Ya bir de en başından okutulsaydı

Ya bir de en başından okutulsaydı

T24 - LYS'den 506 puan alarak Türkiye 328'inciliğine oturan Şükran Kondur, kendi çabasıyla eğitimini sürdürdü ve 36 yaşında da üniversiteli oldu.

Hürriyet gazetesi yazarı Nuran Çakmakçı'nın "Ya bir de en başından okutulsaydı" başlığıyla yayımlanan (1 Ağustos 2010) yazısı şöyle:

 

Ya bir de en başından okutulsaydı

Adana’nın Büyükçıldırım Köyü’nde yedi çocuklu bir ailenin kızı olarak doğdu. İmkanı yoktu ama Şükran Kondur rüyalarında bile gördüğü okul hayalinden hiç vazgeçmedi. 25 yaşına geldiğinde kendi çabasıyla yeniden eğitimine başladı, dışarıdan ilköğretim ve liseyi tamamladı ardından da üniversite sınavlarına girdi. Sonuç bir başarı öyküsü: 506 puan alarak Türkiye 328’inciliği!

Şükran Kondur, Adana’nın Büyükçıldırım Köyü’nde yedi çocuklu bir ailenin dört kızından biri olarak dünyaya geldiğinde köyün diğer kızları gibi onun da görevleri belliydi. Evin işlerinde anneye yardım edilecek, hayvanlara bakılacak, mahsuller yerleştirilip, toplanacaktı. Çiftçilik yapan baba Bekir Kondur, zamanı geldiğinde çocuklarının okula kayıtlarını yaptırdı ancak ilkokul bitince kızları okuldan aldı, erkekleri şehirdeki ortaokula gönderdi. Ortanca kız Şükran çok istemesine, yalvarmasına rağmen babasının bu kararını değiştiremedi. Köyün geleneği buydu.

Sabahları erken saatlerde kovasını aldığı gibi ineklerin başına gitti, tavukları besledi, sebze ekti, 2-3 dönümlük tarlalarından elde edilen mısırların depolanmasında kolları sıvadı. Ama akşam olup da kafasını yastığa koyduğunda hayallerinde hep okul vardı.

Babası ve annesi artık yaşlandığında köy hayatı karı-kocaya iyice zor gelmeye başladı. Neslihan ve Şükran dışındaki tüm çocukları evlenmişti. Bir gecede tüm eşyalarını topladıkları gibi Adana merkeze taşındılar. Artık hayat daha kolaydı. Kızları yemekleri yapıyor, ihtiyaçlarını gideriyor, onlar da ömürlerinin kalan zamanını biraz olsun rahat bir ortamda geçiriyorlardı.

Şehirde soluğu açıköğretimde aldılar

Neslihan ve Şükran içinse şehre taşınmak yıllarca hayalini kurdukları okula kavuşmak anlamına geliyordu. Şükran 25, Neslihan ise 28 yaşındaydı. Hiçbir şey için geç değildi ama ilk kez şehir yüzü gören iki genç kız için her şey zordu. Cesaretlerini topladılar. İlk adım ehliyet... Sonraki yıl Açık İlköğretim Bürosu...

Kayıtlarını yaptılar ama babalarından bunu bir süre sakladılar. Sınav zamanı gelip çattığında durumu ona anlatmak zorunda kaldılar. Babalarından gelen ilk tepki şaşırtıcı olmadı: “Bu yaştan sonra okuyup da ne olacaksınız? Zamanında okuyanlar iş bulamıyor. Ne yaparsanız yapın, artık karışmıyorum!”

İki kız babalarının bu pek de sert olmayan tepkisinden cesaret alıp ilköğretim diploması için kolları sıvadı. Gün içinde ev işlerini yapıp, akşam saatlerinde anne ve babaları uyuduktan sonra ders çalışıyorlardı. Üç yılda ilköğretim diplomaları ellerindeydi. Hedeflerinde bu kez lise vardı. Bu kez ev işlerini daha erken saatlerde bitirip tüm öğleden sonrayı ders çalışmaya ayırdılar.

