Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Bizi AB'ye almazlarsa almasınlar" diye seslendiği Avrupa Birliği (AB) için AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır farklı bir yaklaşım sergiledi. Bakan Bozkır, Türkiye'nin AB üyeliği için, "AB son derece büyük sıkıntılar içinde. İleriye gidebilmesi içinde Türkiye’den başka bir çaresi yoktur. İhtiyacı olan güçlü ekonomik piyasalar, çalışan, yetişmiş nüfus, güçlü askeri güç Türkiye’de. Böyle bir Türkiye’yi AB’nin reddetme lüksü yoktur. AB’nin ağaca değil ormana bakması lazım" dedi.
Bozkır, Gülen cemaatine yakınlığı ile bilinen medya organlarını da kapsayan 14 Aralık operasyonunun hemen ardından eleştiriler getiren AB'ye tepki gösterdi. "Türkiye yanlış bir şey yapmıyor" diyen Bakan Bozkır, "Yargı kararları neyse Türkiye onu uygulamıştır. Burada bence yanlışlık varsa, olay daha başladıktan 2 saat sonra benzer açıklamalar yapıp ortalığı velveleye veren AB’nin çeşitli birimleridir. Ben Türkiye’nin bir şey kaybettiği düşüncesinde değilim" açıklamalarında bulundu.
Milliyet gazetesinden Serpil Çevikcan'ın "AB İstemese de yönümüz Avrupa" adlı başlığıyla yayımlanan (20 Aralık 2014) Volkan Bozkır röportajının tam metni şöyle:
'Hahn'a biz yapsak Noel'i beklerdik dedim'
"Son dönemdeki AB atağımızla aramızda bir çalışma arkadaşlığı, dostluk oluştu. Hal böyleyken ben pazar günkü AB açıklamalarını, komisyondan yapılan açıklamaları son derece yadırgadım. Bu bir yargı operasyonu. Yürütmenin yargıya müdahale etmesi söz konusu değil. Bir iki saat sonra açıklamalar başladı. Biz genişleme müzakerelerinden sorumlu AB Komisyonu üyesi Johannes Hahn’la bir türlü görüşemedik. Ne zaman saat saptasak bir şey çıktı. Pazar akşamı saat 18.00’de konuştuk. Aradan neredeyse 48 saat geçmiş. ‘Burada kafalar çok karışık, senin ağzından duymak istedim’ dedi. Ben de ‘Keşke bu konuyu siz açıklamayı yapmadan önce konuşabilseydik. Yargı sürecine bizim müdahil olmamız söz konusu değil. Yargı sürecinin ne zaman başlayacağını hükümet bilemez’ dedim. Bana ‘Biz pazartesi, salı Türkiye’deydik. Nasıl pazar günü böyle bir operasyon başlattınız’ dedi. ‘Cevabı aslında bu sorunun içinde yatıyor. Biz eğer hükümet olarak, yargı üzerinde bir etkimiz olsaydı bunu herhalde bu pazar günü değil siz Noel tatilindeyken yapardık. Siz daha tatilden dönene kadar bu iş geçmiş olurdu. Ayrıca sizin bize danışmadan nereden aldığınızı bilmediğim bilgilerle böyle bir açıklama zinciri başlatmanız kurduğumuz bütün mekanizmalara ters düştü. Gönül isterdi ki benimle ya da Dışişleri Bakanı ile konuşun. Birisini yollayın. Veya iki gün bekleyin. Savcının ifadeye davetidir bu. Birçok kimse de kendileri geldiler sorgulamaya. Ama bir tanesi bunu bir şova dönüştürmek istediği için ‘Ben gelmem’ dedi. O zaman savcı kararını uygulamak mecburiyetindeydi. Polis gitti gazeteden aldı getirdi. Ama şu anda bu gazeteler, bu kanallar dahil hiçbir tanesi hiçbir kısıtlamaya tabi değildir. Biz ayrıca masumiyet karinesine riayet ediyoruz. Bir de gözaltı sürelerine uyulup uyulmadığına hükümet bakar. Onun dışında bekleyeceğiz. Hükümet, ne olup biteceğini savcının sunacağı iddianameden öğrenecek. Yoksa hükümetin bilgi talep etme hakkı da yok’ dedim. Bunları anlatınca, ‘İyi oldu konuştuğunuz’ dedi. Bunun üzerine ‘Keşke bu açıklamayı sonra yapsaydınız. Bunlardan bir kısmı serbest bırakıldı. Avrupa’da, dünyada olduğu gibi birçoğu serbest bırakılırsa bu açıklamalarınızın ne değeri kalacak? Keşke bunu yapmasaydınız” dedim. “Tamam” dedi. İngiliz bakanla da konuştum. AB büyükelçilerine de aynı gün ‘Gazeteleri görüyorsunuz, kulağınızla bütün televizyonları izliyorsunuz. Doğru bildirdiğiniz şeylerin doğru algılanmadığını takip etmek de sizin göreviniz. Bunlara müdahale etmeniz lazım’ dedim.
