T24 - Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, orman vasfını yitirmiş araziler olarak bilinen 2B'lerin satışlarından sağlanacak gelirle, satılan arazilerin iki katı kadar orman yapılacağını söyledi.
Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bila'nın "Su sesiyle çalışan Bakan" başlığıyla yayımlanan (17 Mart 2012) söyleşisi şöyle:
Makam odasına girdiğinizde sanki odanın bir yerinden şırıl şırıl akan bir dere geçiyormuş gibi bir hisse kapılıyorsunuz.
Gözünüzün önünde küçük taşların, çakılların üzerinden hoplaya zıplaya akan berrak bir dere canlanıyor. Odanın her yerine dağılan su sesi, huzur veren bir müzik dinletisi gibi geliyor kulaklarınıza.
Etrafa bakınıyorsunuz, “nerede bu dere?” diye ama bir şey göremiyorsunuz.
Söyleşiye geçmeden önce dayanamayıp, “Sayın Eroğlu” dedim, “Bu su sesi çok güzel ama nereden geliyor anlayamadım?”
Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, gülerek kalktı ve birlikte su sesine doğru yürüdük.
Makam masasını ayıran duvarın arkasında bulduk su sesinin kaynağını. Devlet Su İşleri (DSİ), Bakan’a mermerden bir küçük süs havuzu hediye etmiş. Tam tepesinde bir mermer küre, su gücüyle dönüp duruyor. Küçük süs havuzu, gün boyu Bakan’a su sesi dinletiyor ki, hem huzurlu bir ortamda çalışsın hem de su işlerini unutmasın, diye...
Veysel Eroğlu, klasik bir siyasetçi gibi durmuyor. Bir bilim adamı, bir teknokrat havası var.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel gibi rakamları seviyor. Metreküple, debiyle, kilometreyle, kilovatsaatle, derinlikle, uzunlukla, bentlerle, setlerle, barajlarla, göletlerle konuşuyor.
Üniversitedeki görevini sorduğumda, “Ben de Sayın Demirel gibi su işlerinde uzmanlaşmış bir inşaat mühendisiyim aslında” diye yanıt veriyor.
“Peki” diyorum, “siyasete nasıl girdiniz?”
“Vallahi” diye başlıyor:
“Ben İstanbul Teknik Üniversitesi’nde kürsü başkanıydım. İstanbul’un su sorunuyla ilgileniyordum bir bilim adamı olarak. Tayyip Erdoğan Bey, 27 Mart 1994’te İstanbul Belediye Başkanı seçilir seçilmez beni aradı. Hiç beklemiyordum. ‘Biraz zaman geçsin ziyarete giderim’ diyordum ama O aynı gün arayıp beni davet etti. Gittim tabii çok kalabalıktı. Beni, ‘daha rahat görüşürüz’ diye Genel Sekreter’in odasına aldı ve içeri girer girmez de ‘Veysel Hoca’ dedi, ‘İSKİ’nin başına ne zaman geçiyorsun’. Şaşırdım.”
Ne yanıt verdiniz?
Üniversitede hocayım, kürsü başkanıyım. Elimde birçok proje var. Tabii geri çeviremedim. ‘Üniversiteden izin alıp bir yıllığına İSKİ’ye gelirim, sonra üniversiteye dönerim’ diye düşündüm.
Geliş o geliş mi?
Evet, 1 yıllığına diye geldim, 17 yıldır Sayın Başbakan’la çalışıyorum. Önce İSKİ, sonra DSİ Genel Müdürlüğü ve şimdi de Bakan olarak.
Dönmenize izin vermedi mi?
Hayır. Ben İstanbul’un su sorununu çözmeye söz vermiştim. Hatta bir tarih de verdim gazetecilere. Mart 1994’te görevi üstlenince, ‘1 Ocak 1995 itibarıyla su sorunu kalmayacak’ dedim. Ve gerçekten de o tarih geldiğinde artık İstanbul’da su sorunu, su kesintisi kalmamıştı.
