Dr. N. Emrah Aydınonat
Eğitim sistemimiz, sosyal bilgiler, vatandaşlık bilgisi ve daha önceleri milli güvenlik derslerinde bize hep iyi bir vatandaş olmak için neler yapmamız gerektiğini öğretmeye çalıştı. Sokaklara çöp atmayacaktık, vergimizi verecektik, kurallara uyacaktık ve uymayanları uyaracaktık, erkekler askere gidecekti, kadınlar da artık devletimiz onlara ne görev biçiyorsa onları yapmaya çalışacaktı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak on yıllar boyunca bu görevlerimizi iyi kötü yerine getirmeye çalıştık. Görev bildiğimiz şeyler kimi zaman sıra beklememizi, kimi zaman manasız yolculuklar yapmamızı, kimi zaman ise o gün canı sıkkın olan görevli memuru kızdırmadan sıramızı savmamızı gerektirdi. Bazı görevler çok zorluydu. Mesela, gümrükten mal geçirmek deveye hendek atlatmaktan on seviye yukarıda bir işti. Bir zamanlar her şey için gereken adli sicil kaydını alabilmek için saatlerce sıra bekler, oraya buraya para öder, günün sonunda kaydımızı alıp mesai saatinin bitmesi nedeniyle hiçbir işimizi halledememiş olmanın garip rahatlığıyla evimize dönerdik.
Tüm bunları yaşarken şunu öğrendik. Sistem karmaşıklaştıkça ve zorlaştıkça daha fazla kötüye kullanılıyordu. Vatandaşlık görevleri zorlaştıkça, hayatı kolaylaştıracak, rüşvet vb. içeren, resmi olmayan çözümler bulunuyordu. Hiçbir düzenleme, hiçbir yasak, hiçbir kural %100 sızdırmaz değildi. İşini bilen memurlarla hayatını kolaylaştırmak isteyen vatandaşlar kafa kafaya verip her kuralın etrafından dolaşmayı başarabiliyordu. Özetle, vatandaş hayatını zorlaştıran görevlerden kaçmaya çalışıyordu.
Artık vatandaşın hayatı geçmişe göre daha kolay, dolayısıyla artık eskisi kadar çok rüşvet hikâyesi de duymuyoruz. Ama hala en temel görevlerden biri olarak görülen vergi görevinin yerine getirilmesi konusunda sıkıntılar var. Vergi tabanı yeterince geniş değil. Yani devlet her kazancı vergilendirmeyi bir türlü başaramıyor. Bunun nedenleri hakkında düşünmek lazım. Düşünürken de vergi sisteminin vatandaşın hayatını ne kadar zorlaştırdığına kafa yormak lazım. Çünkü biliyoruz ki en vatanperverimiz bile görevler zorlaştıkça bir bahanesini bulup zorluklardan kaçmaya meyilli.
Düşünürseniz, vergi sistemimizin karmaşası, kaosla ilgilenen bilim adamlarını bile güçlüğe düşürebilecek düzeyde. Vergi işini sadece vergi uzmanları ve muhasebeciler anlıyor. Vatandaşın ne olup bittiğini anlayıp, kendi başına akıl sağlığı ile vergi mükellefi olması mümkün değil. Açın Gelir İdaresi Başkanlığı’nın web sitesini bakın. Tam 384 tane vergi tipi listelenmiş. Bir kişinin, mesela serbest meslek erbabı veya bir sanatçı olarak, kendi başına hem işini yapıp hem de vergisini verebilecek düzeyde Türkiye vergi sistemine hâkim olmasının imkânı ve ihtimali yok.
Ayrıca, vergisini ödemek isteyenler için bile vergi mükellefi olmak bir külfet. Belirli aralıklarla ne olduğunu anlamadığınız bir sürü vergi ödemesi yapmanız gerekiyor. Bir KDV ödemesi geliyor, bir geçici vergi geliyor, sonra bir bakıyorsunuz ödediğiniz kira için bir de stopaj diye bir şey ödüyorsunuz. Envaitürlü belgeye hâkim olmanız gerekiyor. Hah tabii bir de harcamalarınızı vergiden düşmek istiyorsanız o zaman fiş fatura toplayıp geçirilmemesi gereken belirli aralıklarla bunları beyan etmeniz falan da lazım.
