Fransız Prof. Xavier Le Pichon İstanbul'da yaşanması beklenen depremin büyüklüğünün 7.4 civarında olacağını söyledi. Prof. Pichon, "Sadece 70 kilometrede olursa bu da ikinci bir deprem olacağı anlamına gelir. Bu deprem Marmara’nın batısını kırar ve yeni bir 7’den büyük depreme neden olur. Ama eğer tek bir deprem olursa bu, 7.4-7.6 arasında bir büyüklükte olur" diye konuştu. Depremin zamanıyla ilgili tahminde bulunan Pichon, "'15 yıl içinde kesin olacak' diyemem. Ama olma olasılığı yüksek" ifadesini kullandı.
Le Pichon’un Habertürk’ten Kürşad Oğuz'a verdiği söyleşi şöyle:
- Birkaç ay önce Marmara’da araştırma yapan Le Suroit gemisinin depremle ilgili bulguları makale olarak yayımlandı. Büyük İstanbul depremi dediğimiz depremi doğuracak Marmara’daki fayın tek parça, tek hat, kıvrımlı iki fay olduğunun kesinleştiği Türk deprembilimciler tarafından açıklandı. Son araştırmalarınızda ne buldunuz?
1999 yılında Kuzey Anadolu Fayı’nın Marmara’da devam ettiğini, tek bir hatta ilerleyen atımlı fay olduğunu söyledik. Bu fay üzerinde hareket oranının yaklaşık yılda 20 milimetre olduğunu, bu fayda son kırılmanın 1766’da iki büyük deprem sonrasında gerçekleştiğini, gelecek 30 yıl içerisinde yaklaşık 7.6 büyüklüğünde bir deprem olmasını beklemek gerektiğini de belirttik.
2001’de, Prof. Celal Şengör, İTÜ’den Prof. Tuncay Taymaz ve daha pek çok Türk uzmanla yaptığımız çalışmalar, fay hakkındaki bilgilerimizi doğruladı. O dönemde birçok araştırmacı bu verilerin açıklamak için yeterli olmadığını söylüyordu.
- Çalışmalarınız 2001’den sonra Marmara’da sürdü. Peki, son çalışmalar ne söylüyor?
O tarihten bugüne Marmara’da Türk araştırmacıların koordinasyonunda çok sayıda uluslararası ekip çalışmalar gerçekleştiriyor. Biz geçen ay Canadian Journal of Earth Sciences adlı dergide bir makale yayımladık. Bu makalede bütün bu çalışmaların sonuçlarını birleştirdik ve hepsinin, baştaki tezlerimizi doğruladığını söyledik.
- Sonuç?
Bizim “Ana Marmara Fayı” diye adlandırdığımız Marmara’daki Kuzey Anadolu Fayı tek parça, tek hat, yılda 18 milimetre *elastik deformasyon akümülasyonu (esnek bozulma birikimi) var.
- Ne demek bu? Önemli mi?
Evet, önemli çünkü bu fay son kırıldığında-ki artık bunda herkes hemfikir- yıl 1766’ydı. O yıl, Marmara’daki fayı kıran iki büyük deprem oldu. Yani yılda 18 milimetre bozulmayı 1766’dan bu yana geçen 250 yılla çarptığınızda 4.5 metrelik bir bozulma yığılması anlamına geliyor ve bu da bugün yaşanacak bir depremde hareketin yaklaşık 4.5 metre olacağını gösteriyor.
- Depremin büyüklüğünü bu bozulma mı belirleyecek?
Evet. Fay güneyde yılda 18 milimetre yani 1.8 santimetre batıya doğru hareket ediyor. Bu da 250 yılda 4.5 metrelik elastik deformasyon demek.
Bu elastik deformasyon, sismik sallantı sırasında bir seferde gevşeyecek, bu da depremin yıkıcılığını doğuracak. Bu hareket, eğer fay tahminimdeki gibi tek parça halinde kırılırsa depremin 7.6 büyüklüğünde olacağı anlamına geliyor. Tabii 1766’da olduğu gibi iki parça halinde de kırılabilir. Her halükârda büyüklük 7’nin üzerinde olacak demektir.
- Daha net söylersek?
