"Üstü çıplak, deri eldivenli Cumhuriyetçiler saldırdı mizanseni yaratamayınca yumruk iftirası attılar!"

"Üstü çıplak, deri eldivenli Cumhuriyetçiler saldırdı mizanseni yaratamayınca yumruk iftirası attılar!"

Cumhuriyet yazarı Ayşe YıldırımCan Dündar ve Erdem Gül’ün yargılandığı MİT TIR’ları davasını takip eden Cumhuriyet gazetesi haber koordinatörlerinden Murat Sabuncu'nun, Sabah gazetesi muhabiri Dilek Yaman’ı darp ettiğine dair iddianın perde arkasını yazdı. Kendisinin de olayın bizzat içinde olduğunu belirten Yıldırım, sonradan yalan olduğu ortaya çıkan Kabataş'ta taciz iddiasını hatırlatarak, “Elleri eldivenli, deri pantolonlu Cumhuriyetçiler bize saldırdı, mizanseni yaratılamayınca yumruk ifirasını attılar" dedi. "Adliye koridoru ‘üzerime işediler’ yalanına uygun olmadığı için bu kez ‘beni dövdü’ yalanına başvuruldu” diyen Yıldırım, "Murat Sabuncu'nun attığı bir yumruk söz konusu bile değildi, olamazdı da" vurgusu yaptı.

Ayşe Yıldırım’ın Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (2 Nisan 2016) nüshasında yayımlanan “Havuz çamuru ve ileri rezillik!” başlıklı köşe yazısı şöyle:

Biz “gazetecilik suç değildir” dedikçe, “her türlü suçu işler sonra da sizi suçlu ilan ederiz” dediler. Biz “gazeteci gerçeğin tarafındadır” dedikçe, “‘tek’ gerçek bizim gerçeğimiz” dediler. Akşam televizyonda tetikçilikte sınır tanımadıkları gibi şiddette de sınırları aştılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD gezisinde korumaların yerli yabancı ayrımı yapmadan gazetecilere yönelik sözlü ve fiili şiddetiyle yakaladıkları “ileri rezilliği” örtmek için zaman kaybetmediler.

Can Dündar ve Erdem Gül’ün duruşmasından bir gece önce havuz kanallarında başlattıkları orantısız saldırıyı adliye koridorlarına taşıdılar.

İsimlerini vermeye bile değmeyecek iki erkek bir kadın görevli gazeteci, adliye dışında başlattıkları provokatörlüğü duruşma salonunun kapısında da sürdürdüler. cumhuriyet.com.tr yayın yönetmeni Oğuz Güven’e yapılan “Sarı basın kartını göster” terbiyesizliğinin ardından yaşanan tartışma bitip ortalık sakinleşmişti ama istedikleri manzara bu değildi. “Elleri eldivenli, deri pantolonlu Cumhuriyetçiler bize saldırdı” mizanseni yaratılamamıştı. O nedenle ki havuzun kadın gazetecisi ABD’deki korumalardan aldığı ses tonu ilhamıyla, “Kesin sesinizi!” diye bağırdı, üstümüze yürüdü. “Sen kes sesini ne biçim laf o” karşı çıkışımız sırasında yaşanan itiş kakış ve araya girenler ile provokasyon önlendi. Tabii bize göre...

Arkadaşlar için istenilen malzeme bulunmuştu. Sosyal medyaya servis ettikleri görüntülerde bir kargaşa vardı ama iddia ettikleri gibi Cumhuriyet Haber Koordinatörü Murat Sabuncu’nun attığı bir yumruk söz konusu bile değildi, olamazdı da. Adliye koridoru “üzerime işediler” yalanına uygun olmadığı için bu kez “beni dövdü” yalanına başvuruldu. Ekranlara çıkıp “Görüntüleri izledim ben şahidim” diyecek yandaşlarına da ihtiyacı yoktu, hazır yanında getirmişti arkadaşlarını...

Bu “şiddetli gazetecilik” yapan arkadaşların ağabeyleri de ABD’de boş durmamıştı. Hem de attıkları tweet’lerle içlerindeki bodygardlığı dışa vurmuşlardı. Turgay Güler, Brookings’teki toplantıda “sol çaprazında oturan” Adem Yavuz Arslan için “Az sonra provokasyona kalkışacak. Şart olsun vatana millete terbiyesizlik yaparsa çarpacağım” tweet’ini atarak puan toplamayı hedeflemişti. İbrahimKaragül de ondan aşağı kalmayıp Mahir Zeynalov adlı gazeteciye, “Ben seni dövmedim çocuk. O terbiyesizlik karşısında dişlerini dökmeliydim. Dökecektim de. Şükret!” diyerek “gücünü” göstermişti.

Çamur havuzunun gazetecimsileri hedef göstermeye, adam dövdürmeye alışık olabilirler ama şunu bilmeliler ki tüm çirkinlikleriyle bizi kendi çamurlarına çekemeyecekler.