Vedat Milor: Kahvenizin nasıl sunulduğuna dikkat edin

Vedat Milor: Kahvenizin nasıl sunulduğuna dikkat edin

Hürriyet yazarı Vedat Milor, Rafet Kaya isimli bir kişiden aldığı e-mailde, fazla kavrulmuş kahve çekirdeğinin kanserojen maddeye neden olabileceğine dikkat çekildiğini söyledi.

Milor, kahve konusunda internette aranması gereken isimler arasında yer aldığını söylediği Rafet Kaya'nın "Bir lokantada yemeğinizin ya da şarabınızın plastikte sunulmasını nasıl hoş karşılamıyorsanız kahvenizin böyle bir aşağılayıcı sunumunu da kabul etmeyin lütfen" dediğini de aktardı.

Hürriyet'te bugünkü köşesine (18 Şubat 2018) Rafet Kaya ile yazışmalarını taşıyan Milor'un "Kahvenizin nasıl sunulduğuna dikkat edin" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Fazla kavrulmuş, çekirdeği kapkara bir kahvenin kanserojen olduğunu biliyor muydunuz? İyi bir ‘Arabica’ kahvenin yararlarını sayabilir misiniz? Hazır aldığımız Türk kahvesinin temelini oluşturan ‘robusta’ kahve neden zararlı? Neden bazı Osmanlı sultanları kahvehaneleri yasakladı? Bu konularda bilgilenmek istiyorsanız, Rafet Kaya adını internette aratın, ‘linetv’ söyleşi izleyin. Rafet Bey’le e-mail yoluyla güzel bir iletişim kurduk. Şimdi sözü kendisine bırakıyorum...

Arapçada kirazın fermante edilmesiyle yapılan şaraba kahve denirdi. Ama zaman içinde İslami normların yaşam biçimiyle, kurumlarıyla günlük yaşama girmesiyle, kavrulup suda haşlamayla elde edilen alkolsüz içkiye dönüldü ve kahve artık bu alkolsüz içkinin adı oldu.

Yavuz Selim zamanında saraya giren kahve kısa zamanda itibarlı bir içecek olarak görülmeye başlanır. Saray görevlileri arasına ‘kahvecibaşı’ adında bir de rütbe oluşur.  Orta ve üst sınıf, aristokrat, bürokrat ve hanedan arasında yayılan kahve şehirde hızla ‘kıraathane’ adı verilen kahvelerin içilip sohbetlerin edildiği; kitapların, gazetelerin okunduğu mekânların açılmasına yol açar. ‘Kıraat’ okumak, kitap demektir. Dönemin aydınlarının, yeniçeri ve sipahi kurmaylarının buralarda toplanması sarayda kuşkuya sebep olur.

Kanuni Sultan Süleyman kahvenin kullanımını sınırlandırmak için yeni bir vergi koyar. Dönemin uleması, “Kahvehaneye gitmektense meyhaneye gitmek evladır” demeye başlar. Ama kahve ve kıraathanelerin popülerliğini bunlar da kesemeyince, Şeyhülislam Ebussuud Efendi tarafından verilen fetvayla kahve haram kılınır. Ölümünden sonra yerine geçen Şeyhülislam Bostanzade Mehmet Efendi kahvenin yararlı olduğu fetvasını verir. Kahve daha sonra da farklı padişahlar zamanında birkaç kez yasaklanmıştır.

Kansere yol açıyor

Papa VIII. Clement bizden 10 yıl sonra ‘Kahve günah değildir’ fetvası verinceye dek Hıristiyan dünyasında da kahve ‘şeytanın içkisi’ olarak görülmüş ve yasaklanmıştı. İslam dünyasında kahve, içine atılacak süt ve şekerin cüzama sebep olacağı kaygısı ve bunların kahvenin tadını bozacağı endişesiyle sade içilmiştir. Günümüzün sosyoekonomik ve politik koşullarının biçimlendirdiği ortam, birahane ve bar benzeri işletmeleri frenlerken kahve evlerinin hızla yayılmasını sağladı. Ancak bu trendin lokomotifi olacak yeterli profesyonel kadroya (‘barista’ ve ‘roaster’) henüz sahip değiliz. Kahveyle ilgili en çok göz ardı edilen husus; kahvenin sunulduğu kâğıt bardakların aslında kağıt olmamasıdır. Kâğıda su dökerseniz, içindeki sıvı dışarı sızar. Ama bu bardaklar sızdırmaz. Çünkü iç yüzeyleri hormon sorunlarına ve kansere yol açan; BPA, polistiren, melamin, mum gibi film tabakalarla kaplıdır. Sıcak sıvılarla temas edince çözünüp içtiğiniz sıvıya geçer. Bir lokantada yemeğinizin ya da şarabınızın plastikte sunulmasını nasıl hoş karşılamıyorsanız kahvenizin böyle bir aşağılayıcı sunumunu da kabul etmeyin lütfen.

* Eski bir İtalyan sözü

*Yaşam yeterince acıdır, hiç değilse içtiğin kahvede şeker olsun...*