Ankara, Rusya’nın Ukrayna’daki işgalini Moskova’nın saldırı emrini vermesinin dördüncü gününde bir ‘savaş’ olarak nitelendirdi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Taraflar arasında ciddi bir çatışma var. Bu bir askeri harekat değil, geçici bir-iki havadan saldırı değil, resmen savaş hali var şu anda ülkede” dedi ve şöyle devam etti: “Bu şartlarda da biz, tabii ki Montrö Anlaşmasını uygulayacağız. Türkiye'nin taraf olmadığı bir savaş halinde, Türkiye, savaşın tarafı olan ülkelerin gemilerinin geçişine Boğaz'ı kapatabilir. Montrö Sözleşmesi'nin 19. maddesi sarih bir şekilde gayet açık”.
Ankara’nın ‘savaş’ nitelendirmesini ve Çavuşoğlu’nun Montrö Boğazlar Sözleşmesi, açıklamasını T24’e uluslararası ilişkiler dalında çalışan akademisyen Prof. Dr. Mensur Akgün, emekli büyükelçi ve eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıcı Rıza Türmen, Rusya uzmanı Aydın Sezer ve Türkiye’nin önde gelen diplomasi analistlerinden Kadir Has Üniversitesi öğretim görevlisi Soli Özel değerlendirdi. İsminin paylaşılmasını istemeyen bir diplomatik kaynak da, duruma ilişkin değerlendirmede bulundu.
Prof. Dr Mensur Akgün, Çavuşoğlu’nun "Montrö'nün tüm hükümlerini şeffaf şekilde uygulayacağız" açıklamasının büyük ölçüde ‘sembolik’ olduğunu düşündüğünü belirterek, “Hukuken kapalı ama fiiliyatta açılabilecek olan bir uygulamaya geçiliyor” dedi. Mevcut durumun Rusya’nın Karadeniz’de işgali yürütebilecek kadar gemisi olduğuna işaret ettiğini belirten Akgün, “Pratikte bir anlamı olacağını düşünmüyorum; kapıları kapatmış olmak etkili değil” diye konuştu. Sezer de Rusya’nın Karadeniz’de çok fazla gemisi bulunduğuna dikkat çekerek, “Moskova yığdı bütün filoyu Karadeniz’e. Hatta tatbikatlar yaptı” diye konuştu.
Rıza Türmen de Montrö Sözleşmesi’nin Türkiye’ye uluslararası hukukta bir istisna olarak çok geniş yetkiler verdiğini söyledi ve “Eğer bu sözleşme olmasaydı Türk Boğazları da Deniz Hukuku Sözleşmesi’ndeki Uluslararası Boğazlardan Transit Geçiş Rejimi'ne tabi olacaktı; Türkiye hiçbir söz sahibi olmayacak, Savaş ile ticaret gemilerinin geçişi aynı rejime tabi olacaktı” dedi. Türmen Montrö’nün uluslararası hukuktaki istisnai yönlerine değinerek, “Türkiye Montrö’nün hem uygulayıcısı hem de yorumlayıcısı. Yani kendi yorumunu yapıp ona göre uygulamayı düzenliyor” ifadelerini kullandı.
Çavuşoğlu’nun boğazları Rus gemilerine kapatacaklarını söylemediğini vurgulayan Türmen, Montrö Sözleşmesi’nin 19. Maddesi’nin Ankara’ya bu hakkı tanıdığını dile getirdi. Türmen de Rusya’nın Karadeniz’de yeteri kadar gemisi olduğunu söylerken, “Rusya’nın 8 gün önceden ihbarda bulunması gerekiyor savaş gemileri için. Böyle bir ihbar olursa Türkiye düşünecektir ne yapacağını” değerlendirmesinde bulundu.
“Bugün anladığım kadarıyla, yapılacak olan şey 19. Madde’nin 2. Paragrafı’nın uygulamaya konulmasıdır” diyen Akgün, “Fakat burada çok kolaylıkla kullanılabilecek bir istisna var” dedi. Montrö üzerine akademik çalışmaları da bulunan Akgün, Rusya’nın Karadeniz filosundaki gemilerinin üslerine dönebileceğini; veya ‘tamirat’ gibi gerekçelerle Karadeniz’den çıktıktan sonra tekrar üssüne geri gelebileceğini söyledi. Akgün, “Bildiğim kadarıyla bu istisnalar beyan esasına dayanıyor” diye konuştu.