Deprem, 1766’da olduğu gibi iki seferde gerçekleşebilir. 1766’da bu önce İstanbul-Silivri segmentinde batıya doğru, sonra Silivri-Ganos (Ganos Dağı-Tekirdağ) segmentinde batıya doğru gerçekleşmişti. Büyüklükleri 7-7.2 arasındaydı. Veya benim daha çok üzerinde durduğum gibi fay bütün bu hat boyunca tek parça kırılacak ve büyüklüğü 7.4-7.6 arasında olacak.
- Yani İstanbul’u etkileyen en az bir veya iki deprem kesin olacak.
Evet. Bir deprem çok daha büyük olur ya da iki deprem olursa 1766 depreminde olduğu gibi 1-2 ay arayla gerçekleşir. İki deprem olursa büyüklüğü 7.2 civarında olur. Tek deprem olursa 7.4’ten büyük olur.
- Kaçınılmaz sonuç mu bu?
Evet. Bununla birlikte bazı araştırmacılar, faydaki bu hareketin büyük bölümünün “creep” yani fay boyunca süregiden kayma sayesinde büyük deprem yaratmadan dağılacağını söylüyordu. Oysa Silivri’nin güneyinde, İstanbul-Silivri segmentinde, sonarlı dip taramalarıyla yapılan 6 aylık ölçümlerde, böyle bir kayma hareketi saptanmadı.
- Kaçınılmaz sonuç mu bu?
Evet. Bununla birlikte bazı araştırmacılar, faydaki bu hareketin büyük bölümünün “creep” yani fay boyunca süregiden kayma sayesinde büyük deprem yaratmadan dağılacağını söylüyordu. Oysa Silivri’nin güneyinde, İstanbul-Silivri segmentinde, sonarlı dip taramalarıyla yapılan 6 aylık ölçümlerde, böyle bir kayma hareketi saptanmadı.
Yani fay sıkışmış halde ve esnek bozulma biriktiriyor. Bu tespitler, Sakic ve İTÜ’den Özeren, Kandilli’den Ergintav dahil Türk araştırmacıların bulunduğu bir ekip tarafından Geophysical Research Letters’da yayımlanan bir makalede açıklandı. Şunu kanıtladılar:
Denizin altında 800 metre derinlikte, Kumburgaz havzasında, fay üzerinde bir kayma yok. Bu şu demek: Fay üzerinde “esnek bozulma” katlanarak büyümeye devam ediyor. Yani fayda, bir “deprem olmayacağını” söyleyen kaymanın yaşandığını artık kesinlikle ileri süremeyiz. Fay üzerinde büyük bir depremin oluşmakta olduğu kesin. Fay deformasyon biriktiriyor ve bu da kesinlikle deprem olacak demek.
- Depremin muhtemel merkezini belirlediniz mi?
Depremin mesafesini soruyorsanız; bir segment, İzmit’ten Silivri’ye gidiyor. Adı İstanbul-Silivri segmenti. Bunun uzunluğu 70 kilometre. Bu kesinlikle bir seferde kırılacak.
Yani en düşüğü bu olabilir ve 4.5 metrelik kaymayla 7’nin üstünde bir deprem doğuracağını öngörebiliriz. Sonra bu fay Ganos’a (Tekirdağ) kadar devam ediyor. Bu da 200 kilometreye kadar uzanıyor. Yani kırılma en az 70, en çok 200 kilometrede olabilir. Sadece 70 kilometrede olursa bu da ikinci bir deprem olacağı anlamına gelir. Bu deprem Marmara’nın batısını kırar ve yeni bir 7’den büyük depreme neden olur. Ama eğer tek bir deprem olursa bu, 7.4-7.6 arasında bir büyüklükte olur.
- 2001’de “20-30 yıl içinde bir büyük deprem olma olasılığı yüksek” demiştiniz. Aradan 15 yıl geçti. Şimdi bu olasılık daha mı yüksek?
Evet. Ben 30 yıl içinde olma olasılığının olduğunu söylemiştim. Son 40 yılın araştırmaları gösterdi ki, bunun tarihini öngöremiyorsunuz.
Yani “15 yıl içinde kesin olacak” diyemem. Ama olma olasılığı yüksek. Tam tarihini bilemesek de önümüzdeki yıllarda bu gerçekleşecek. Kesinlikle 7’den büyük bir ya da iki deprem olacak.