Para kazanıyorsanız ne ala. O zaman belki tüm bu sıkıntılara katlanıp vergi işinizi kendiniz yürütmeyi veya bir muhasebeci tutup işleri ona devretmeyi düşünebilirsiniz. Ama eğer henüz para kazanmıyorsanız veya işleriniz bir süreliğine kesat gitmeye başladıysa, vergi mükellifliği de dayanılmaz bir yük haline gelmeye başlıyor. Çünkü mesela siz ben bu ayın kirasını nasıl öderim diye düşünürken, devletimiz size bunun stopajını da öde bakalım diye bir bildirim yapıyor. Onu denkleştirip ödüyorsunuz, sonra bir bakıyorsunuz üç beş kuruş da olsa nereden çıktığını sadece vergi uzmanlarının bildiği bir KDV ödemesi geliyor. Onu zamanında ödemek için burgulu taklayı tamamladığınızda, geçici vergi adı altında hiç de geçici gibi görünmeyen bir vergi ödemesi e-posta kutunuza düşüveriyor. Madem iş yapmıyorum bari işi bırakayım, vergi müellifliğine son vereyim diye düşünürseniz sizi bir başka macera bekliyor. Çünkü vergi mükellefiyetini sona erdirmek de vergi dairesinde fink atmanızı gerektiren bin bir iş yapmanızı gerektiriyor. Mesela toplam 5 adet masayı en az 16 kere ziyaret etmeniz ve türlü çeşit evrakla mücadele etmeniz gerekiyor. Mükellefiyetin yarattığı anlaşılmaz külfetlerin örneklerini çoğaltmak mümkün.
Aranızda vergi uzmanları, muhasebeciler veya vergi sisteminin detaylarını bilmekten anlaşılmaz bir haz duyanlar olabilir. Eğer bu kişilerden biriyseniz vergi sisteminde anlaşılmayacak bir şey olmadığını düşünüyor olabilirsiniz. Yanılıyorsunuz. Normal bir vatandaş için vergi sistemimiz kafa bulandıran karmakarışık bir şey. Normal bir vatandaşın neden verildiğini anlamakta güçlük çektiği ve hayatı zorlaştıran bir şey olarak gördüğü vergi denen şeyin hiç anlaşılmayacak hale getirilmiş olmasının kimseye faydası yok.
Maliye Bakanımız ne derse desin, biz normal vatandaşlara göre, akaryakıta en çok vergi vergiyi ödeyen ülkelerden biriyiz, vergiler nedeniyle milli içkimiz rakıyı Avrupalılardan daha pahalıya içiyoruz. Aynı şeyden hem KDV, hem ÖTV, hem özel iletişim vergisi alınmasını veya zaten vergisi içinde olan uçak biletini aldıktan sonra neden bir de yurt dışı çıkış harç pulu aldığımızı anlamıyoruz. Bizim için gider olan kira harcamaları için neden bir de stopaj ödediğimize akıl erdiremiyoruz. Tabii bir de 35 TL’lik verginin peşine düşen Maliye’nin, milyon dolarlık evler satın alanlardan yeterince vergi almadığını düşünüyoruz. Yurt dışında 500 TL’ye satılan cep telefonunun Türkiye’de 1500 TL’ye satılması da hiç hoşumuza gitmiyor.
Tabii, yurt dışına çıkarken “yurt dışına çıkış harcı” ödeyen, cep telefonu faturasında “faturanız 20 TL ama devlete ödediğimiz KDV, ÖTV ve özel iletişim vergisi vb gibi şeyler yüzünden 70 TL ödemeniz gerekiyor” mealinde açıklamalar okuyan, depremden sonra deprem vergisiyle yol yapıldığını öğrenen ve perde yaptırırken hâlâ “KDV’li 500 fatura kesmezsek 300’e olur” diye laflar işiten vatandaşın devletin vergi toplamasına sıcak bakması da oldukça güç.
Bakanlarımız beğense de beğenmese de algı bu. Üstelik vergi sistemi sürekli değişiyor, kimse gelecek sene neler olacağını bilmiyor. Mesela otomobil fuarında konuşan şirketler satış rakamlarını kestiremiyor, lafa “vergi sistemi değişmezse” diye başlıyor. Hiçbir şey değilse bile “ÖTV bizden” ve “KDV’yi indirdik” gibi kampanyalara bakarak, ne vatandaşın ne de şirketlerin mevcut vergi sisteminden memnun olmadıklarını görmek mümkün.
