Eski AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu komiseri ve Başkan Yardımcısı Günter Verheugen, yaptığı açıklamada Türkiye ile AB arasında güven sorunu olduğunu belirterek yeni bir başlangıç yapılması gerektiğini kaydetti. Verheugen, "AB, Türkiye'ye üyelik kriterlerini yerine getirdiği takdirde tam üye olacağı garantisi vermeli, Türkiye de reform sürecini yeniden başlatıp iç sorunlarını hukuk devleti kuralları içinde çözmeli" dedi. "Türkiye’nin çağdaşlaşma yolunda 2006’dan beri duraklayan reform sürecini yeniden başlatmaktan başka seçeneği yok" görüşünü savunan Verheugen, son olarak Hollanda ve Almanya ile yaşanan 'salon' krizi hakkında da "Türk bakanlara yasakla Avrupa kendisiyle çelişti" diye konuştu.
AB’nin genişlemeden sorumlu eski komiseri Günter Verheugen, Hürriyet'ten Celal Özcan'a konuştu. Frankfurt an der Oder kentindeki Avrupa Üniversitesi Viadrina’da fahri profesör olarak Avrupa yönetimi üzerine ders veren Verheugen, AB ile Türkiye arasındaki gerilimi çok tehlikeli bir kriz olarak niteledi ve bunun ilişkilerin tamamen kopmasına yol açabileceği uyarısında bulundu.
Alman eski bürokrat, Türkiye ile AB’nin karşılıklı hakaret ve şüpheleri sona erdirmesi gerektiğini söyleyerek, "Avrupa Birliği içinde hiçbir ülke faşistler tarafından yönetilmemektedir. Türkiye de bir diktatörlük değildir" diye konuştu. Verheugen özetle şunları söyledi:
"Kriz çok tehlikeli bir biçimde ve hızla tırmanıyor. Bu tırmanış Türkiye ile Avrupalı müttefikleri arasında tam bir kırılmaya varabilir. Burada bir güven ve inanırlık sorunu var. Bu, iki taraf için de geçerli. Bir yanda Avrupa’nın Türkiye’ye verdiği, ama yerine getirmediği sözler zinciri var. Müzakereler yürümüyor. AB'nin Almanya gibi önemli ülkeleri ve Brüksel'deki AB kurumlarının bir kısmı Türkiye’yi yıllardır bir Avrupa ülkesi olarak tanımıyor ve hiçbir sorumluluk üstlenmeden üyelik vaadini geri almak için popülist yollar arıyor. Ama şu da bir gerçek, Türkiye’de birkaç yıldır demokrasi ve hukuk devletinde yaşanan gelişmeler ciddi, hatta çok ciddi biçimde kaygı veriyor."
"Ben 2001 sonrası Türk toplumunun çok köklü reformlara gitmesine ve cesaretine daima büyük saygı duydum. Bunların hiçbiri öyle normal şeyler değildi. AB, Türkiye’nin gittiği bu zor yolu takdir etmedi. Bu elbette düş kırıklığına ve öfkeye yol açıyor. Ama şunu da söyleyeyim, Türkiye’nin çağdaşlaşma yolunda 2006’dan beri duraklayan reform sürecini yeniden başlatmaktan başka seçeneği yok.”
"Tango için iki kişi gerekir. İki tarafta da bir an evvel aklın sesini dinleyip, karşılıklı suçlama ve aşağılamalara son vermeli. Suçlamalar bir şey getirmez. Coğrafyanın, tarihin ve dünyadaki durumun bizi birbirimize kenetlediği temel gerçeği unutmamalıyız."
"Yeni bir başlangıçla şunu kastediyorum: AB, Türkiye’ye Avrupa ailesi içinde eşit haklara sahip daimi olarak yerini alacağını kayıtsız şartsız garanti etmeli. Bunun için tek ölçü üyelik kriterleri olmalı. Türkiye ise kendi büyük iç sorunlarını demokratik ve hukuk devleti kuralları içinde kusursuzca çözeceği güvencesi vermeli. Düşmanca tavırlar yerine bizi birbirimize yakınlaştıracak diyaloğa yatırım yapmalıyız. Asıl mesele ne mülteci sorunu ne de Türk politikacıların seçim kampanyaları. En büyük soru, biz ortak geleceğimizi eşit göz hizasında nasıl inşa ederiz."
"(AB, Türkiye’den vazgeçebilir mi?) Ben bunun tersini de sorayım. Türkiye, AB’den vazgeçebilir mi? Benim cevabım iki durumda da hayır."
"Eğer bu krizi yatıştırabilirsek, gerçekten yeni bir başlangıç yapabilirsek, (kriz) bir iz bırakmaz diye umut ediyorum. Önümüzdeki Avrupa Ekonomi Topluluğu’nun kuruluşunun (25 Mart’ta Roma’da yapılacak) 60’ıncı yıldönümü AB’nin Türkiye’ye sinyal vermesi için bir fırsat olabilir. Türkiye de AB’nin değerlerini paylaştığını açıkça göstermesi için neler yapabileceğini düşünmeli.”
"Oldukça endişe verici. Benim görüşüme göre, halkın bir bölümüyle siyasi seçkinlerin bir bölümünün birbirine yabancılaşması, başkalarının görüşlerini anlamaya çalışma ve diyalog eksikliği, bunun en önemli sebepleri. Önemli bir başka sebep ise birçok insan için refah sözünün yerine gelmemiş olması. İnsanların korkuları var ve korku her zaman kötü bir yol gösterici, özellikle de insanların kendini yalnız hissettiği durumlarda."
Günter Verheugen, Türk bakanlarına Avrupa’nın getirdiği ülkeye giriş yasaklarının kendi demokrat kültürüne zıt bir durum oluşturduğunu söyledi. Hollanda hükümetinin, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçuş iznini iptal etmesiyle ilgili konuşan Verheugen, “Tam olarak söylemek gerekirse; bu Hollanda’nın iç politikası, seçim çalışması. Bu tür giriş yasakları için somut gerekçe bulunmuyor. Bu süreç bize milliyetçi ve İslamofobik popülistlerin görüşlerini hayata geçirmek için hükümette olmalarına bile gerek olmadığını gösteriyor” dedi.
Almanya’da Türk bakanların toplantılarının iptali konusunda da açıklama yapan Verheugen, "Türkiye, demokratik bir süreç içinde gerçekleştirilmesi gereken büyük ve önemli bir anayasa değişikliği kararı ile karşı karşıya. Almanya, Hollanda ve diğer AB ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşlarının, bu demokratik süreçte yer almaları ve planlanan anayasa değişikliği konusunda lehte ve aleyhte olanların görüşlerini birinci elden dinleyip, bilgi alma hakkı bulunuyor. Bu nedenle yaşadığımız yasaklar ve engellemeler, kendi demokrat kültürümüze tezat oluşturuyor. Ancak ben, Türk siyasetçilerin Türkiye dışında yapacakları toplantılarda kurallara uymaları gerektiğini de düşünüyorum. Yabancı bir evde misafir durumunda bulunuyorsak, ev sahibi hakkında kötü konuşamayız, onu hiçe sayamayız” ifadelerini kullandı.