İzin almaya hazırlanıyordum ki, Sayın Başbakan’ın isteğiyle kaldım İSKİ’de. İşimi bitirdiğimi düşündüğümde ise Tayyip Bey, Başbakan oldu. Başbakanlık görevini alır almaz da, bana, ‘Veysel Hoca şimdi de DSİ’nin başına geç lütfen’ dedi ve DSİ’ye geldim. Sonra, 2007 seçimlerinde milletvekilliği ve bakanlık göreviyle beraber çalışmaya devam ettik, ediyoruz. Tam 17 yıl oldu.
Veysel Hoca, su sesiyle yatıyor, su sesiyle kalkıyor desek yalan olmaz. Harita üzerinde barajların yerlerini gözü kapalı gösterirken tıpkı Demirel gibi heyecanlanıyor. Bütün barajları ve baraj inşaatlarını ezbere biliyor. GAP projesinin sulama kanalları dahil, bölgeyi il il, ova ova sayıyor. Su yollarını gösteriyor.
Genel Müdürlüğü’nü de yaptığı DSİ eliyle 9 yılda 16’sı büyük tam 206 baraj yapmış.
Bu süre içinde yapılan tesis sayısı toplum 1128’i buluyor. Bunların 24’ü gölet, 179’u sulama tesisi, 49’u içme suyu tesisi, 643’ü taşkın koruma tesisi, 27’si de ulaşım ve hizmet binaları.
En önemli amaçlarından biri enerjide dışa bağımlılığı azaltmak. Cari açığı oluşturan en büyük kalemin enerji ödemeleri olduğu düşünülürse hidro elektrik santralleri, bu açığın kapanmasında önemli bir role sahip olacak.
1128 tesise de 9 yılda 38.2 milyar lira harcanmış. Tesislerin milli ekonomiye katkıları 4.9 milyar lira, tesisler ortalama 7 yılda kendini amorti ediyor.
Söyleşimizde su işlerinden çıkıp orman işlerine giriyoruz. Orman denilince de akla önce kamuoyunda 2B olarak bilinen orman vasfını kaybetmiş arazilerin satışı konusu geliyor. Arazilerin satışını öngören yasa, TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu’nda kabul edildi.
Seçim kampanyaları dahil yıllardır Türkiye’nin gündemini işgal eden 2B arazilerinin satışını soruyorum Eroğlu’na. Şu bilgiyi veriyor:
“2B konusu yanlış biliniyor kamuoyunda. Sanki satılmaması gereken orman arazileri satılıyormuş gibi. Aslında değil, ormanla ilgisi kalmamış yerler. Yıllar önce yerleşilmiş, evler yapılmış, ağaçlar kesilmiş ortada orman falan kalmamış. Ayrıca anayasa da bu yerlerin satılmasını öngörüyor.
Artık orman niteliği kalmamış bu yerlerin satışı da o kadar kolay değildi. Ben göreve geldiğimde zaten Maliye başta olmak üzere ilgili arkadaşlara, ‘bu haliyle buraları satamazsınız’ dedim. Çünkü daha hazine adına kaydı bile yapılmamıştı. Onca orman kadastrosuyla buraların hazine adına tapuları alındı, yani hazineye kaydedildi. Şimdi satışa uygun hale geldi. Buralara yerleşik vatandaşlar hak sahibi olarak belirlendi. Şimdi bu vatandaşlarımıza satış yapılacak; fiilen ve hukuken işgal durumu ortadan kalkacak, legal hale gelecek.”
Bu satıştan ne kadar bir gelir beklediklerini ve bu kaynağı nereye harcayacaklarını sorduğumda da Eroğlu, şu yanıtı verdi:
“15-20 milyar lira civarında bir kaynak elde edeceğimizi tahmin ediyoruz. Bu para, belli başlı iki amaç için kullanılacak. Bir, 440 bin hektar civarındaki 2B arazilerinin yaklaşık 2 katı 800 bin hektarlık ağaçlandırma yapacağız, yani 2 kat büyük orman yapacağız. İkincisi, depreme karşı yürütülen kentsel dönüşüm projeleri için kullanacağız. Depreme dayanaklı yeni yapılandırma için kaynak ayıracağız.”