Barış ve Demokrasi Partisi Washington temsilciliği tarafından düzenlenen 'Yeni Ortadoğu'da Kürtlerin Rolü' başlıklı konferans Washington'daki Ulusal Basın Merkezi'nde yapıldı.
Suriye'nin kuzeyinde Kürtler’in yaşadığı Rojava'daki PYD hareketinin lideri Salih Müslim, tam gün süren konferansın ilk paneline Skype ile bağlanırken, BDP'nin Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve BDP Van Milletvekili Nazmi Gür de bizzat katıldı.
Demirtaş, konferansla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: ''Konferans Amerika'da yapılan en kapsamlı organizasyon olması vesilesiyle önemli, ayrıca birinci ağızdan bizzat Kürt sorununun muhataplarınca anlatılması ve ilgililerce dinlenmesi mühimdi. Konferansın önemli bir adım olduğunu düşünüyorum.''
BBC Türkçe'den İlhan Tanır'ın haberine göre, Salih Müslim ise video konferans ile yaptığı konuşmada özellikle ABD hükümetine seslenerek, “demokrasi için yaptığı mücadeleye daha çok 'politik ve diplomatik desteğin verilmesini'' ve ''Ortadoğu'da rol modeli olarak görülmeleri' gerektiğini” vurguladı.
Kuzey Suriye ve çevresinde birçok yabancı aşırılık yanlısı unsur ve El Kaide militanları ile çatıştıklarını anlatan Müslim, birkaç hafta önce bir oğlunu bu çatışmalarda kaybetmişti.
BDP'nin tarihinde ilk kez düzenlediği Washington'daki bu toplantıda Taraf yazarı ve Economist dergisinin Türkiye muhabiri Amberin Zaman da bir sunum yaptı.
Zaman, ABD hükümetinin ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Türkiye'nin politikasına uyarak, PYD lideri Salih Müslim'in ABD'ye gelmesine izin vermemesini eleştirdi. Son aylarda Suriyeli Kürtlerin yaşadığı bölgelerde, çok zaman geçirdiğini anlatan Zaman, burada tepki duyulan konulardan birinin Türkiye'den Suriye'nin kuzeyindeki aşırılık yanlılarına yapılan yardımlar olduğunu vurguladı.
Zaman ayrıca PYD'nin bölgedeki en örgütlü grup olduğunu, Batı değerlerini paylaştığını, bu grubun ABD tarafından dost olarak algılanmamasının anlamsız olduğunu savundu.
Konferansa katılan bir başka gazeteci Cengiz Çandar da konuşmasında ağırlıklı olarak Türkiye'deki Çözüm Süreci ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Çandar, ''Kürtlerin zamanı geldi ve Kürt konusu da Washington'a tartışmaya başlanıldı'' diyerek konuşmasına başladı.
Barış sürecinin kim tarafından başlatılırsa başlatılsın gelecek vaat ettiğini söyleyen Çandar sürecin birçok eksiği olduğunu da savundu.
Çandar’a göre hedefi, mekanizmaları, takvimi, gözlemcisi veya hakemi, ve üzerinde anlaşılmış bir metni olmayan bir süreç bu.
Cengiz Çandar sürecin, “adeta tek kişilik gösteri olarak başbakan Erdoğan tarafından idare edildiğini ve yine Erdoğan'ın merhametine ve iki dudağından çıkan sözlere bağlı” olduğunu kaydetti.
Sürecin, hakemi olmadığı için atılan veya atılamayan adımların doğrulanamadığına da değinen Çandar'a göre, bu durum taraflar arasında anlaşmazlıklara yol açıyor.
Çandar, sürecin sonundaki ''hedef, Kürt halkının kendi kendini yönetme hakkının tanınması veya kabul edilmesi. Bu hak teslim edilmeden, hiçbir sürecin sonuçlanması mümkün değil'' dedi.
Cengiz Çandar, Suriye'nin kuzeyindeki Kürtlerle ilgili gelişmelerin, Türkiye'deki süreci yakından ilgilendirdiğini, söyledi ve ''Türkiye, temelde, ne Suriyeli Kürtlerin ne de Türkiye'deki Kürtlerin kendi kendini yönetme hakkını hazmedebilmiş değil.'' dedi.
Günün son panelinde de BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, ABD'nin eski Türkiye Büyükelçisi James Jeffrey ve Kongre eski üyelerinden Lincoln Davis birer konuşma yaptı.
Demirtaş, Kürtler’in tarihi bir dönemeçten geçtiğini, bir statü kazanmaya çalıştığını ve bu esnada bölgede yaşanmış birçok olaydan dersler çıkardığını ifade etti.
Demirtaş, ''İnşa süreci'' olarak adlandığı bu dönemde, Kürtler’in ''herhangi bir coğrafyada, federal bir yapı içinde var olmaları ya da bağımsızlık elde etmeleri durumunda asla Kürtler dışındaki etnik ve dinsel özelliklere sahip insanların dışlanmayacağını'' söyledi.
Demirtaş, Erdoğan'ın, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın tecridine son vererek, bazı adımlar atabileceğini belirtti.
Demirtaş ayrıca, son bir yıllık müzakere sürecinde, Erdoğan'ın, Kürtlerden, sadece kendileriyle konuştukları için mutlu olmalarını beklediğini söyledi ve ''AKP Hükümetinin köklü bir değişime hazır olmadığını gördüklerini,'' ve hükümetin hem dış, hem de iç politikada tekçi bir yaklaşımı benimsediğini ifade etti.