UNICEF’ten Almanya’ya mülteci eleştirisi

UNICEF’ten Almanya’ya mülteci eleştirisi

Rangine 14 yaşında. Afganistan’dan gelen mülteci bir ailenin çocuğu olarak İran’da doğmuş, Pakistan ve Türkiye’de ise okula gitmiş. Şu anda da Recklinghausen’daki bir mülteci yurdunda yaşıyor. Almanya’da güvenceli bir yasal statüden yoksun olan Rangine, dezavantajlı durumda olan ve sınırdışı edilme korkusuyla yaşayan 65 bin mülteci çocuktan sadece biri.

UNICEF’in, Thomas Berthold tarafından hazırlanan Almanya’daki mülteci çocuklara ilişkin son raporuna göre, çocukların toplumsal hayatta kendilerine yer bulmaları önemli bir sorun teşkil ediyor. Özellikle de okul yılının ortasında Almanya’ya gelen çocuklar genellikle okula alınmıyorlar, bunun yanı sıra okul dışı boş zaman aktivite imkanları da oldukça sınırlı. Üstelik istedikleri zaman sağlık hizmetlerinden faydalanma olanakları da hemen hemen hiç yok. Berthold, çocukların aynı zamanda Almanya’da toplumsal yaşama kendileri kadar çabuk uyum sağlayamayan ailelerinin sorumluluğunu da üstlenmek zorunda kaldıklarını şöyle ifade ediyor: ‘‘Çocuklar ve gençler, buradaki aileleri için aslında oldukça destekleyici bir roldeler. Onlar için bir entegrasyon aracı gibiler; Almancayı oldukça hızlı öğrendiklerinden dolayı bürokratik işlerde ailelerine yardımcı oluyor, okullarındaki çevreleri veya başka yerlerde tanıştıkları kişiler üzerinden dış dünyayla aileleri arasında bir köprü kuruyorlar. Ancak, çocukların bu rolüne bir değer biçmek oldukça zor, çünkü aileleri için üstlendikleri bu sorumlulukla ağır bir yükün altına giriyorlar ve bu süreçte çok az destek görüyorlar.’’

‘Toplumsal katılım imkanları kısıtlanıyor'

UNICEF Almanya yönetim kurulu üyesi Anne Lütkes’e göre de Alman çocukların sahip oldukları haklardan mülteci çocuklar genellikle yararlanamıyor. Lütkes, bu durumun, onların günlük yaşam aktivitelerini ve eğitim süreçlerini oldukça zorlaştıran bir sorun teşkil ettiğinin altını çiziyor: ‘‘Araştırmamız, Almanya’da bu koruma, refakat ve destek hakkını devamlı bir teminat olarak göremeyeceğimizi gösteriyor. Alman Yabancılar Yasası ve İltica Yasası, mülteci çocukların sağlık, eğitim ve toplumsal katılım imkanlarını kısıtlıyor. Doktora gitmek olağan bir şey değil, bürokratik onay gerektiren bir durum. Okulda ilgi ve danışmanın da sürekli anlamda teminatı yok. Boş zaman aktiviteleri için de kısıtlı imkanlar sağlanıyor.’’

‘Anayasada yer bulmalı'

Federal Hükümet’in İnsan Hakları Sorumlusu Christopher Strässer ise çocukların sığınma nedenlerinin değerlendirilmesinde geldikleri ülkelerdeki durumun belirleyici bir rol oynamamasını eleştiriyor. Strässer’e göre, kölelik ve işgücü sömürüsü, fiziksel taciz ve kız çocuklarının sünnet edilmesi ve çocukların zorunlu silah altına alınması, sığınma sürecinde yeterli bir sığınma gerekçesi olarak dikkate alınmıyor. Bu yüzden, Strässer çocuk haklarının anayasaya alınmasının gerekliliğini şu şekilde ifade ediyor: ‘‘Bence UNICEF’in de talep ettiği gibi, çocuk haklarını anayasaya almış olsaydık, bu meseleleri çok daha farklı bir biçimde konuşuyor olurduk. Bu konuya ilişkin genellikle, çocukların da birey oldukları ve bu yüzden onların da doğal olarak anayasa kapsamında oldukları itirazı yapılıyor. Ancak, burada gördüklerimiz ve duyduklarımız, bana göre çocuklar için özel bir korunma ihtiyacının var olduğunu açık bir biçimde ortaya koyuyor. Bu bağlamda, anayasada yer alacak bahsedilen türde bir destekleyici önlem, önemli meselelere çözüm olabilirdi; örneğin anayasada açıkça belirtilmiş olsaydı bu tür durumlar hiç vuku bulmayabilirdi.’’

Anne Lütkes ayrıca, 18 yaşın altındaki her bireyi çocuk olarak kabul eden ve Almanya tarafından da tanınmış olan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin, Almanya’da bütün düzenlemelerde uygulanmadığından yakınıyor. Örneğin, 16-18 yaş arası gençler, Alman İltica Yasası‘na göre yetişkin olarak kabul ediliyorlar ve bu durum da Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’yle örtüşmüyor.