Sezer aynı zamanda Türkiye’nin Montrö kapsamında Soğuk Savaş döneminde bile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne ve daha sonra Rusya’ya esnek davrandığını belirtti. Sezer, “Karadeniz’e bağlı bir denizaltının sadece tamir görme amacı ile boğazlardan geçip, tamirden sonra geri gelmesi - tabii onun bir süresi, zamanı var- olanaklıyken, biz Rusya’nın bütün denizaltılarına bu amaçla izin verdik. Orada 6 ay-1 sene çalıştılar, sonra da geri döndüler tamirat yapıldı diye. Bir de yine bir istisna var, dışarıda bir denizaltı inşa ettirip, alıp Karadeniz filosuna monte edecekse o da tersine Karadeniz’e gelebiliyor. Biz Rusya’ya hepsinde esnek davrandık” diye konuştu.
Montrö’nün 19. maddesi nedir?“Savaş zamanında, Türkiye savaşan değilse, savaş gemileri 10. maddeden 18. maddeye kadar olan maddelerde belirtilen koşullarla aynı koşullar içinde, Boğazlar'da tam bir geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğünden yararlanacaklardır. Bununla birlikte, savaşan herhangi bir Devletin savaş gemilerinin Boğazlar'dan geçmesi yasak olacaktır; şu kadar ki, işbu Sözleşmenin 25. maddesinin uygulama alanına giren durumlarla, saldırıya uğramış bir Devlete, Milletler Cemiyeti Misakı çerçevesi içinde yapılmış, bu Misak'ın 18. maddesi hükümleri uyarınca kütüğe yazılmış (tescil edilmiş) ve yayımlanmış, Türkiye'yi bağlayan bir karşılıklı yardım andlaşması gereğince yapılan yardım durumları bunun dışında kalmaktadır. Yukarıdaki fıkrada öngörülen kural dışı durumlarda, 10. maddeden 18. maddeye kadar olan maddelerde belirtilen kısıtlamalar uygulanamayacaktır. Yukarıdaki 2. fıkrada konulmuş geçiş yasağına karşın, Karadeniz'e kıyıdaş olan ya da olmayan savaşan Devletlere ait olup da bağlama limanlarından ayrılmış bulunan savaş gemileri, bu limanlara dönebilirler. Savaşan Devletlerin savaş gemilerinin Boğazlar'da herhangi bir elkoymaya girişmeleri, denetleme (ziyaret) hakkı uygulamaları ve başka herhangi bir düşmanca eylemde bulunmaları yasaktır. |
Türkiye, savaşın başlangıcından bu yana Rusya’nın hamlelerini kınasa ve açıkça Batı ittifakından yana bir tavır koysa da bir noktada denge politikasını sürdürmek istediğine dair de sinyaller veriyordu. Pazar günü yapılan açıklamalardan sonra Rusya’nın Türkiye’ye yönelik bir karşı hamle yapıp yapmayacağı da merak konusu oldu.
Konunun “hassasiyeti” nedeniyle isminin paylaşılmamasını isteyen bir diplomatik kaynak, Montrö’nün Türkiye’ye boğazlarında tam hakimiyet tanıdığını vurguladı ve Rusya’nın “durumu savaş olarak nitelendirip nitelendirmemesinin bir önemi olmayacağını” vurguladı.
T24’e konuşan kaynak, Montrö’nün Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkelerin gemilerinin Karadeniz’e girmesine dair birçok kısıtlama getirdiğine dikkat çekerek, “Bu anlaşma Rusya’nın da haklarını koruyan bir anlaşma. Dolayısıyla Moskova’nın sert bir çıkış yapacağını düşünmüyorum. Montrö’yü tartışmaya açmak kesinlikle onların da işine gelmez” diye konuştu.
Soli Özel de, “Ruslar, Montrö’nün uygulanmasından çok Ukrayna’daki durumun ‘savaş' olarak nitelendirilmesinden memnun olmayacaktır. Çünkü kendileri bunu savaş olarak kabul etmiyorlar” dedi.