Neslihan sayısal, Şükran sözel alanı seçti. Evdeki işleri aksatmamak için hafta sonlarının tamamını ev işlerine ayırıyorlardı. Uyanıklık da yapıyorlardı, çok vakit alsın diye kolay yemekler pişiriyorlardı. Lise son sınıfa geldiklerinde iki kardeş de ÖSYM bürolarından aldıkları kılavuzla sınava başvurdu. Şükran 36, Neslihan ise 39 yaşındaydı. YGS sonuçları geldiğinde Neslihan umduğunu bulamadı. Ama Şükran mutluydu. Geçen hafta sonuçlar açıklandığında sonuç onun için de tam bir sürpriz oldu. Çünkü Şükran, sınava giren 500 bini aşkın adayı geride bırakıp LYS’de TS-1 alanında 506 puan alarak Türkiye 328’incisi oldu.

Kafaya koydum senarist olup ödüller alacağım

İlkokul sonrası erkek kardeşleriniz okula gidip, siz gönderilmeyince neler hissetiniz?

- Benden önce üç ablam, akrabalarımın kızları da okula gönderilmemişti. Tepki gösteremedim. Ama, benden sonra abimin kızları okula gönderilince büyük acı hissettim.

İlkokuldan mezun olduktan 17 yıl sonra Açıkilköğretim’e başvurdunuz. Bu sürede hiç vazgeçmek istemediniz mi?

- Köyde yaşamak bana hep acı verdi. Dualarımda hep “Allah’ım beni burada yaratmışsın ama keşke beni bunu kabullenmiş olarak yaratsaydın” diyordum. Hele de okuyamayacağımı anladığımda çok üzüldüm. Sonra hayat şartları değişti. Şehir merkezine gelince içimde ümit oluştu. Okul fırsatını yakaladığımda hiç düşünmeden bu maceraya atıldım.

Sınava hazırlanırken bir gününüz nasıl geçiyordu?

- Babam 80, annem 75 yaşında. Gün boyu ev işlerini yapıp kalan zamanlarda ders çalıştım. Dershaneye gidince ev işlerinde aksamalar oldu. Çünkü, ablamla ben zamanımızın neredeyse büyük kısmını derslere veriyorduk. Hafta sonlarını temizliğe ayırdık. Böylece ailemi de ihmal etmemiş oldum. Ama arkadaşlarımdan ayrı kaldım, onlarla gezmeye gitmedim.

Şu anda neler hissediyorsunuz?

- Çok mutluyum. Geriye dönüp baktığımda ne kadar uzun yol kat ettiğimi görüyorum. İki kişilik bir hayat yaşamışım gibi hissediyorum. Büyük tecrübe geçirmişim gibi geliyor. Artık, geride bıraktığım acımı da düşünmek, yaşamak, konuşmak istemiyorum.

Üniversite için İstanbul’u düşünüyorsunuz. Ailenizi nasıl ikna ettiniz?

- İstanbul’da bir akrabamız var. Uzun süredir orada yaşıyor. Bana sahip çıktılar. Ailem de kabullendi.

Nasıl böyle bir başarı elde ettiniz?

- Ben her dersi önemseyerek çalıştım. Kendime baskı yapmadım. 8-9 saat test de çözmedim. Her konuyu, her dersi öğrenmeyi çok istediğim için başardım.

Hedefiniz nedir?

- Bahçeşehir Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü’nü düşünüyorum. Burayı bitirdikten sonra senarist olmayı düşünüyorum. Artık şartlar ne gerektirirse onu yapacağım. Bir başarıya ulaştığımda hemen başka başarının hayalini kuruyorum. Ödüller alacağım. Sinema ve televizyonculuk alanında ödül almayı kafama koydum.