Vahdet yazarı: Basındaki mücahidler medya müteahhidi oldu; şimdi Ankara’ya kaç odun geliyor bilmiyoruz

Vahdet yazarı: Basındaki mücahidler medya müteahhidi oldu; şimdi Ankara’ya kaç odun geliyor bilmiyoruz

Vahdet gazetesi yazarı Mehmet Doğan, “Basındaki mücahidler de medya müteahhidi oldu. Bir zamanlar seçime karşı olanlar önce hızlı demokrat oldular, sonra da başkanlık sistemi yanlısı. Yarın ne olacaklarını bekleyelim göreceğiz” dedi. “Oysa bir zamanlar bir liderin sözü yabana atılır gibi değildi: ‘Odunu koysam seçilir!’” diyen Ddoğan, “Şimdi Ankara’ya kaç tane odun geliyor bilmiyoruz!” ifadesini kullandı.

Doğan’ın Vahdet’te “Yazmak İstemediklerimiz” başlığıyla yayımlanan (10 Haziran 2015) yazısı şöyle:

Şimdi mi yazmalı, seçimden sonraya mı bırakmalı? - 18 Mayıs’ta Vahdet’de yayınlanan yazımızın başlığı bu...

Tabiî o sırada yazacaklarımız, seçim vasatı düşünülerek bazı çevrelerde infiale yol açacaktı... Bir kısım eski radikal şimdi yalaka kalemşör dostlarımızın taaruzları da cabası olacaktı...

Nereden başlayalım?

Tabii baştan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sahaya bir parti lideri gibi girmesi millette adalet duygusunu zedeledi... Bu görülemez bir şey değildi, gösterilmedi! Hakkı tutmak, adaleti gözetmek ilk ödevimiz olmalıydı. Kötü örneği değil, iyi örneği esas almalıydık.

Devlet imkânlarının seçim için seferber edilmesi keza...

Aslında bunun bir işe yaramayacağını en iyi AK Parti erkânı bilmeli. Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiği mahallî seçimleri hatırlamak yeter...

Medya bütün gücüyle Tayyip Erdoğan’ı durdurma odaklı yayın yapıyordu. Tayyip Beyi destekleyen televizyon ve gazeteler azdı ve etkisi sınırlı idi. Sonuç ne oldu? Basın ve yayının mütehakkim gücü mağlub oldu... 2002

Seçimlerinde durum farklı mı idi?

Mazlum olmak mütehakkim olmaktan her zaman iyidir!

Bu işin yandaş ve goygoycu basınla olmayacağı bilindiği halde bu sahaya büyük ağırlık verildi. İktidardan geçinen bir sürü televizyon ve gazete peydahlandı. Hatta nurtopu gibi medya patronu bir mütefekkirimiz oldu. Bütün seçim kampanyası boyunca pembe gazeteler ve televizyonlar yayında, birbirleri ile yarış halinde idi. Sonuç değişti mi peki?

Yalakalık, dalkavukluk kime yarar sağlamış ki?

Demek ki, ekran kuşu olmak iyi bir şey değilmiş. Doğrusu gerektiğinde, yeri geldiğinde konuşmak, sözü yalama yapmamakmış.

“Mücahitler müteahhit oldu” deniliyordu, basındaki mücahidler de medya müteahhidi oldu. Bir zamanlar seçime karşı olanlar önce hızlı demokrat oldular, sonra da başkanlık sistemi yanlısı. Yarın ne olacaklarını bekleyelim göreceğiz.

Başkanlık sistemi lehinde yazmaktan imtina etmemizin asıl sebebi de bu seviyesiz başkanlık sistemi goygoyculuğudur.

Eğer iktidar partileri samimi eleştirilere kulaklarını tıkıyorlarsa, bir süre sonra eleştirilemez olurlar. Eleştiri olmayınca, bir iç muhasebe, özeleştiri de sözkonusu olmaz. 

Şimdi seçim sonuçlarına bakıp “dış güçler” edebiyatı yapıyoruz. Elbette dış mihraklar Türkiye’nin kendi arzuları doğrultusunda hareket etmesi için bir takım işler yaparlar. Geçmişte de yapmadılar mı? Bunu halkın desteği ile bozmak mümkündü. Suçu dışa atmak, işin kolayı... İçe neden bakmıyoruz? Milletvekili listelerini neden analiz etmiyoruz? Birçok tandığımız aday adayı idi. Bazıları kendilerine teklif geldiği için böyle bir yola girdiklerini söylediler. Fakat neredeyse hiçbiri aday yapılmadı. Listeler açıklanınca firimizi soranlara, “çoğu tanımadığımız isimler, her halde nesil değişti” cevabını verdik.

Oysa bir zamanlar bir liderin sözü yabana atılır gibi değildi: “Odunu koysam seçilir!”

Şimdi Ankara’ya kaç tane odun geliyor bilmiyoruz!

Tamam, hatır için odunu da seçiliyor, fakat bir yere kadar. Halkın hissiyatını gözetmeyen, temsil taleplerini devre dışı bırakan bir listecilik seçimde isteksizliği besliyen en önemli sebep. Oy oranının düşmesinde listelerin rolünü görmeyen, hatada ısrar ediyor demektir.

Türk dünyası ile ilişkiler başladığında Özbekistan ziyaretimizde bir “aksakal”dan dinlediğimiz fıkranın tam yeri. Fıkra bu ya, Moskova önünde 19. yüzyılda bozguna uğrayan ünlü Fransız imparatoru Napolyon ve generallerinin ruhları Kızılmeydan’da devrimin yıldönümünde yapılan geçit resmini izliyormuş. Yeni tanklar geçerken Napolyon’un komutanlarından biri, “imparatorum, bu tanklar bizde olsa idi, Moskova’yı bir haftada ele geçirirdik” demiş. Bir diğeri füzeler geçerken, “ah bu füzeler bizde olacaktı ki, kar kış filan dinlemezdik”, bir başkası, “asıl bu uçaklar olmalıydı ki” diye hayıflanmış... Napolyon bu sırada hep bir gazeteye bakıyor, geçit töreni ile ilgilenmiyormuş.

Sonunda dayanamamış, başını gazeteden kaldırıp şöyle demiş: “Çocuklar onu bunu boşverin, eğer bu gazete elimizde olsa idi, Fransa mağlubiyetimizden yüz yıl haberdar olamazdı!” Bu gazete Pravda’dır, yani Gerçek!