- İstanbul’un farklı bölgeleri, depremden farklı mı etkilenecek?
Büyük deprem bütün İstanbul’u etkileyecek. İstanbul’da, kolayca yıkılabilecek bölgelerde aşırı yapılaşma var. Bu binalar iyi inşa edilmiş değiller. Yani önemli bir tehlike var. Ama bana öyle geliyor ki, biraz önce size bahsettiğim gibi fay boyunca kuzey ve güney arasında simetri olmaması nedeniyle bu, endişe duyacağımızda çok daha az önemli olabilir.
- Türkiye’de araştırmaya katılan deprembilimciler, Le Suroit’daki çalışmalarla ilgili geçen ay bir açıklama yaptı. İlçe ilçe depremden farklı etkilenileceğini söylediler. Mesela Kadıköy’e 6, Eminönü’ne 9 büyüklüğünde yansıyacakmış deprem. Böyle mi?
Bunlara ayrıntılı bakmadım. Diyebileceğim şu ki, bu deprem 1999 İzmit (Gölcük) depremiyle mukayese edilebilir olacak. Aşağı yukarı aynı tür bir deprem olacak. İzmit depremi 7.4 büyüklüğündeydi. İstanbul’da da aşağı yukarı böyle olacak. Ve bu deprem İstanbul- Silivri segmentini kapsayan bölgenin bütün kuzeyini etkileyecek. Araştırmacılarınız, farklı bölgelerde depremin etkisinin ne olacağını inceledi. Bu çalışma da çok ciddi.
- Sizin işiniz değil ama bu depremin yıkıcılığı konusunda bir öngörünüz var mı?
Bunun için 1766 depremini örnek almanız yeter. Yıkıcılığı onun gibi olur. Burada güven veren tek şey, dediğim gibi o depremde Ayasofya’nın zarar görmemiş olması. Yani beklendiği ölçüde yıkıcı bir deprem olmayabilir.
-Tsunami riski var mı Marmara’da?
İTÜ’den Doç. Sinan Özeren bunun üzerinde çok çalıştı. Sadece yatay hareket eden bu fay, normalde tsunami üretmez. “Ama Faydaki sarsıntısı yüzünden büyük toprak parçaları çökecek ve bir çığa neden olacak; bu çığlar tsunami üretecek” diyor o. Haklı olabilir.
- Her şey bu kadar karamsar mı?
İstanbul için olumlu diyebileceğimiz bir şey var, evet. Şunu biliyoruz ki Ayasofya, depremlerden hiç zarar görmedi. Mesela 1766 depremi onu etkilemedi. 2003’te Journal of Geophysical Research’te ve bu yeni makalede de ortaya koyduğum gibi, aslında fayın iki kıyısı arasında bir asimetri var.
Bu da fayın kuzeyinde, fayın güneyine göre 5-10 kat daha düşük bir şiddetle sonuçlanıyor. Bu, Ayasofya Bazilikası’nın 1766 depreminde neden yıkılmadığını açıklıyor. Demek ki depremin İstanbul’da beklenen yıkıcı etkisi korkulduğu kadar büyük olmayabilir; beklenen şiddetin büyüklüğüne rağmen...
- Bu asimetriyi biraz açalım mı?
Fayın kuzeyi yani kıta bölümü, kıtasal kenar. Fayın güneyinde ise Marmara havzası var. Fayın kuzeyi güneye göre çok daha sert. Bu, esnek bozulmaya eşlik eden bir asimetri olduğunu gösteriyor bize.
Kuzey, yani kıtasal kenar güneye göre alt katmanlardan daha az etkileniyor. Bundan şu sonucu çıkarıyorum: İstanbul’u etkileyecek bir deprem olacak, büyüklüğü 7’nin üzerinde, muhtemelen 7.2-7.6 arasında olacak. Ancak bu asimetri nedeniyle bu büyüklüğün doğuracağından daha az yıkıcı sonuç ortaya çıkacak.Prof. Le Pichon, Celal Şengör ve Naci Görür ile birlikte çalışmalarını 2000 yılında böyle açıklamıştı.
- Le Suroit ve siz kaç yıldır Marmara’da çalışıyorsunuz?
