Anayasa Mahkemesi, bir yıldır tutuklu olan HDP Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım’ın yaptığı bireysel başvuruyu reddetti. Yıldırım’ın “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine” ilişkin şikâyetini “açıkça dayanaktan yoksun olması” gerekçesiyle kabul edilemez bulan yüksek mahkeme, 2013-2014 yıllarında verdiği tutuklu vekiller içtihadından geri dönmüş oldu. Bu karar, başta HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş olmak üzere diğer tutuklu 9 vekil için emsal niteliğinde olacak. Cumhuriyet gazetesi AYM'nin kararını "AYM, hukuku OHAL'e uydurdu" diye yorumladı.
Cumhuriyet'te yer alan habere göre mahkeme, 2 Ocak 2014’te KCK davasında tutuklu olan BDP milletvekili Gülser Yıldırım’ın hakkının ihlal edildiğine karar verirken, “Başvurucunun tutuklu kalması, seçilme ve milletvekili olarak siyasi faaliyette bulunma hakkına yönelik bu ağır müdahalenin ölçülü ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu söylenemez” gerekçesini ortaya koymuştu.
HDP Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım, TBMM Genel Kurulu’nda alınan milletvekillerinin haklarındaki fezlekeler yönünden dokunulmazlıklarının kaldırılması kararı üzerine başlatılan soruşturma kapsamında terör örgütü üyeliği iddiasıyla 4 Kasım 2016’da tutuklandı. Tutuklu yargılaması devam eden Yıldırım, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Başvuruda, tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması ve tutukluluk nedeniyle milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi nedenleriyle ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiği belirtildi.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, dün yaptığı toplantıda Yıldırım’ın başvurusunu kabul edilemez bularak reddetti. Mahkemeden yapılan açıklamada, şu bilgiler paylaşıldı: “Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 16/11/2017 tarihinde, Gülser Yıldırım tarafından yapılan bireysel başvuruda (B. No: 2016/40170), ‘tutuklamanın hukuki olmadığına’, ‘ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine’ ve ‘soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığına’ ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olmaları, ‘yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olduğuna’ ilişkin iddianın ise başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedenleriyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.”
Kararın gerekçesi, mahkeme tarafından daha sonra yazılarak Resmi Gazete’de yayımlanacak. Ancak bu karar, Yüksek Mahkeme’nin Ergenekon davası kapsamında tutuklu olan CHP milletvekili Mustafa Balbay’ın başvurusu üzerine 2013’te verdiği ihlal kararıyla başlayan tutuklu vekiller içtihadından geri adım niteliği taşıyor.
Anayasa Mahkemesi, KCK davası kapsamında o dönem tutuklu olan BDP milletvekili Gülser Yıldırım’ın başvurusu üzerine 2 Ocak 2014 tarihinde hak ihalali kararı vermişti. Bu kararla birlikte Yıldırım tahliye edilmişti. Kararın gerekçesinde, şöyle denilmişti:
“Somut olayda başvurucu hakkındaki soruşturma, milletvekili seçilmeden önce başlatılmış, tutuklu olarak yargılanırken 12/6/2011 tarihinde yapılan genel seçimde milletvekili seçilmiştir. Başvurucu, milletvekili seçildikten sonra tahliye edilmediğinden TBMM’de yemin edememiş ve milletvekilliği görevini fiilen yerine getirememiştir. Bu görevin yerine getirilmesine engel olan tutukluluk halinin milletvekili olarak siyasi faaliyet ve temsil hakkını engellemesi nedeniyle seçilme hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
Başvurucunun milletvekili seçildikten sonraki tahliye talepleri ilgili mahkemeler tarafından reddedilmiştir. Önceki başlıktaki inceleme sonucunda başvurucunun milletvekili seçildikten sonraki tahliye taleplerinin reddine ilişkin kararlarda başvurucunun seçilme ve temsil hakkıyla yargılamanın tutuklu olarak sürdürülmesindeki kamu yararı arasında makul bir dengenin gözetilmediği, dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucunun makul olmayan bir şekilde tutuklu kalması, yasama faaliyetlerine katılmasını engellemiştir. Başvurucunun milletvekili olduktan sonra tutuklu kaldığı süre de gözetildiğinde, seçilme ve milletvekili olarak siyasi faaliyette bulunma hakkına yönelik bu ağır müdahalenin ölçülü ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu söylenemez.”