Kiraz Akın / 5harfliler.com
Up filmine de ilham veren Edith Macefield'ın gerçek direniş hikâyesi
Edith Macefield, 2005’te seksenli yaşlarını süren bir kadın; ABD’nin Seattle kentinde, Ballard isimli bir mahallede yaşıyor. Ballard, 2000’li yılların başından itibaren o tanıdık, etrafını yermişçesine ve asap bozucu bir hızla değişen, dönüştürülen yerlerden biri. Tek katlı evlerden mürekkep bu balıkçı mahallesi, bir anda dev apartmanlarla, alışveriş merkezleriyle başka bir “şey” haline geliyor. Bu türden bir değişim için mahalledeki evler “büyük” alıcılar tarafından bir bir satın alınıyor. İşte o “bir bir”lerden biri hariç!
Edith Macefield 1966’dan beri sahip olduğu, içinde yaşadığı evini satmıyor. Kendisine teklif edilen rakamlar zaman içinde arta arta, evin ederinin altı katına ulaşıyor. Pazarlığın son noktasında artık milyon dolar mertebesine varılıyor. Macefield’e önerilen sadece para da değil: Başka bir mahallede tıpkı buna benzer bir ev, hatta bundan daha güzel bir ev, üstüne evde bakım sigortası ve daha neler neler! Özellikle bu evde bakım önerisi çok kurnazca, çünkü Macefield yaşlı ya, ihtiyacı olacaktır yani. Nasıl reddetsin?
Bütün bu çabalara karşılık aslında olan ise şu: Macefield’i değil ikna etmek, onunla iletişim bile kuramıyor kimse. Mesele basının da ilgisini çektiğinde ve hikâye, gazetelere, televizyonlara “işte o inatçı kadın” türü başlıklarla sirayet ettiğinde Macefield’in herkese vereceği tek bir yanıt var artık: (Gayet sıkılmış bir ses tonuyla) Gidin burdaaan! Ve çat diye kapıyor kapısını.
Edith’in evinin içinde bulunduğu arazi üstünde bir alışveriş merkezi her ne pahasına olursa olsun yapılacak tabi; kimse bunu engelleyemez! Projenin mimarları, ara ya da geçici olarak da düşünülebilecek bir çözüme gidiyorlar: Evin olduğu parsel hariç tutulmak üzere, AVM evin etrafından dolanarak yapılacak ve evin satın alımı gerçekleşirse, AVM evi yutacak!
İnşaatın başladığı ilk günler umulan, Edith’in gürültüden rahatsız olup kendiliğinden evi terk etmesi. Oysa Edith kendi deyişiyle İkinci Dünya Savaşı’nı görmüş biri ve gürültüden hiç de rahatsız değil. Bu arada suratına kapı kapanan medya mensuplarından bazıları, televizyon ekranlarından Macefield ile ilgili münasebetsizlikler yapmaya başlıyor. Evin hemen sağ yanında yükselecek beton kitle, ABD çapında bir spor salonuna ait ve Macefield’e bedava üyelik verileceğine dair şakalar, sululuklar gırla gidiyor.
Böylesine bir çetin ceviz karşısında, Macefield’in evi neden satmadığına dair bir mitoloji de yaratılıyor hemen: Çünkü sırf inadından, çünkü aptal, çünkü AVM’lere ve kentsel dönüşüme çok karşı, çünkü paraya ihtiyacı yok yakında ölecek ve çünkü… Kimse bilmiyor nedeni!
Etrafta dolanan gazetecileri yıldıran Edith, inşaat işçilerine de yüz vermiyor önceleri. Sonradan sonraya, içlerinden inşaatın denetimini yapan Barry Martin ile iki çift laflamaya başlıyorlar sabahları. Martin bir defasında ona kartvizitini bırakıyor ve bir şeye ihtiyacı olduğunda kendisini arayabileceğini söylüyor. Haftalar sonra Edith, Martin’i gerçekten de arıyor bir gün ve ondan kendisini kuaföre götürmesini istiyor. Aralarında böylelikle başlayan dostluk, ilerliyor ve iki yıl boyunca Macefield’in ölümüne dek devam ediyor. Sonunda Martin için büyük de bir sürpriz var, zira Edith sürprizlerle dolu bir insan!
