Umur Talu: Sansür senin benim de sayemde!

Umur Talu: Sansür senin benim de sayemde!

 

Umur Talu

(Habertürk - 10 Mart 2013)

 

Sansür senin benim de sayemde!

 

Böyle durumlarda, ne yapacağımı bilemem; ne yazacağımı bilirim.

Nerede kim susturulmuşsa, selamlarım.

Unuttuklarım bağışlasın, kimin başına gelmişse, yakın bileyim bilmeyeyim, bizden bilirim. O gazeteden, şu gazeteden, bu gazeteden! *** T24'te Doğan Akın "Hasan Cemal sansürü"nü yazdı.

"İmralı zabıtları"nın Milliyet'te yayınından sonraki kriz.

Başbakan azarlamış, patron şey etmiş, Genel Yayın Yönetmeni direnmiş...

Nihayetinde Cemal'in "Gazete yapmak ayrı, devlet yönetmek ayrı" tavrından sonra yazıları yok olmuştu.

Kısmen Can Dündar için de vaki idi.

Baskı, takdir edilesi direniş derken maçın sonucu şu:

Sansür yine hükmen galip!

Sadece o değil.

İmzalı, doğru "İmralı zabıtları" haberi baskı yiyen, manipülasyonla suçlanan Milliyet, dün "Özel haber" damgalı, imzası mahcup "Bombacı, Muhaberat ajanı" haberi verdi. Sanki bunu da biri tutuşturmamış gibi. Belki bu haber de doğrudur!

***

Doğan Akın, Milliyet'te direniş mireniş takmayan sansürün Hürriyet'te de olduğunu yazdı.

Yalçın Doğan'ın Cemal'in sansürlenmesini eleştiren yazısı; Kanat Atkaya, Mehmet Yılmaz'ın benzer yazıları sansürlenmişti.

Edebiyat, sanat, kitap duayeni Doğan Hızlan ise sansür terzisiydi epeydir!

Akın, kaderin cilvesini de yazdı:

(Üniversite arkadaşım) Hürriyet yönetmeni Enis Berberoğlu'nun, Cumhuriyet'te başladığı yıllar, şimdi sansürlediği Yalçın Doğan'ın Ankara Temsilcisi, Hasan Cemal'in ise Genel Yayın Yönetmeni olduğunu! Daha önce ben Cumhuriyet yazı işlerinde başladığımda da; ayrılacak kadar bunaldığımda da öyleydi. Sonra Yalçın Doğan'la Milliyet'ten kovulduğumuzda ise Hasan Cemal de oradaydı; Derya Sazak da. Bu dünya o kadar da büyük ve eski değil yani! *** Biz kovulurken Cemal susmak zorundaydı, Sazak da. Dündar, kovulmamızı bekleyip boşalan bir köşeye transfer pozisyonundaydı.

Genel Yayın Yönetmeni ise Mehmet Yılmaz'dı.

Kanat'ın bu işlerden o vakit muhtemelen haberi bile yoktu.

Hürriyet'te nice isim susturulurken ise, çoktan büyümüştü ve herhalde oradaydı.

Hasan Cemal ve başkaları; Ecevit Koalisyonu'nda Tantan azledilince eleştiri yazmış, ama o vakit Kartel kokulu Milliyet'te sansürlenmişti.

Yönetmen ise şimdi sansürlenen Yılmaz'dı.

Cezaevi katliamlarının hakiki haberleri sansürlenip düzülen manşet ve yazılar sırasında da!

Gazetecilere hapis getirdiği halde, patron siparişi RTÜK Kanunu'nda ise, büyük başyazarların, cesur cumhuriyetçi-liberal-demokratların aleyhte tek kelime yazması yasaktı.

En acısı, hepsi de uygun adımdı!

Hepsinden bir şey öğrenerek günahlarımla yaşlandım ben de. *** Hürriyet'te kovuluşunu, dört yıl boyu sansürlendiğini kitaplaştıran Çölaşan; dört yıl boyu, sansürlendiğini bize asla anlatmamış, sansürlenişini sansürlemişti.

Yanından Zeynep Atikkan, Mümtaz Soysal kazınırken de sesi çıkmamıştı.

Onun başına gelince bu kez en yakın dostları sustu.

"En cesur" yazarlar, onlardan bakiye köşelere yerleşirken, onların adını bile anmadı.

Ahmet Taşgetiren, Fehmi Koru, Fikri Akyüz, Mehmet Altan susturulduğunda, mahalledeki nice demokrat yiğidin de gık etmemesi gibi. *** Bunları şundan hatırlamak zorunda kalıyorum.

Herkes Naziler'in derdest ettiği papaz hikâyesi filan anlatır.

Nazi filan yok da, Niyazi gelene kadar da çoğumuz ıslık çalmakta.

Kaldı ki hep meşhurlardan konuşuyoruz.

Elbet bir ismi olup isimsiz sayılan nicesi, "öteki basın"ın nice yazarı, çalışanı; eski-yeni merkezde nice muhabir; onca baskı sansür, otosansür, tehdit, korku, ceza, hapis ve işsizliğe maruz; pek kimse umursamıyor.

Cezaevindeki gazetecilerin çoğu, "cumhuriyetçi" duayenler için "terörist" idi; şimdi iktidar için öyle.

Tabii sadece hatıra yok, bunlar yüzünden böyle şiddetlenmiş olsa da, bugün var esas.

O yüzden, her kelimem, şimdilik başta Hasan Cemal, sansürlenen herkesin; her cümlem, kimseyi ezmeden biraz olsun direnen, her kesimden, bana yakın uzak her meslektaşın olsun!