Türkiye, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ı ağırlamaya hazırlanırken, Cemal Kaşıkçı cinayeti nedeniyle sert eleştirilen Suudi Arabistan'a yönelik tutumun değişmesinde gerek farklılaşan bölgesel dengelerin gerek içinde bulunulan ekonomik darboğazın rol oynadığı tespiti yapılıyor.
Türkiye'den önce Mısır ve Ürdün'e de gideceği açıklanan Muhammed bin Selman'ın Çarşamba günü Ankara'daki temaslarında yatırım ve enerji gibi alanlarda bir dizi anlaşmanın imzalanması bekleniyor.
Enflasyonun düşürülemediği ve döviz üzerindeki yukarı yönlü baskının sürdüğü bir dönemde Veliaht Prens bin Selman'ın ziyaretinden çıkacak sonuçlar piyasalarda da yakından takip ediliyor. Kulislere yansıyan bilgilere göre Ankara daha önce Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile yaptığı swap anlaşmalarının bir benzerini Riyad ile de yapmak istiyor ve bir süredir bunun için çaba harcıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ziyarete ilişkin açıklamasında "Bundan sonraki sürece yönelik, Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerini çok daha ileri seviyede nerelere taşıyabiliriz, bunları değerlendirme fırsatı bulacağız" diye konuşmuştu.
Veliaht Prens bin Selman'ın ziyaret turu, gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesinin ardından Körfez bölgesi dışına yapacağı ilk ziyaret olması açısından önem taşıyor.
Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğuna 2 Ekim 2018'de giren gazeteci-yazar Cemal Kaşıkçı'dan bir daha haber alınamamış, daha sonra öldürüldüğü ortaya çıkmıştı. Türkiye o dönemdeki politikaları kapsamında Suudi Arabistan ve özellikle de cinayet emrini vermekle suçladığı Veliaht Prens için sert bir politika takip etmiş ve cinayeti uluslararası kamuoyunun gündemine taşımak için çaba sarf etmişti. Sorumlular için ayrıca iç hukuk yollarına da başvurulmuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan cinayetin ardından Aralık 2018'de yaptığı açıklamalar ile uluslararası basında kaleme aldığı makalelerde sert ifadeler kullanmış ve "İslam dünyasından bazı kesimler ve ülkeler ne yazık ki doların ve riyalin kurbanı olanlar bu olaylar karşısında hakkı ve hakikati söylemediler. Hak yerini bulacak. Adalet yerini bulsun" demişti.
Ancak geçen yıllar içinde ABD'nin eski Başkanı Donald Trump'un yerine Demokrat Parti'den Joe Biden'ın gelmesi, İsrail ile Arap ülkeleri arasında başlayan yakınlaşma, ekonomik nedenler gibi etkenlerle Körfez bölgesinde dengeler değişti.
Bu kapsamda bölgede sorunlu olduğu ülkelerle normalleşme adımları başlatan Türkiye, hem bölgesel dengelerin değişmesi hem de içinde bulunduğu ekonomik darboğaz ve sıcak para ihtiyacının da etkisiyle Suudi Arabistan ile ilişkilerini onarma yoluna gitmeye karar verdi.
İstanbul 11'inci Ağır Ceza Mahkemesi, Adalet Bakanlığının olumlu görüşü üzerine Cemal Kaşıkçı davasını Nisan ayında Suudi Arabistan'a devretti ve böylelikle Riyad'ın ilişkilerin düzelmesinin önünde engel gördüğü husus aşılmış oldu.
Bu gelişmenin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Nisan ayı sonunda Suudi Arabistan'ı ziyaret ederek daha önce ağır ifadeler kullandığı Veliaht Prens ile görüştü ve birlikte fotoğraf verdi. Erdoğan'ın görüşmelerinin ardından Riyad yönetiminden iade-i ziyaret bekleniyordu.
Bu arada Kaşıkçı cinayeti nedeniyle bin Selman'ı sert dille eleştiren liderler arasında yer alan ABD Başkanı Joe Biden'ın da Temmuz ayı ortasında Suudi Arabistan'a gitmesi bekleniyor.
Peki Türkiye ve ABD de dahil bazı ülkelerin Kaşıkçı cinayetini geri planda bırakarak Veliaht Prens ile ilişkileri onarmasının arkasında yatan sebepler neler?
Türkiye'nin eski Katar büyükelçilerinden Mithat Rende Muhammed bin Selman'ın Ankara ziyaretini genel anlamda Türkiye'nin bölgede İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gibi ülkelerle attığı normalleşme adımlarının bir parçası olarak değerlendiriyor.