"Türkiye, AB ile ilişkilerinde hep kendi tarzında yürütmüştür ilişkilerini. Bundan sonra da böyle yapacaktır. Burada bir amir memur ilişkisi söz konusu olamaz. Karşılıklı saygı, ortak çıkarlara dayanan bir hedefe doğru birlikte ilerleme söz konusudur. Bu ilişkinin böyle yürümesi lazım. Bu eşitler arası bir ilişkidir. Öğretmen talebe, amir memur ilişkisi şeklinde olursa o zaman Türkiye’den tepkiler olur. Terbiye etmeye dönük yaklaşımlara gayet tabii ki tepkiler olacaktır."
"Sayın Cumhurbaşkanımızın tepkisini ben anlayışla karşılıyorum. Bugün söylediği eski söylediğinden farklı değil. Bu süreci yürütmek istiyoruz, çünkü karşılıklı çıkarlar var. Eğer Türkiye bu noktaya geldiyse hep AB’yi şaşırtarak geldi. Çok engeller konuldu. 8 fasıl askıya alındığında Türkiye bir karar verdi. Sayın Cumhurbaşkanımız o zaman başbakandı, o verdi bu kararı. “Biz bütün fasılları Ankara’da açtık” dedi. İki seneye kadar bütün fasılları açmış ve kapamış olacağız. Bu süreci devam ettiren Cumhurbaşkanımız. 10 senede Türkiye 2 bin yasa değiştirdi. Son 100 gün içinde yaptığımız işlemler 5 senede de yapılabilirdi. Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız bu sürecin mimarlarıdır. Biz bunları yaparken AB hem bir şey yapmıyor hem orayı tenkit edelim burayı tenkit edelim böyle bir temayül var."
"Bu ilişki karşılıklı çok büyük çıkarlara dayanıyor. Bunlar mevcutken hiç kimse AB ile bu ilişkiyi kesemez, gücü yetmez ve bunu tevessül edenlerin tüm girişimleri de akamete uğrar. Çünkü bugün AB son derece büyük sıkıntılar içinde. İleriye gidebilmesi içinde Türkiye’den başka bir çaresi yoktur. İhtiyacı olan güçlü ekonomik piyasalar, çalışan, yetişmiş nüfus, güçlü askeri güç Türkiye’de. Süper bir güç olacaksa askeri güç Türkiye’de vardır. Enerji yollarının güvenliği için çare Türkiye’dir. Böyle bir Türkiye’yi AB’nin reddetme lüksü yoktur. AB’nin ağaca değil ormana bakması lazım."
"Ekrem Dumanlı daha önce de konuşuyordu, serbest kalınca da konuşmaya başladı. Yargı süreci olması gerektiği gibi işlemiştir. Gözaltındayken gazetesi, hiçbir kısıtlama olmadan manşetten bütün yayınlarını yaptı. Basın özgürlüğü deyince şahısların neden bir takibata uğradığına bakmak lazım. Yazdığından dolayı mı, yaptığından dolayı mı? Bu ayrımı da yaptıktan sonra bir karar vermek lazım."
Türkiye için, AB nezdinde meydan boş bulunduğu için böyle bir algı yaratma imkânı ortaya çıktı. Ama bundan sonra artık bu meydan boş kalmayacaktır. Sayın Başbakanımız ocakta Brüksel’e gidecek. Sayın Cumhurbaşkanımız nisanda gidecek. Gezilerin ertelenmesi ya da iptali söz konusu değil. Tarihi konuşuyoruz. Başbakanımız ocak ortasından sonra gidecek. Cumhurbaşkanımız nisanda gidecek. Brüksel’de AP Genel Kurulu’na hitap edecek. Bu ilişkiler doğru düzeyine kavuşturulduktan sonra doğru bilgilendirme ciddi platformlarda sağlandıktan sonra bu algı operasyonları da eski gücünde olmayacaktır.
Ocakta bir ifade özgürlüğü paketi açıklayacağız. Ne AB ‘açıkla’ dedi, ne kimseden bir baskı var. Sayın Başbakanımız açıklayacak. Bir taraftan böyle yanlış algılar yüklenmeye çalışılan bir Türkiye, bir taraftan da aylardan beri hazırlanan bir ifade özgürlüğü paketi açıklamak isteyen bir Türkiye. Bir sürü sosyal ve siyasi nitelikli kanunlar çıkacak. Bunlar zaten bu yanlış algıları ortadan kaldıracak en güçlü unsurlar olacaktır.
