bir vesayetin kapısını aralama” günüdür!

***

O gün, esasında pek gitmediğim bir gazete binasına sabahtan gidip (ilk anda mütereddit olan iktidar pozisyon almadan da önce) yayın yönetimini “Darbeye hayır” manşeti atmaları için ikna etmeye çalışan ve o başlığın bu ülkede kayda geçtiğini görmüş olan kendim için ise…

Şöyle diyeyim:

O gün doğrunun o başlığı atmak, o tavrı almak olduğundan hala emin bulunmanın…

Bugün ise, varılan eğrinin de bu yeni-düzen olduğunu söylemenin günüdür!

***

Tarihi kavşağa bakarsanız, bugün şunu görürsünüz:

1.O gün iktidarı silah gölgesinde dize getireceğini, balans ayarı yapacağını düşünenler, sonradan halkın ciddi bir kısmının tepkisi ve oyları karşısında yenildi.

2. Yenilenlerin bir kısmı “darbeci” ilan edildi, muhtıranın esas sahibi Komutan ise, “Dolmabahçe” önünde zırhlısına kavuştu.

3. “Darbeci” ilan edilenler bugün “kumpas kurbanı” oldu.

4. Onların “darbeci” ilan edilmesinde kullanılan yargı, emniyet, siyaset mensupları bugün “darbeci, casus, hain, terör örgütü mensubu ” oldu.

5. O gün, kimi etkili arkadaşlarının tereddüdüne rağmen, “darbeye karşı tavır”da ısrarlı bazı AKP ileri gelenleri, Gül olabilir, Arınç olabilir, bir başkası olabilir… Bugün “tu kaka” oldu.

6. O gün kimi yayın organı veya kanalda “darbeye hayır” tavrı almış kimi gazeteciler, yazarlar “lanetli” oldu.

7. O gün 27 Nisan’ı alkışlamış olan kimileri ise bugün Yeniçeri oldu!

***

Ne olursa olsun, 27 Nisan çok önemli bir “Yıl-dönümü”dür.

“Yıllar” iktidarın, açıkçası “lider”in olmuş…

“Dönüm dönüm” çuvallama, tasfiye, tahliye, mikro darbeler ise kalan herkesin payına düşmüştür!

Bana göre o sabah Türkiye’de darbe hevesinin gömüldüğü gündür…

Ve o akşam Türkiye’de daha farklı ve çok büyük bir hevesin büyüdüğü gündür!

 

Hakaretler yokuşunda düşünce güzelliği!

 

“Anayasa Mahkemesi ve AİHM’in düşünce özgürlüğü içtihadı; devletin veya nüfusun bir bölümünü saldırgan, şoke edici, rahatsız edici bilgiler ve düşünceler için de geçerlidir. Bunlar olmadan demokratik toplum olmaz.”

Ben bunu akademisyenlerin, gazetecilerin ve “Hakaret” zanlısı, tutuklusu, sanığı veya mahkumu olanların savunması sandım.

Meğerse “akademisyenler”e ithaf edilmiş “Alçak, zalim, kapkaranlık, cahil, tiksinti verici, vatan haini, lağım, terör örgütü maşası, ahlaksız, mandacı artığı, kirli ruhlu”gibi “düşünce, eleştiri ve bilgiler”e karşı Baskın Oran’ın açtığı davada Cumhurbaşkanlığı Avukatı’nın savunmasıymış. (Kemal Göktaş’ın haberi)

Hakikaten de AİHM kararlarında çok sert eleştirinin dahi normal kabul edildiğini görürsünüz. Ama AİHM kararlarında bu herkes için geçerlidir!

Türkiye’de nadiren bir hakimin de diyebildiği gibi, “Cumhurbaşkanı’na hakaret diye bir suç da Anayasa’ya aykırıdır.”

***

Size bir “eleştiri” örneği daha vereyim:

“Hakaret suçu, bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte fiil veya olgu isnat eden, diye tanımlanmıştır. Ancak Askeri Ceza Kanunu, (amirin) hizmete ve askerliğe dair kusur ve hatadan dolayı astını eleştirmesi veya azarlamasının suç teşkil etmeyeceğini özel düzenleme hükmüne almıştır. Yüzbaşı U.İ.’nin Asb.Kd.Çvş. M.K.’ya ‘Aptal mısın sen’ sözünü sarf ettiğine ilişkin tanıklar olsa da, hataya kızıp azarladığı ve hakaret kastıyla değil, eleştiri ve azarlama kastıyla olduğu, ceza hukuku anlamında suç teşkil etmediği kanaatine varılmıştır.”

Bu da bir komutanın bir astına layık gördüğü laflara, muameleye karşı, haysiyetiyle oynandığını düşünen astın açmak istediği davadaki karardır işte!

***

Görüldüğü gibi, ülkemizde “eleştiri özgürlüğü” tam ve eksiksizdir.

“Azarlama özgürlüğü” de nimettir, nimet!

“Ceza hukuku anlamında” cennettir, cennet!