Barry Martin’in anlatmasına göre Edith, müthiş bir hikâyeci. Lafın arasında sanki çok sıradan bir şey söylermiş gibi İkinci Dünya Savaşı günlerinde Almanya’da Dachau toplama kampında kaldığını söylüyor. İngiliz hükümeti için çalışırken savaş yetimlerine bakıyormuş ve bu kampa düşmüş de… Bir ara gizli serviste çalışırken Hitler ile tanışıvermiş ve sonra hop başka bir hikâye. Gençken saksafon, klarinet çalarmış, bir de kitap yazmışlığı var ve bu arada kuzeni de çok çok meşhur bir caz müzisyeni. İlk günlerde dinlediklerinin hep palavra olduğunu düşünen Martin, zaman içinde kafasındaki “acaba”larla ve yeni hikâyelerin de rüzgarıyla eve düzenli şekilde gider gelir oluyor. Faturalar ödeniyor, marketten alışverişler yapılıyor, çamaşırlar yıkanıyor, yemekler yeniyor, kuaföre düzenli ziyaretlerde bulunuluyor. Ta ki, Macefield’ın 2008’de pankreas kanseri nedeniyle ölümüne dek hayatları böyle akıp gidiyor.
Aralarındaki dostluğu anlatan bir kitap yayınlıyor Barry Martin 2013′te. Kitabın adı: Bir Çatı Altında. Her gün saat 11’de kuşlara yem vermeye çıkan Edith ile ilk laflamalarından başlayarak onun, hayatında nasıl önemli bir yer tutar haline gelişini anlatıyor. Macefield’in ölümününden sonraya rastlayan günlerde ev, önünde park halinde duran Edith’in mavi arabası ve etraf ise şöyle:
Gelelim Edith’in evi satmamasının nedenine. Bu, Edith için çok kesin bir karar ve tartışmaya da kapalı. Annesinin hayata veda ettiği koltukta ölmek istiyor o da. Nitekim bu istediği oluyor ve hayatta kimsesi olmayan Macefield evi, Katolik kilisesine bağışlamayı düşünürken, çocuklarının üniversite eğitimi masraflarına karşılamak üzere Barry Martin’e bırakıyor.
Barry Martin, basında çıkan tüm tartışmaya ve kınamalara rağmen, evi 300 bin dolara satıyor sahiden, ama yine o AVM’ye değil! Evin yeni sahibi ilham veren, motive eden konuşmalarla insanların hayatlarını planlayan, yönlendiren bir şirket. Edith’in hikâyesinden kullanarak, şirketlerinin yönetim merkezini bu eve taşımak istiyorlar, ama bu gerçekleşmiyor (çok şükür!). Bunların tartışıldığı günlerde inşaat bitmiş ve ve manzara şöyle:
Bu yeni sahiplerin planları tutmadığından bu seneye dek metruk halde duran evin mülkiyeti, bir noktada bankaya devrolunuyor. Yıkılma tehlikesine karşın alınan önlemler evi daha da acıklı gösteriyor. Bu arada Macefield’in evini satmaması ona, sadece Seattle’da değil bütün ABD çapında ve hatta uluslararası çapta bir şöhreti getiriyor. Macefield Seattle için adeta bir halk kahramanı artık. Muhtelif sanatçılar, onun hikâyesinden esinlenerek değişik dallarda üretimlerde bulunuyorlar. Ballard isimli mahellenin gençleri bir süredir Macefield isimli bir de müzik festivali düzenliyorlar. Bütün bu hikâyenin son zamanlarda ABD basınında yeniden yer almasının nedeni ise adı Up olan bir Disney filmi. Macefield’in hikâyesinden esinlenerek yapılmış bir film bu.
Bugünlerde ise ev yeniden gündemde. Mart ayında yapılan bir açık artırmada satılamadığından, daha bu hafta emlakçılar evi muhtemel alıcılara göstermeye başlamış. Tek bir şartları var: Edith Macefield anısı için bir şeyler yapması isteniyor yeni sahipten, çünkü Edith bir halk kahramanı ve öyle kolay unutulacak gibi de değil. Zaten bu hikâyenin en çarpıcı kısmı, Edith’in belki yaşasa hiç hoşlanmayacağı kadar kahramanlaştırılmış olması. Okuduklarımızdan öğreniyoruz ki, Edith aslında kentsel dönüşüme karşı olan biri değil, ama bu türden bir değişimin yanında da durmuyor, sadece umurunda değil. Yaşı iyice ilerlediğinde bir kaç defa evi satma fikrini kafasında döndürüyor da aslında, ama o arada bir ev kazası geçirerek zaten taşınmak gibi büyük bir işe kalkışamaz hale geliyor. Yani, biraz da Edith’in başına gelenlerden, karakterinden bağımsız bir şekilde serpilip büyüyen bu ev hikâyesi, kentsel dönüşümle başa çıkmanın yollarından biri olarak sevgiyle kucaklanıyor insanlar tarafından, çünkü evet, böyle hikâyelere ihtiyacımız var ve daha nicesine.
Bu yazı 5 harfliler.com'dan alınmıştır...