Biz Türk araştırmacılarla, özellikle de İTÜ’lülerle 1999 İzmit depreminden hemen sonra ortak çalışmaya başladık. Bu sonra uluslararası bir çaba haline geldi. Yani Marmara’da sadece Suroit gemisi yoktu. Bunda da temel yeri Türkler aldı. Amerikalılar, Fransızlar, başka ülkeler de vardı.
- Finansmanı nasıl sağlandı?
Başta Türkiye olmak üzere ABD, Fransa, AB gibi farklı devletler ve uluslararası kuruluşlar tarafından finanse edildi. Çok önemli çalışmalar yapıldı, çaba sarf edildi. 15 yıldır süren örnek bir çalışma bu. Hepsi, 2001’de ortaya koyduğumuz tezi doğruladı. Artık önümüzü daha net görüyoruz ve deprem riskiyle ilgili daha çok bilgi sahibiyiz. Fay tek parça halinde devam ediyor ve büyük olasılıkla bir, belki iki parça bölünecek.
- Çalışmalar bitti mi?
Marmara’da fay ölçümleri sürüyor. Başka çalışmalar da var. Ama ben artık yokum. 1999’da başladım, o zaman genç sayılırdım ama şimdi... Bu süreçte Türkiye’nin, Türk bilim adamlarının çabası çok kayda değerdi. Çok iyi bilim adamlarınız var ve şimdi onları iyi dinlemeniz gerekiyor. Önünüzde ciddi bir risk var ve mümkün olan en iyi tedbirleri almak zorundasınız.
- Türk hükümetiyle bu çalışmalarla ilgili irtibata geçtiniz mi, size başvurdular mı?
Yani devlet tehlikenin farkında mı? Bilmiyorum. Zaten Türk üniversiteleriyle resmi işbirliği içindeyiz. Bütün bu bilgileri onlar hükümetle paylaşıyordur. Devletin tepkisi ne bilmiyorum. Uzun süre önce bir plan uygulamaya koydular ama özel olarak ne yaptıkları hakkında fikrim yok.
Bence Türkiye için çok zor bir durum çünkü İstanbul yakın dönemde çok hızlı büyüdü. Çok önemli yapılar inşa edildi ama hepsi deprem riskine göre özel olarak kontrol edilmedi. Yani ciddi bir tehlike var hükümet için de.
- Kandilli’den bazı araştırmacılar, geçen ayki makaleden sonra Marmara’daki fayın farklı segmentlerden oluştuğunu, bunun da depremin doğuracağı enerjinin 7 büyüklüğünden az olacağını gösterdiğini belirtti. Karşılaştırmak istemem ama ne dersiniz? Korku salmamak için mi böyle söyleniyor?
Kandilli’dekiler çok iyi araştırmacılar. Biraz farklı fikirleri var. Sadece diyebilirim ki, 2001’den sonra yapılan çok önemli çalışmalar ve bizim yakında daha ayrıntılı açıklayacağımız bu son çalışma, benim yorumumu doğruluyor. Elbette onların da argümanı vardır ama benim görüşüm bu.
- Yakın dönemde Kandıra’da 5 büyüklüğünde deprem oldu ve İstanbul’dan çok hissedildi. Son haftalarda çevrede çok sayıda deprem yaşandı. Bunların büyük depremle bir ilgisi olabilir mi?
Kandıra depremini incelemedim, dolayısıyla size cevap veremem.
Deprem Uzmanı Prof. Dr. Naci Görür: “Elastik deformasyon akümülasyonu kısaca elastik bozukluk birikmesi, yığılması anlamına geliyor. Bir örnekle açıklayacak olursak, siz elinizde sabit duran bir yaya baskı uyguluyor ve onu sıkıştırıyorsunuz. Ardından serbest bırakıp eski haline dönmesini sağlıyorsunuz.
Burada yaptığınız baskı, yayın normal şeklini deforme etmeniz demek. Her seferinde yapacağınız biraz daha baskı o sıkışmanın biraz daha artması ve sonrasında yoğun basınç sonucu elinizden fırlaması demek. Marmara depremini de tam bu nedenle bekliyoruz.
Marmara kabuğunun altında bu sıkışma, gerilim yıllardır artarak birikiyor. Bu sıkışmanın sonucunda mutlaka kırılma gerçekleşecek.”