Türkiye’nin kararlılığı 50 yıldır var. Böyle bir tablo varken bir olaya bakarak bununla ilgili karar veremeyiz. Türkiye yanlış bir şey yapmıyor. Yargı kararları neyse Türkiye onu uygulamıştır. Dolayısıyla utanacağı bir şey yoktur. Burada bence yanlışlık varsa, olay daha başladıktan 2 saat sonra benzer açıklamalar yapıp ortalığı velveleye veren AB’nin çeşitli birimleridir. Ve yanlışlığı ortaya koyarak yeni modaliteleri izah edeceğiz. Ben Türkiye’nin bir şey kaybettiği düşüncesinde değilim.
Bozkır, Eurobarometre araştırmasına göre, AB’ye desteğin yüzde 28’e düştüğü iddiası hakkında, “Bizde öyle bir rakam yok. Benim elimdeki rakam 10 senedir Türkiye’de AB’ye tamamen karşı olanlar yüzde 10’u hiç geçmedi. Elimizdeki rakama göre yüzde 55 destek var. Ama soruyu AB bizi alacak mı diye sorarsanız, o zaman düşüyor. Yanlış bir tespit değil. Burada yüzde 25’lere düşüyorsa bunu yadırgamamamız lazım. Bu da bizim kabahatimiz değil. Eurobarometre’nin kimlere sorarak yaptığını bilmiyorum. Arkasında acaba bir bit yeniği var mı?” yorumunda bulundu.
Volkan Bozkır, Rusya ile ilgili şunları söyledi: “Rusya, önem verdiğimiz komşumuz. Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri, AB ve dünyaya örnek olmalıdır. Rusya köşeye sıkıştırılacak ve yıpratılmaya çalışılacak bir ülke değildir. Bilakis. Putin’in Cumhurbaşkanımızı ‘sağlam adam’ görmesi güzel bir şeydir.
Bütün dünyanın sağlam adam görmesinde hiçbir sakınca yoktur. Çünkü Cumhurbaşkanımızın, karakterinde hiçbir değişiklik olmamış, her zaman açık sözlü olmuş, içinden geleni her zaman ifade etmiş, duruşuyla çizgisi hep belli olmuş bir insandır. Bir seçimde 20 milyon küsur oy verilen bir lider olmak kolay değildir. Onun için de AB açıklamalarına verdiği tepki de yeni bir şey değildir. Çünkü hakikaten beni de çok rahatsız eden bir süratte, bilmeden, tam olayı öğrenmeden yapılan açıklamalara tepki gösterilmesini ben yanlış bulmuyorum. Medvedev’e fıkra yanıtı
Medvedev; bir fıkra anlatarak Ukrayna’nın Türkiye’den sonra AB’ye üye olabileceğini, Türkiye’nin ise hiç olamayacağını söyledi. Bu konuda ne diyeceksiniz sorusu üzerine) Fıkralarla yürümeyecek kadar ciddi bir iş bu. Ukrayna’nın üye olmasıyla Türkiye’nin üye olması arasında çok fark var. Gerçekten Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra birçok ülke Sovyet rejiminden kurtulurken, bazıları devlet bile değildi. Devlet olmayan bir ülkeyi, Türkiye gibi her zaman devlet olmuş bir ülke ile mukayese etmeyi ben doğru bulmuyorum.”
Bozkır; Türkiye, yönünü AB’den Ortadoğu’ya çevirdi eleştirileri konusunda şunları söyledi: “Bu da bir algı yaratma teşebbüsü. Böyle bir şey olsaydı, neden bu yeni Türkiye vizyonunda AB’ye ve üyeliğine stratejik hedef olarak yer veren bu kadar güçlü ifadeler kullanan bir yaklaşım olsun? Böyle bir şey yok, hiç de olmadı zaten. Sayın Cumhurbaşkanımız bu işin her zaman başında olmuştur ve yönü hep oraya olmuştur. Türkiye, AB istese de istemese de oraya doğru bakacaktır.”
Bozkır, “Gazetecilerin hapse atılması, basın özgürlüğünün kısıtlandığı anlamına gelmeyebilir. Gazeteci kimliği olması hukuk sisteminde hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmasına neden olmaz. Bütün mesele yazdıklarından dolayı şayet bir takibata uğruyor mu uğramıyor mu? Ama herkesin de elini vicdanına koyması lazım. Türkiye’de 36 milyon kişi interneti kullanıyor, 11 milyon kişiTwitter’da mesaj atıyor, yüzlerce kanal var. Böyle bir ülkede ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğünün kısıtlandığından bahsedenleri hakikaten ben anlamakta güçlük çekiyorum. Algı oluşturulmaya çalışılıyor. Bu algıyla tabiatıyla mücadele edeceğiz” dedi.