Umur Talu'dan Ertuğrul Özkök'e

Umur Talu'dan Ertuğrul Özkök'e

T24- Yazar Umur Talu, "Soner Hürriyet'e nasıl geldi?" başlıklı yazıyı (17 Şubat 2011) kaleme alan Ertuğrul Özkök'ü ağır eleştirdi.

Talu'nun HaberTürk gazetesindeki köşesinde yayımlanan (18 Şubat 2011) yazısı şöyle:

Yalan mı Vijdan! “Cesur ve bağımsız” köşe yazarı, “basın rezaletlerinin unutulmaz yönetmeni”; nehir gibi akmış, kenarından üfürmüş.

“10 yıl önceki basın özgürlüğü şampiyonlarını, mangalda kül bırakmayan öfkeli arkadaşları; efelenmeleri, galiz küfürleri, iftiraları, hakaretleri; özgürlük savunur gibi kin kusmaları” hatırlamış.

Çünkü şimdi RTÜK geçerken hepsi suspusmuş. “Nehir kenarı” sandalyesinde doğrulup “haksızlıkların sularda nasıl yıkandığını görerek, bugünkü vicdansızlıklara dayanma gücü” şeytmiş!

Üstüme alındım o basın özgürlüğü beyannamesini! Zaten şahsın bilinçaltı da böyle kıvranıyor.

***

“Arkadaş”; bir kere sen artık yıkanamazsın! Onca şerden sonra çok geç!

Hiçbir nehrin debisi seni temizlemeye yetmez; hiçbir nehir buna tenezzül de etmez!

Öyle kenarında oturur, kendini avutursun. Sandalyede doğrulursun belki; omurganı asla doğrultamazsın!

Bir açıdan haklısın; bugünkü RTÜK o günkü gibi yangın yeri olmadı. Bizim de hatamız, eksiğimiz elbet.

O kadar yalama yaptınız ki medyayı, artık çivi tutmuyor. Her iktidar yanaktan bir makas alıyor.

Lakin, madem çok cesursun, hadi medya grubunu sürükle; çok sıkı muhalefet yapın. Ama manipülasyon değil, muhalefet!

Bırak ihaleyi nehaleyi, “Gazetelerinizi, TV’lerinizi satın” diyen Başbakan’a uysal uysal “Peki” deyip iktidara yakın veya yabancıdan müşteri aramak yerine, gazetecilik isyanı başlatın.

Halk sana inanmayacak da kime inanacak!

Maliyeci olan Soner’e söyle; patrona yaranıp yüksek prim kapmak için kaçındığınız vergileri cebinizden koyun, basın tarihinin kadim gazetelerini baskı görmekten kurtarın.

Halk senin yanında olmayacak da kimin olacak!

***

10 yıl önce “yazanlar”a sallamışsın da, aklına o günler “hiç yazamayanlar, yazdırılmayanlar” hiç gelmedi mi?

İsimlerini saysam belki utanırlar; onca ünlü yazarın boyun eğdiği “tek kelime yazmayın” sansürü, biçtiğiniz yazılar; o nemli vicdanına, nehri bırak, irin gibi aktı mı? Mendilde bir sümük kadar iz bıraktı mı?

Benden hakaret pek gelmez; size de olmadı; olsa, eminim onca dava yığardınız.

“Hakaret” edenler, sülalenize “galiz küfür” sahipleri ise bugün grubunuzda; gazetende yazıyor, sana kankalık ediyorlar. Ve bu rezalete değil, adlarının anılmasına bozuluyorlar!

***

Yahu ben ne diyeyim sana!

10 yıl önce, tam bu ay, zaten o yüzden kovdunuz bizi.

Onca emeğimizi, gençliğimizi, yüreğimizi koyduğumuz gazetemizden, seni “hürriyet”inle, nehrinle, kenarınla, sandalyenle, varsa vicdanınla birlikte kelepir satın almış Milliyet’ten, bizi onca kişi kovdunuz.

Rahmetliler; Turhan Selçuk ile Duygu Asena ne desin sana! O gazeteye hayatını gömmüş Akal Atilla, hastaydı kapıya koyduğunuzda; o kırgınlıkla bir yıl daha yaşayabildi. Bu ay, kovulalı 10, öleli tam 9 yıl oldu.

İhaleniz, mülkiyetiniz sizin olsun; gazeteciye hapis de getiren o yasanıza karşı çıkan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti yönetimindeki üç kişiyi birden gazetelerinden kovmuştunuz. (Bir “Gazeteci” cemiyeti, seçilmiş yönetim kurulu üyelerini kovanları asla unutmazdı!)

Onların ikisi, Zeynep Atikkan ile Seçkin Türesay, yönettiğin “iktidar yandaşı” gazetedeydi. Zeynep, “iktidara yandaş” olmayacak kadar gazeteci, sana yoldaş çıkmayacak kadar onurluydu.

Üçüncü bendim; o sıra o nehrinizin içine şeydiyordum!

***

Kanunu veto eden; Anayasa Mahkemesi Başkanı iken kapısına dayandığınız, sonra sürpriz cumhurbaşkanlığında düşman bellediğiniz Sezer’e de onca şantaj haberle vurdunuz. Az mı kapısını aşındırmıştın; “şımarık, kibirli” bir randevu koparmak için. Az mı reddetti tıynetinizi. Başbakanlık odalarında az mı beklediniz Çankaya’yı da işgal için.

Aynı şantajı, iki onurlu iktidar milletvekiline, Uluç Gürkan ile M. Ali İrtemçelik’e de yaptınız.

Vetolu kanun aynen geçsin diye; yiğidim aslanım üç partili koalisyonu; sağdan sola, ulusalcıdan milliyetçiye rehin aldınız!

Yalan mı Vijdan!

Hadi rahat bırakayım, sen döne döne yıkan!

***

Dur, şunu da diyeyim; bu cesaretle sen daha alasını yazarsın nasıl olsa:

Bu iktidar da, dünkü gibi, yandaş medya yarattı. Herkes yandaş olsun diye baskıyı çoğalttı.

Dün, iktidara ve medyada tekele karşı gazeteciler kovuluyor, baskıya uğruyordu; Bugün de, iktidara ve medyada yandaşlık tekeline, tek sesine aykırı olana baskı, baskın, kovma mevcut.

Dünkü suskunların, yalakaların bazıları, bugün ne cesur oldu…

Bugünün yandaşları dün ne cevval, ne cesurdu!

Sen bunları iki iktidar üst üste söylemiş ol; kalemimi bir kılıç gibi sana teslim edeyim.

Yok, yapamamışsan, o kalemi al… nehrinin kenarına dik, bir zamanlar seni kovulmaktan kurtarmış gölgesinde siesta yaparsın!