Cumhuriyet yazarı Ahmet Tan, Başbakan Binali Yıldırım'ın "Bir kuş dilini andıran bu çürümeye artık dur deme zamanı gelmiştir" ifadesiyle ilgili olarak "Çok Ünlü Şahıs’lara, bu sözcüklerin İngilizce ilk harfleriyle, malum VIP deniyor. VIP yerine ÇÜŞ benimsenirse, hem tarihimize ve Türkçemize saygı sunmuş, hem de Sayın Cumhurbaşkanımıza da bir selam çakmış oluruz" dedi. Tan, sözlerine "Çünkü bu nida hem yüzde 100 yerli hem de aynı oranda millidir" diye devam etti.
Ahmet Tan'ın "Lütfen çüş’elim..." başlığıyla yayımlanan (27 Ağustos 2017) yazısı şöyle:
Binali Bey, kendi çapında Türkçeye özen kampanyası açtı: “Dilini kaybeden hafızasını ve benliğini kaybeder!” Ve özellikle de “anlamsız kısaltmalara” isyan etti. Haklı. Zaten hemşehrim de olan Muhterem Başbakanımız ile aramızda sır olan gizli bir devlet muhabbeti de vardır. Ama asıl kendisine hayranlığım, dünya siyaset tarihinde misli görülmemiş bir fedakârlığın mümessili olmasındandır. Kendi ipini kendi çekip tarihteki son Türk devletinin son başbakanı unvanına tamah eden ilk ve son devlet büyüğümüzdür. Ama sabah akşam duam ve dileğim, merhametli halkımızın kendisine seçimlerde bu fırsatı vermeyeceğidir.
***
Binali Bey, haklı olarak “anlamsız kısaltmalara” takmış. “Bir kuş dilini andıran bu çürümeye artık dur deme zamanı gelmiştir” diyor. En son kendisiyle VIP’de karşılaştığımız için örneği oradan ben vereyim bari: Çok Ünlü Şahıs’lara, bu sözcüklerin İngilizce ilk harfleriyle, malum VIP deniyor. Ve kendisinin deyimi ile ortaya bir tür “kuş dili” çıkıyor. Oysa bizim kendi tarihimiz, kendi dilimiz ve yine onun deyimi ile “mücevher”gibi sözcüklerimiz var. ÇÜŞ de bunlardan biridir. VIP yerine ÇÜŞ benimsenirse, hem tarihimize ve Türkçemize saygı sunmuş, hem de Sayın Cumhurbaşkanımıza da bir selam çakmış oluruz. Çünkü bu nida hem yüzde 100 yerli hem de aynı oranda millidir.
***
Cumhuriyet gazetesi bilindiği üzere THY uçaklarına ve salonlarına sokulmuyor. Bu yüzden de ÇÜŞ erbabı, yönetici ve yazarlarımızın ne kadar uzun süredir hapiste yattığını bilemiyorlar. Dahası Cumhuriyet’teki haber ve yazılardan da haberdar olamıyor. Söz gelimi geçen hafta bu köşede yazdık. t24.com.tr gibi haber siteleri haber de yaptılar. Ama ÇÜŞ, bu uygulamaya “dur” demiyor. THY “Hero” markalı reçel, bal ve marmelat ikramına devam ediyor. Hero giyen, Hero yiyen ayrımı adalete sığmıyor. O da yetmiyor. Kızım büyüdüğü için hostes ablaları artık yolculuklarda kendisine oyuncak veya kalem gibi armağanlar vermiyorlar. Ama THY’nin çocuk yolculara “Hero” yazılı çanta dağıttığı biliniyor. İnanmayan internete girer bakar. Uçaklarda da ÇÜŞ salonlarında da deste deste yandaş gazeteler var ama Cumhuriyet yok.. Belki olsa, ÇÜŞ erbabı da sağduyulu, vicdanlı her vatandaş veya okurlarımız gibi, yazılarımızı, haberlerimizi, anonslarımızı okuyup candan, yürekten “Çüş” çekecekler. Akın Atalay, Murat Sabuncu ve Kadri Gürsel’in hayatından çalınan gün sayısının 301, Ahmet Şık’ın 240 ve Emre İper’in ise 143 olduğunu görüp onlar da o kadar kez “Çüş” diyecekler. Tıpkı daha önce de hayatlarından yüzlerce gün çalınan 7 arkadaşımız için de benzer bir “Çüş” miktarının “müktesep hak” sayılması gibi. Milyonlarca dudaktan dökülecek “Çüş” “Hayattan çalınmış zamana” isyanın en kestirme ifadesidir. Çünkü, her dilde ve dinde “vakit nakittir”. Vakit çalmak, nakit çalmakttır.
***
Yine de “ulemaya sormak”ta yarar var. Diyanet İşleri Başkanlığı makamı nedense üç haftadır boş. Herhalde müftü nikâhı için “start” bekleniyor. Binali Bey, bu yağcılık işi de bir tür yarış olduğu için “start” sözcüğünü mazur görür artık. Yeni Diyanet İşleri Başkanı siftahı “Müftü Başı” olarak bakalım hangi Çok Ünlü Kişi’nin gelini veya damadı ile yapacak?! Din İşleri Kurulu Başkanı Ekrem Keleş koltuğa vekâlet ediyormuş. Keleş’in uzmanlığı “Fetva vermek”. Verdiği yüzlerce fetva arasında “zamandan çalmanın”, “haksız yere hapse atmanın”, “kul hakkı ihlali sayılıp sayılmayacağı” konusu yer almıyor. İki olasılık var: 1- Yüzde 99’u olan Müslüman halkımız için nakit başka vakit başka. 2- Daha yüksek bir olasılık ise korku. Hapisten canını kurtardığına seviniyor.. “Devlet Kurumu” olan Diyanet’e soru sormak, “Ananı belleyen kadı, kimi kime şikâyet edeceksin” atasözüne maruz kalmak demek.