WASHINGTON TIMES TÜRK EKONOMİSİNİ DEĞERLENDİRDİ WASHINGTON (A.A)

-WASHINGTON TIMES TÜRK EKONOMİSİNİ DEĞERLENDİRDİ WASHINGTON (A.A) - 25.01.2011 - Washington Times gazetesinde çıkan yazıda, ''Türkiye, Çin, Brezilya ve diğer yükselen piyasalar o kadar hızlı büyüdü ki, şimdi neredeyse küresel ekonominin yarısını oluşturuyorlar'' ifadesi kullanıldı.  ''Yükselen güçlerin gelecek vadeden ikinci katmanına Türkiye'nin de dahil olduğu'' belirtilen yazıda, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın ''Sağlam finansal durumunun Türkiye'yi, fırsatlar arayışı içindeki yatırımcılar ve iş çevreleri için giderek daha fazla çekici hale getirdiği'' yönündeki değerlendirmesine yer verildi.  Gazetede Patrice Hill imzasıyla yayımlanan yazıda, Türkiye'nin kendini bölgesine kabul ettiren, hızlı yükseliş sergileyen ülkelerden biri olduğu ve 10 yıldır sağlam ve büyük ölçüde kesintisiz büyüme gösterdiği belirtildi. Bu durumun ABD'nin uzun süredir müttefiki olan Türkiye'ye, dünya meselelerine etki etme ve Avrupa ile Asya'nın birleşim noktasındaki stratejik bir bölgede iddialı güç olma imkanı tanıdığı ifade edildi.  Yazıda, ''Türkiye'nin laik-Müslüman liderlerinin, Osmanlı döneminin askeri üstünlüğü olmasa da ekonomik üstünlüğünü yeniden elde etme arzusunu gizlemediği belirtilerek, büyüyen ekonomik gücün Türkiye'ye, ''kendi ekonomik çıkarlarını, NATO'daki geleneksel rolünün önüne koyan daha bağımsız ve İslami eğilimli dış politika platformu sağladığı'' öne sürüldü. Gazetedeki yazıda, Türkiye'nin özellikle Orta Doğu'yu, ''girişimcileri için yeni pazar'' olarak gördüğü, ticaret ve etki evrenini genişletme çabaları çerçevesinde, Afrika'dan Güney Amerika ve Çin'e kadar atılımlar yaptığı kaydedildi.  ''Batı dünyasında bazılarının Türkiye'nin Avrupa ve ABD ile Soğuk Savaş döneminden kalma bağlarına sırtını döndüğü ve Arap ülkelerine yaklaşarak Filistin meselesinde İsrail'e karşı tavır aldığı endişesi taşımasına rağmen'', Türk yetkililerin, sadece diplomatik evrenlerini genişletme ve tamamlama çabası içinde olduklarını vurguladıkları ifade edilen yazıda, 2003 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD'nin Irak'ı işgaline karşı çıkmasının, Türkiye'nin dış politikadaki yeni bağımsız duruşunun belki de somut örneğini oluşturduğu belirtildi. Yazıda, ancak Türkiye'nin daha sonra, Irak'taki Amerikan askerlerine gıda ve diğer ihtiyaçların sağlanmasında büyük tedarikçi olarak, ABD ile dayanışmasını ve kendi girişimci tarafını gösterdiğine dikkat çekildi. -''ÇOK KUTUPLU DÜNYA OLACAK''- Hükümetin, siyasi özgürlük ve istikrarı artırdığı ifade edilen yazıda, bunun, hızla artan nüfusla birlikte Türkiye'ye, G-20 üyeliğini getiren ''mükemmel'' ekonomik performansını geliştirme imkanını sunduğu belirtildi. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın sözlerine de yer verilen yazıda, Babacan'ın, Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve 2008 küresel krizini, Batı'nın gelişmekte olan dünya üzerindeki kontrolünü zayıflatan ve dünya genelinde rekabet halindeki güç merkezlerinin ortaya çıkmasını hızlandıran merkezi önemde olaylar olarak gördüğü kaydedildi. Yazıda, Babacan'ın, Türkiye'yi ziyaret eden Amerikalı gazeteciler ve akademisyenlerle bir araya gelişinde, Türkiye'nin canlı ekonomik performansını, ağır borçlar ve bütçe açıklarıyla mücadele eden ABD'deki durgun ekonomiyle karşılaştırarak, ''Dünyada çok güçlü bir sisteme doğru yol alıyoruz. Soğuk Savaş sona erdi. Bir dönem tek bir süper güç vardı, ancak son krizden sonra, çok kutuplu bir dünya olacak. Tüm dünya Doğu'ya kayıyor'' dediği belirtildi. Babacan'ın, ABD'nin ''yıllardır biriken, çok büyük sorunları nedeniyle çok hızlı canlanmasının beklenmemesi gerektiği'' yorumunda bulunduğu kaydedilen yazıda, Babacan'ın, Türkiye'deki bütçe açığının nasıl bütçe fazlasına dönüştürdüklerine dair çalışmalarından bahsettiği kaydedildi. Babacan, ''borç canavarını'' öldürmenin, Türkiye'deki vatandaşlar ile iş dünyasına harcama ve büyüme güveni sağladığını söyledi.   -''TÜRKİYE'NİN SAĞLAM FİNANSAL DURUMU YATIRIMCILAR İÇİN ÇEKİCİ''- Babacan'ın, G-20 bünyesinde ABD liderlerini kapalı kapılar ardında, ekonomiyi canlandırmak için yeni borçlar yapmamaya karşı uyardığı kaydedilen yazıda, Ali Babacan'ın, ABD'de artan borçlara dair ihtiyatlılığın, Amerikan dolarında kaygı uyandırdığı ve dünyanın rezerv para birimi olma rolünü lekelediğine dikkati çekerek, ABD Merkez Bankasının gelecek aylarda ABD Hazine Bakanlığının borçlarının büyük kısmını satın almak için para basma planlarını eleştirdiği ifade edildi. Yazıda, Babacan'ın sözlerinin, yükselen piyasalardaki liderlerin, ekonomileri geçmişte kendi borç sorunlarıyla başa çıkmada sağladıkları başarılardan güç kazanırken, Batı'nın borç sorunlarıyla boğuşmasından nasıl cesaret aldığını gösterdiği yorumu yapıldı. Babacan'ın, Türkiye'nin sağlam finansal durumunun, birçok Avrupa ülkesini geride bıraktığını ve ülkeyi, fırsatlar arayışı içindeki yatırımcılar ve şirketler için giderek daha çekici hale getirdiğini belirttiği kaydedilen yazıda, ekonomik krizin, Türkiye'nin AB'deki ana ticaret ortaklarıyla ticaretine geçici olarak zarar vermiş olsa da, Türk ekonomisinde temel bir zarara yol açmadığı ifade edildi. -''TÜRKİYE ÇİN'E BENZER EKONOMİK İKLİME SAHİP''-  Bunun yanı sıra yazıda, ''Anadolu Kaplanları'' gibi ekonomik başarıların, Türkiye'nin uzun süredir yürüttüğü AB'ye tam üyelik girişimini sürdürmesini gerektirip gerektirmediği konusunda ikinci kez düşünmeye ittiği belirtilirken, Babacan ve diğer Türk yetkililerin, Avrupa ile ekonomik birliği hala tamamlamak isteğinde ısrar ettiği, ancak Türkiye'nin Avrupa'daki statüsü ne olursa olsun, ülkenin iyi performansının devam etmesini beklediklerini söyledikleri kaydedildi. Türk yetkililerin, ülkenin demokratik yönetim ve serbest piyasa sistemini güçlendirirken, bağımsız yargı, basın özgürlüğü ve insan haklarının garantiye alınmasını gerektiren bir dizi reform yoluyla AB üyeliği çabasını devam ettirmekten fayda sağladıklarını ifade ettikleri belirtilen yazıda, Babacan'ın, ''AB'nin üyesi olup olmayacağımızı bilmiyorum, ancak bu hedeflere kendi demokratik reformlarımız için ulaşmamız bizim için önemli'' sözlerine yer verildi.  Yazıda, Türkiye'nin şimdi Çin'inkine benzer bir ekonomik iklime sahip olduğu ve iki ülkenin de on milyarlarca dolar yabancı yatırım çeken ekonomilerinde enflasyonu savuşturma meseleleriyle uğraştığı belirtildi. -''NEREDEYSE KÜRESEL EKONOMİNİN YARISINI OLUŞTURUYORLAR''- ABD, Avrupa ve Japonya'daki yavaş büyümeden hayal kırıklığına uğrayan dünya genelindeki yatırımcıların, çift haneli büyüme oranlarından yararlanmak için Türkiye ve diğer yükselen piyasalara akın ettiği belirtilen yazıda, ''Türkiye, Çin, Brezilya ve diğer yükselen piyasalar o kadar hızlı büyüdü ki, şimdi neredeyse küresel ekonominin yarısını oluşturuyorlar'' ifadesi kullanıldı.  Çin'in geçen yıl Japonya'yı geçerek, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline geldiği hatırlatılan yazıda, yükselen güçlerin gelecek vadeden ikinci katmanına, Kolombiya, Endonezya, Vietnam, Mısır ve Güney Afrika gibi ülkelerle birlikte Türkiye'nin de dahil olduğu belirtildi. Yazıda, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasındaki hisse senetlerinin üçte ikisinden fazlasının yabancı yatırımcıların elinde olmasının ise yatırımlarda yaşanan patlamanın kötü tarafı olduğu bildirildi.  