Ukrayna savaşıyla birlikte artan petrol fiyatlarının sadece Türkiye'yi değil diğer ülkeleri de Riyad'a karşı yumuşamaya mecburen de olsa ittiğini söyleyen Rende, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Ukrayna savaşı ve Avrupa'nın karşı karşıya bulunduğu enerji krizi ile mücadele için, ki kış geldiğinde daha ciddi şekilde hissedilecek bu kriz, dünyada ekstra kapasitesi olan birkaç ülkeden birisi Suudi Arabistan. Bu ekstra kapasitenin kullanılması gerekiyor, miktarı 2-2,5 milyon varil kadar. Biden bunun için gidiyor. Biraz da iş başa düştü yani. Reel politik gereği bir durum denilebilir, tutumunu beğenmeyebilirsiniz ama bir taraftan da çalışmak mecburiyetindesiniz."
Nişantaşı Üniversitesi Öğretim Üyesi Ali Semin de Veliaht Prens ile ilişkilerin geliştirilmesinde bölge dengelerinin değişmesinin yanı sıra Kral'ın sağlık durumunun giderek kötüleşmesine de işaret ediyor.
Kral Selman bin Abdülaziz Al Suud'un çok yaşlandığını ve ciddi sağlık sorunları bulunduğunu hatırlatan Semin, işleri fiili olarak Veliaht Prens'in yürüttüğünü söylüyor ve şöyle konuşuyor:
"Bu sadece ABD için değil Türkiye için de bir risk. Krallık görevi artık üçüncü nesle geçiyor. Şu anda Veliaht 37 yaşında ve bir 50 yıl görevi götürse… Siz 50 yıl kriz yaşadığınız bir kralla olacaksınız demektir. Ayrıca şu anda bir diyalog kurmak değil de baba hayatını kaybettikten ve iktidara geldikten sonra Veliaht ile ilişki kurmak daha çok tepkiye yol açar. Onun için Türkiye'nin bence bu aşamada kral hayatını kaybetmeden önce bir adım atılması gerekiyordu."
Büyükelçi Rende ise Suudi Arabistan'da kral olmanın belki daha kolay olabileceğini ancak sürdürmenin o kadar kolay olmadığını belirterek, "Çünkü orada çok ciddi dengeler söz konusudur. Şu anda Veliaht Prens denetimi tam gibi görünüyor. Ama hiç belli olmaz. Körfez ülkelerinde ve Ortadoğu'da kimin ne zaman ne kadar ıslak zeminde yürüdüğünü hiç bilemezsiniz" yorumunu yapıyor.
Bin Salman'ın ziyareti öncesinde Kaşıkçı cinayetinin unutulduğu ile ilgili eleştiriler de devam ediyor.
Dış politika yorumcularına göre ise konuya "real politik" açısından da bakmak gerekiyor. Dr. Ali Semin, "Kaşıkçı olayı çok büyük ve insanlık dışı bir olay" derken, bununla birlikte uluslararası ilişkiler açısından bakıldığında hiçbir devletin "kalıcı düşman ya da kalıcı dost" olmadığını belirtiyor.
Semin, sadece Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin düzelmediğini, bölge ülkelerinin birbiri ile ilişkilerinde de farklı bir aşamaya geçtiğini söyleyerek, Türkiye açısından sadece Katar üzerinden bir Körfez politikasının ya da sadece Katar üzerinden bir Ortadoğu politikasının tam anlamıyla sonuç vermediğini kaydediyor.
Emekli Büyükelçi Rende ise Kaşıkçı cinayeti ile bağlantılı eleştirilerle ilgili olarak Körfez ülkelerindeki kraliyet üyelerinin "cezasızlık" haline dikkat çekiyor. Bu prenslerin sanki "insan üstülermiş" gibi yetiştirildiğini ve bunun da onları bir çeşit "kibre" sevk ettiğini belirten Rende, şöyle konuşuyor:
"Çok kolay zenginliğin de verdiği bir kendini aşırı muktedir hissetme hali içindeler. Bu kibir ve aşırı muktedir hissetme hali bir cezasızlık kültürüne de yol açıyor. Yani 'ben yaparım, isterim, olmayacak şeyler de isterim, olmayacak şeyler de yaparım. Sonra gerekirse para öderim yani, bunun parasını da öderim' gibi."
Rende, bölgeye dair projeksiyonunda ise İran, Türkiye, Mısır, İsrail, Suudi Arabistan gibi bölgesel güçler arasındaki mücadelenin devam edeceğini ancak aynı zamanda diyalog kapısının da açık kalması gerektiğini belirterek, "Aksi halde Ortadoğu'da etnik, dini, mezhepsel çatışmalar devam edecek ve kan akacaktır. Yani istikrar için refah lazım, ekonomik işbirliği lazım" diyor.