Mesele şu: Tüm bunlara Gelir İdaresi Başkanlığı’nın perspektifinden baktığımızda neden vatandaşın hayatını zorlaştırmak için en az 384 yol bulduklarını anlamak oldukça güç. Amaçları vergi toplamak. Vergiyi zaten sisteme bir biçimde girenlerden topluyorlar. Son zamanlarda, üç kuruş borcu olana bile yazı gönderip, ödemezsen e-hacizden başlayan birbirinden güzel cezalarımıza maruz kalırsın diyorlar. Vergi ödemeyenlere kesilecek cezalar da belli. Peki, sistemde olmayanları sisteme dâhil etmek, yani vergi tabanını genişletmek, için vergi ödemeyenleri cezalandırmak dışında ne yapıyorlar? Mesela, vergi mükellefi olmayı kolaylaştırıyorlar mı? Belki kısmen. İnternet vergi dairesi büyük kolaylık, doğru. Ancak, bu olması gerekenlerden sadece biri. Yeterli değil.[2] Herkesin sisteme dâhil olmasını sağlamanın yollarından biri vergi sistemini baştan aşağı yenilemek, basitleştirmek ve anlaşılır olmasını sağlamak. Ayrıca, bu yapılırken sadece şirketlerin değil, bireysel vergi mükelleflerinin de düşünülmesi gerekiyor. Bireysel vergi mükelleflerinin muhasebecilere mahkûm olmadan vergilerini kolaylıkla ödeyebilmelerini sağlayacak bir sisteme ihtiyaç var. Yani, vatandaşın, “şu kadar gelir elde ettim, yüzde şu kadarını devlete ödeyeceğim” diyebileceği basit bir sistem tasarlamak gerekiyor. 384 vergi tipiyle bu pek mümkün görünmüyor.
Vergi sisteminin sadece basitleştirilmesi değil, meşruiyetinin de yeniden sağlanması gerekiyor. Vergi sisteminin basitleştirilmesi ve her verginin açık ve mantıklı bir biçimde gerekçelendirilmesi, sadece vatandaşın ve şirketlerin hayatını kolaylaştıracak şeyler değil, aynı zamanda vergi toplamayı da kolaylaştıracak şeyler. Bu sebeple, Maliye Bakanlığı’nın daha fazla vergi toplayabilmek için vatandaşın hayatını zorlaştırmanın 385. yolunu düşünmek yerine, bu 384’ü nasıl 5’e 10’a indiririz, vatandaşın hayatını nasıl kolaylaştırırız diye düşünmesi gerekiyor. Vergi konusundaki algı buyken daha fazla vergi toplamanın yolu, hayatımızı zorlaştıran 384 değişik yöntem bulmak olamaz herhalde.
Özetle, Maliye Bakanlığı’nın vergi vermek isteyenlerin hayatlarını nasıl kolaylaştırabileceğini düşünmeye ağırlık vermesi gerekiyor. Sonuçta en vatanperverimiz bile bu ülke benim için ne yapıyor diye soruyor. Bu sorunun cevabı “384 çeşit vergi üretiyor” olmamalı.
Ek:
Ben bu yazıyı bitirdikten hemen sonra Mehmet Şimşek, Gelir Vergisi Kanunu çalışmalarının tamamlanarak Ekonomi Koordinasyon Kurulu'na sunulduğunu açıklamış. CNN Türk’ün haberine göre Mehmet Şimşek açıklamasında şöyle demiş:
"Yeni Gelir Vergisi Kanunu çalışmamızda; vergi sistemini etkinlik, basitlik ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda gözden geçiriyoruz. Gelir ve Kurumlar Vergisini tek bir kanunda birleştiriyoruz. Vergi tabanını genişletmek amacıyla istisna ve muafiyetlerin kapsamını daraltıyoruz. Yatırım, üretim ve istihdamı teşvik ediyoruz."*
Bu yazıda belirtmeye çalıştığım gibi vergi sistemimiz Mehmet Şimşek’in belirttiği türden bir iyileştirmeye uzun süredir ihtiyaç duyuyordu. Umarım bu açıklamalar sözde kalmaz ve vergisini vermek isteyen vatandaşlarımızın hayatlarını kolaylaştıracak düzenlemeler gerçekten yapılır. (kaynak-tepav.org.tr)