Rıza Türmen, “Bu sözleşmeyi uygulamak, Türkiye’nin yapabileceği en doğru şey bu konjonktürde. Yani ancak sözleşmeyi çok titiz biçimde uygularsa oluşacak uluslararası baskılardan kendini koruyabilir “ değerlendirmesinde bulundu. Akgün de benzer bir biçimde, “Bence doğru yapılıyor. Montrö bizim açımızdan önemli bir anlaşma. Yani ‘savaş’ tanımı üzerinden gidecek olsaydık büyük ihtimalle uluslararası baskılara maruz kalacaktık” diye konuştu.
“Ukrayna’ya saldırı anından bu yana geçen dört günlük süreçte Türkiye için resmen savaş tehdidi vardı ve bu durumda gemilerin geçişi tamamen Türkiye’nin inisiyatifi altındaydı” diyen Sezer, “Ankara bu dört günlük süreçte Türkiye’nin egemenliği ile ilgili konuda bir adım atmadı. En kritik ve hassas dönem buydu, yani savaş tehlikesi tehdidi vardı” değerlendirmesinde bulundu. Sezer, bunun hakkında potansiyel iki gerekçe sundu:
“A) Türkiye bir tehdit algılamadığı için uygulamamış olabilir. B) Algılamasına rağmen taraf olmamak için uygulamamış olabilir. “
Sezer, “Türkiye’nin zamana oynayarak çok kritik bir süreyi sorunsuz atlattığı kanaatindeyim” dedi ve Rusya’nın bugüne kadar Türkiye’nin Montrö uygulamalarından Gürcistan savaşı da dahil hiç rahatsız olmadığını ifade etti.
Sezer, Türkiye NATO üyesi bir ülke olarak Fransa ve İngiltere gibi üçüncü ülke gemilerinin geçişine esneklik gösterirse veye Montrö dışında bir uygulama yaparsa bunun Rusya ve Türkiye arasında çok büyük gerilime sebep olacağını; ve hatta Moskova’nın bunu savaş nedeni sayabileceğini belirtti. Sezer, “Türkiye üçüncü ülke savaş gemilerini Karadeniz’e bırakmaya başlarsa, bu Rusya söylemese bile savaş nedeni olur zaten. Sadece Türkiye değil, o gemilerin bayrağına karşı da savaş nedeni olur” değerlendirmesinde bulundu:
“Yarın hangi maddeyi uygularsa uygulasın Türkiye, ister ‘savaştayım’ desin, ister ‘savaş tehdidi’, ister ‘savaştayız ama ben taraf değilim’ desin… Kıyıdaş olmayan üçüncü ülkelerin savaş gemileri söz konusu olduğu zaman Türkiye barış rejimini uygulamaya kalkarsa bile; yani ‘savaş var ama ben savaşta değilim, İngiliz gemisi şu süre içerisinde Karadeniz’de dolaşacak, bırakıyorum. Zaten 15 gün önceden de izin aldı benden’ falan derse bile bunları Rusya asla kabul etmez. Zaten sıkıntı çıkarsa buradan çıkacak”.
Pazar gününün dikkat çeken açıklamalarından biri de Putin’in Rus Nükleer Caydırıcı Kuvvetleri'ne 'yüksek alarma' geçme emri vermesi oldu. Soli Özel, bu açıklamayı “büyük bir çaresizliğin dışavurumu” olarak gördüğünü belirterek, “Yani askerini Ukrayna’ya soktun, bir sonraki aşamada ‘nükleer silah kullanma ihtimalim var onun için orduma haber gönderdim’ diyorsun. Arada hiçbir kademe yok” ifadelerini kullandı.
“Moskova’nın evdeki hesabının çarşıya uymadığını” ifade eden Özel, “Rus yanlıları darbe yapıp yönetimi ele geçirmedi, Rus ordusu anladığım kadarıyla hedeflerine ulaşmakta zorluk çekiyor. İki gün önce Kiev’in merkezine 10 kilometre mesafedeydiler, o 10 kilometreyi bir türlü kat edemediler” dedi. Rusya’nın yalnızlaştığını vurgulayan Özel, Moskova’nın son yıllarda yakın müttefiki haline gelen Çin’in bile saldırı kararından memnun olmadığını düşündüğünü aktardı.
Özel, “Bence Ruslar açısından da durum çok değişti. Belarus sınırında bir toplantı yapılıyor olması bundan önceki duruma göre çok farklı bir noktada olduğumuzu gösteriyor diye düşünüyorum” dedi.