Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Dr. Yavuz Dizdar, kendi artıklarıyla beslenen tavukların hiçbir besin değeri olmadığını belirterek, insan sağlığı açısından ciddi sorunlar yaratabileceğine dikkat çekti. Bu hayvanların yemlerine antibiyotik katılarak çok hızlı büyümelerinin sağlandığını söyleyen Dr. Dizdar, “Bunlar aslında civciv irisi. Tavukla da alakası yok, piliçle de” dedi.
Sözcü'den Nil Soysal'a konuşan Onkolog Dr. Yavuz Dizdar'ın açıklamaları şöyle:
Normalde bu hayvanların kesim süresi 112 gündür. Çünkü buna tavuk denmesi için hayvanın ergenliğe girmiş olması, yani matürasyon gerekir. Matürasyon da 3 aydan önce olmaz. Ama tavuk üreticileri, bu rendering işleminden geçirdikleri tavuk artıklarıyla besledikleri tavukları hızlı büyütmeyi başarmışlar. Ancak ne kadar iri olursa olsun, 40 günlük hayvan aslında bir civcivdir. Bu da bir civciv irisidir ve yenilebilir değildir! Çünkü bebek yaştaki bir hayvanın metabolizması, erişkin hayvan metabolizması gibi olamaz ve bu şekilde büyütülen hayvanların sağlıklı olduklarından söz edilemez. Dolayısıyla tavuk endüstrisinin büyük bölümü biyolojik olarak çok ileri gitmesine karşılık, aslında yenilebilir bir şey üretmiyor.
Hızlı büyütüldükleri için limitte yaşayan bu hayvanlar, kendi hallerine bırakılırsa zaten ölüyorlar. Yeşil kas hastalığı denen bir hastalık görülebiliyor. Hatta 20 haftalık hayvanda tümör görüldüğünü de biliyoruz.
Bu bilgiyi, Veteriner Fakültesi'nden bir profesör televizyonda kendisi açıkladı. Buna rağmen, bu hayvanlar kesiliyor ve insanlar bilmeden bunları yiyor. Üstelik kesim sırasında çıkarılan sakatatlara dahil edilen bu tümör ve hastalıklı organizmalar da tekrardan bu hayvanlara yediriliyor!
Yeme karıştırılan antibiyotik, bu hayvanlarda kollajen sentezini bozuyor. Ama bu durum insanlar için de söz konusu. Bu yüzden pek çok antibiyotik yıllar önce piyasadan kaldırılmıştı. Antibiyotik kalıntıları tavukta kollajen yapısını bozuyorsa, bunu yiyen insanların dokularındaki kollajen yapımını da bozabilir. Ben de bir onkolog olarak en çok işin bu tarafıyla ilgileniyorum. Çünkü bu çok ciddi bir sorun. Kollajen bütün dokularda var. Damar balonlaşmalarından (anevrizma), fıtıklara, kemik kırılganlığının artışından, akciğer ve eklem kurumalarına kadar çok geniş bir hastalık tablosuyla karşı karşıyayız anlamına gelir bu. Ben tavuk endüstrisinin büyük bölümünün ne yaptığının, ne kadar farkında olduğunu hâlâ anlamış değilim. Ama kendileri de farkında değiller.
Piliç üreticileri GDO'lu soya da kullanıyor. Bu da zaten konuyu daha da tartışılır bir hale getiriyor. Çünkü GDO'lu mısırın farelerde kansere neden olduğu ve hormon sistemini bozduğu zaten kanıtlandı. Ama iş burada da kalmıyor, büyümenin hızlandırılabilmesi için, hayvanlara sentetik maddeler de vermek zorundalar. Mesela metiyonin denen sülfürlü bileşiğin “hidroksi analoğu” diye bir sentetik türevini kullanıyorlar. Hayvanda taşlık, bağırsak gibi organlar gelişemiyor.
“Burada esas sorun; bu hızlı pişmenin açıklanmasında” diyen Dr. Yavuz Dizdar, “Bize körpe piliç diye yutturulan bu hayvanlar, nasıl oluyor da 15-20 dakikada pişebiliyor?” sorusunu yöneltti.
Dizdar, sözlerini şöyle sürdürdü: “İşte bu noktada da bu antibiyotikler devreye giriyor. Hayvanın bağ dokusu da bozulduğu için, çatalı batırdığınızda butu da, göğüs kafesi de dağılıyor. Pilicin bu kadar dağılmaya eğilimli olması körpelikle açıklanamaz. Bu vücudundaki proteinlerin sağlam olmamasından kaynaklanır. Oysa siz yediğiniz şey sağlıklıysa beslenebilirsiniz. Yıllarca ‘beyaz et sağlıklıdır' diye kampanyalar yapıldı ve bu piliç adını verdikleri şey de tavuk diye satıldı.
Bir hekim olarak bütün araştırmalarıma rağmen, beyaz etin sağlıklı olduğuna dair herhangi bir veriye ulaşamadım. Çok araştırdım. Hiçbir bilimsel karşılığı yok ve altı doldurulmuş bir bilgi değil. Tam tersine sağlıklı beyaz et denilerek yenilen bu iri civcivler yüzünden eklem sorunlarıyla karşılaşabilirsiniz. Hatta yürüyemez hale bile gelebilirsiniz. Hayvana verilen antibiyotiğin kalıntısıdır bu. Çünkü antibiyotikler ilk önce eklemlerde çözülmeye neden olur.”