Babacan'ın ise, bu durumu Türkiye'nin serbest piyasalarına küresel güvenin işareti olarak değerlendirdiği, ancak yabancı paranın, yabancıların piyasalardan girdikleri gibi hızlı çıkmaları halinde kötü şekilde sonuçlanabilecek ''yatırım balonunu'' körüklemesi ihtimalini gündeme getirdiğini not ettiği belirtildi. Dünyanın geri kalanından gelen ''para selinin'' Türk iş adamları, vatandaşları ve Hükümete övünç malzemesi olduğu kaydedilen yazıya göre, Türk İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) Genel Sekreter Yardımcısı Kerem Aydın, Türkiye'nin yılda yüzde 6 ya da daha fazla büyüme kaydetmesinin, ülkeyi, AB'ye üyelik girişiminin başarılı olması halinde 10 yıl içinde Almanya'dan sonra Avrupa'daki ikinci büyük ekonomi haline getirebileceğini söyledi.  Türkiye'nin 75 milyonluk nüfusunun, AB'nin bazı kesimlerinde Türkiye'nin üyeliğine karşı çekincelere yol açtığına dikkati çeken Aydın, Avrupa piyasalarının durgunluk yaşadığını, Türk iş çevrelerinin doğu ve güneydeki ülkelerde büyüme için daha fazla fırsatlar gördüğünü belirtti.  -''TÜRK GİRİŞİMCİLİĞİ İPEK YOLU'NA DAYANIYOR''- Türkiye'nin, Rusya ve Brezilya gibi doğal kaynaklara sahip olmadığı, ana ekonomik gücünün, ''İpek Yolu zamanından gelen girişimcilik geleneğine'' dayandığı belirtilen yazıda, Gaziantep'ten de bahsedildi.  Yazıda, ''Irak sınırına çok uzak mesafede yer almayan hareketli ve varlıklı bir kent'' olarak nitelenen Gaziantep'in, ticaretin yaklaşık yüzde 40'ının Irak'taki Amerikan güçleriyle yapıldığından övündüğü kaydedildi. Yazıya göre, Gaziantep Belediye Başkanı Asım Güzelbey, ABD'nin Irak'taki askeri varlığını azaltmasıyla iş kaybı yaşanacağından endişe duymadığını belirterek, ''(Irak'ın kendi ekonomisini kurması sırasında) Irak'ta daha fazla inşaat faaliyeti olacak ve Gaziantep'te ortaklar arayacaklar. Bu da bizim ekonomimizi de etkileyecek'' dedi. Carnegie Endowment for International Peace adlı düşünce kuruluşunun uzmanı Sinan Ülgen'in görüşlerine yer verilen yazıda, Ülgen, ''Türkiye'nin son 10 yıldaki olağanüstü ekonomik performansının, dünyadaki görünümünü dönüşüme uğrattığı ve daha iddialı dış politikalara itici güç olduğu'' yorumunda bulundu.  Türkiye'nin geçmişte mesafeli ya da düşmanca ilişkiler içinde olduğu komşularıyla ''sıfır sorun'' politikasından bahseden Ülgen, ''Şimdi Türk dış politikasının hedeflerinden biri, Türk ihracatçıların yeni ihracat pazarları edinmelerini ve ülkenin daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekmesini sağlamak'' dedi. -''WİKİLEAKS BELGELERİNDE...''- Yazıda, Türkiye'nin, Avrupa ve Asya'nın kesişim noktasındaki etkisi ve ekonomik hakimiyetini yeniden ateşleme umutlarının, birkaç hafta önce yayımlanan Wikileaks belgelerinde de tahlil edildiği belirtilerek, ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey'in yazdığı geçen yıla ait gizli bir belgenin, sağlam ekonomik büyümenin, Suriye gibi Orta Doğu ülkelerine açılmada ve Türkiye'yi bölgede daha önemli bir oyuncu haline getirmede sağlanan ''Türk başarısının sırlarından'' biri olarak nitelendiği kaydedildi. Jeffrey'nin, ABD'nin, İran'ın nükleer programıyla ilgili sorunun çözümü için Brezilya ile birlikte yaptığı girişim de dahil olmak üzere, diplomatik girişimlerinde ''tek bir başarı notunun'' bile olmamasına rağmen Türkiye'nin daha bağımsız olmasını beklemesi gerektiğini ifade ettiği belirtilen yazıda, eski Amerikan büyükelçisinin, ''Türkiye'nin 'Rolls-Royce' hırslara, ancak 'Land Rover' kaynaklara sahip olduğunu ve bölgede Rusya, Mısır, Suudi Arabistan, AB ve diğer bölgesel güçlerle etki yarışına girmek zorunda kalacağını söylediği'' belirtildi.