"Ülkenin dört bir yanından ihtiyaç duyulan tüm aracı, gereci ve cihazı da bölgeye getirdik. Ancak tüm çabalara rağmen ilk günlerde vaktinde yetişemediğimiz yerler oldu."
Bu sözler, 6 Şubat'taki Maraş merkezli depremden 35 gün, 20 Şubat'taki Hatay merkezli depremden 21 gün sonra Hatay'ın Samandağ ilçesini ziyaret eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ait.
"Biz AFAD ya da birileri gelecek diye bekleseydik 12 değil, 31 can kaybımız olurdu. Bize 12. gün, jandarma eşliğinde geldiler. 'Hoş geldiniz ama biraz geç geldiniz' dedim."
Bu sözler ise Hatay Samandağ'dan Savaş Culha'ya ait. O, ailesi ve komşularıyla birlikte, "kimse yardıma gelmedi" sözünün birincil tanığı oldu.
Savaş, eşi ve dört çocuğuyla Uzunbağ Mahallesi'ndeki Kartal Apartmanı'nın birinci katında oturuyordu. 6 Şubat'taki depremin ardından yerle bir olan binada 31 kişi enkaz altında kaldı.
Deprem sırasında başka yerde olan Savaş, kardeşi ve komşularının yakınlarıyla birlikte hızlıca enkaz yerine ulaştı.
Savaş, su ve kalorifer tesisatı ustasıydı. Elektrik ve su tesisatı ustası kardeşi Ali Sezer ve kaynak ustası komşusuyla birlikte kurtarma çalışmalarına başladı. İhtiyaç duydukları tüm aracı ve gereci kendi imkanlarıyla temin etmişlerdi.
"İki jeneratör, iki hilti, kazma, kürek, keski, çekiç… Karşı tarafta eşimin amcasının oğlunun lastikçi dükkânı var. Oradan iki tane kriko getirdik, levye getirdik. Bunlarla çalıştık yani."
Abi-kardeş, oğlunun/yeğeninin ve komşularının cenazelerini kendi elleriyle çıkardıklarını anlatıyor. Binada 4'ü Suriyeli, 1'i Azerbaycanlı olmak üzere 11 kişinin cesedine ulaşan Culha kardeşler, 19 kişiyi ise enkazdan sağ olarak çıkarmış.
Enkaz altındaki Suriyeli bir çocuğa ise zor bir yerde olduğu için ulaşamadıklarını, çocuğun cenazesinin İstanbul'dan gelen bir kurtarma ekibi tarafından çıkarıldığını anlatıyor Savaş:
"Ekip, jandarma karakoluna uğrayıp, 'Antakya'da bize kimse yer göstermedi, buralarda bir enkaz varsa yönlendirin' diyorlar. Bu sırada enkaz altından çıkaramadığımız Suriyeli çocuğun babası da oğlunun cenazesinin çıkarılmasını istemek için karakoldaymış. Bunun üzerine uzman ekip de apartmanın enkazına gelip çocuğun cenazesini çıkarıyorlar."
Konuşmamızın bir yerinde "Kimse gelmedi mi" diye soruyorum. Savaş, "Biz AFAD'ı bekleseydik ya da birileri gelecek diye bekleseydik…" diyerek söze başlıyor.
"Bize 12. gün geldiler. Jandarma eşliğinde... Geldiklerinde de beni aradılar. Enkaz altında birinin olduğu, bu nedenle geldiklerini söylediler. 'Hoş geldiniz ama biraz geç geldiniz' dedim. Enkaz altında kimsenin kalmadığını ve onları bekleseydik 12 değil, 31 can kaybımız olabileceğini söyledim. Gördünüz apartmanın halini."
Evet, binanın enkazını gördük. "Olay yeri girilmez" yazılı şeritle önü kapatılmıştı.
Binanın depremden önceki fotoğraflarını gösteren Savaş, girişteki dükkanlardan birinin birden fazla kolonu bağlayan kirişleri kestiği iddiasını ve binanın yıkılmış olabileceğini anlatıyor. Depremin ardından hakkında şikâyette bulundukları dükkân sahibi gözaltına alınmış.Dükkân sahibinin yakınlarının ise şikayetini geri alması için kendisine baskı yaptığını belirten Savaş, "Oğlumu kaybettim, eşim ve kızım hâlâ tedavi görüyor. 12 kişinin hayatına mâl oldu bu bina. Sorumluluğu olan cezasını çeksin istiyorum" diyor.
Depremin üzerinden 35 gün geçti. Savaş, anne-baba evinin önündeki bahçeye kurdukları TIR brandasından yapılma çadırlarda kalıyor ve ailecek altında yemek yiyebilecekleri bir çardak inşa ediyorlardı.
Yani ilk gün olduğu gibi, onlar her şeyi kendi imkânlarıyla halletmeye, yardımlar da gelmemeye devam ediyor.