Yakın dostları, Tarık Akan'ı yazdı: İspanya'da gemileri yakan Tarık Bin Ziyad gibi, bir 'Tarık'ımız oldu bizim de

Yakın dostları, Tarık Akan'ı yazdı: İspanya'da gemileri yakan Tarık Bin Ziyad gibi, bir 'Tarık'ımız oldu bizim de

Yeşilçam'ın unutulmaz 'Jön'lerinden Tarık Akan'ın  yakın dostu Nebil Özgentürk ünlü oyuncunun vefatıyla ilgili "İlmek ilmek örülmüş bir hayatı, dünya sinema tarihine geçecek mesleki dönüşümün ipuçlarını ve bükülmemiş bir eli görecekler... Sevgiler sana Türkiye’nin aktörü... Saygılar sana Türkiye sevdalısı.." dedi. Akan'ın bir diğer yakın arkadaşı Zülfü Livaneli de  "Kuzey Afrika’dan İspanya’ya geçerken gemileri yakan Tarık Bin Ziyad gibi, bir “Tarık”ımız oldu bizim de" ifadesini kullandı.

Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan Nebil Özgentürk ve Zülfü Livaneli'nin yazıları şöyle:

Nebil Özgentürk'ün yazısı:

Bugün uğurluyoruz Tarık Akan’ı.. “Bizim Sinemalarımız”ın en güzel gülümseyen aktörünü güllerle, şiirlerle, şarkılarla ve yüreklerimizden fışkıran iyi sözlerle ve tabii ki gözyaşıyla uğurluyoruz... Tarık Ağabey’in yiğit, onurlu ve emektar geçmişine yakışacak anlarla... Gönlünden geçenlerle... Muhsin Ertuğrul Salonu’ndaki bugünkü törende; Fazıl Say, piyanosunun başına geçecek, başta bestecisi Zülfü Livaneli, Tarık Akan’ın dostları da “Yiğidim Aslanım”ı yorumlayacak, Özel Taş İlkokulu’nun çocukları Tarık Amcaları için sahneye çıkacak... Nâzım Korosu, İstanbul Çello Grubu vs. Ve tabii ki “binbir renkten, filmi”nden etkilenen, dik duruşuna saygı duyan ülkenin dört bir yanından milyonlarca seveni de (eminim ki) en samimisinden sevgi göndererek selam duracak “salon filmlerinin yakışıklı prensi”ne... “Memleketten insan portrelerini-manzaraları”nı en görkeminden sinemaya aksettiren büyük aktöre...

Tarık Akan, Türkiye’nin aktörüydü evet...

80’li yılların başında İzmir sokaklarında rehberlik etmişliğim vardır Tarık Ağabey’e... Şahidiyim... Alsancak’ta yolunu sıklıkla kesen kızlı- erkekli, genç-yaşlı insanların “şöhretten öte” saygıya ve yeteneğe gözleri parlayarak koştuklarını hiç unutmadım..

(Ali Özgentürk’ün Nâzım’a adadığı “Su da Yanar” filmi çekiliyordu İzmir’de, başroldeki Tarık Ağabey’in sahnesinin olmadığı bir günde, Kordon’da geziye çıkmıştık birkaç saatliğine. İmza-foto değil sinemadaki dönüşüme dair ayaküstü sorular soruluyordu Akan’a) O saygı sevgi ki aslında “Ferit’ten, Murat’tan, Köylü Seyid Ali ve İşçi Nurettin yaratan bir aktör”eydi... Ve o saygı, hem Ferit’e, hem de Seyid Ali’yeydi... O günler Yol da çekilmişti, Sürü de, Maden de... Ve 12 Eylül hiç de uzak geçmiş bir zamanda kalmamıştı.. O gün de bugün de hep şunu düşünmüşümdür: Geçmiş sinema macerasını küçümsemeden değişen bir aktördü Tarık Akan. Solan Bir Yaprak Gibi’deki Ferit’i de seviyordu, Sürü’deki Şivan da gönlünden çıkmıyordu...

Ve kanımca dün, bugün, basılısı, görüntülüsü, dijitali ve sosyali, tüm medyada Tarık Akan etrafında muhteşem bir sevgi halesi oluşmuşsa bir nedeni de bu değişimi ince, zarif bir biçimde yapabilmiş olmasındandır.

80’ler, 90’lar ve 2000’ler değişime değişim katarak geçti... Hep memleket meselesi aradı önüne uzatılan her senaryoda ve hep memleket meselesine daldı ülkenin her döneminde... Barış Davası’nda, Sansür yürüyüşlerinde, Gezi’de, Gazi anmalarında, Nâzım’a selam toplantılarında, Nâzım Vakfı’nın her kararında, cezaevi mağdurları için Silivri önlerinde...

Tarık Ağabey’i son görüşüm geçen hafta başında bir hastane odasındadır. Hayat arkadaşı Acun, oğlu Barış ve kızları, bir de Nâzım Vakfı yönetimindeki can arkadaşları (Rutkay Aziz, Arif Keskiner, Günay Çapan ve Kıymet Coşkun) kaç zamandır üzerine titremişler, yoğun ilgiyle adım adım takip etmişlerdi hastalık seyrini. Evet, yorgun görünüyordu elbette Tarık Ağabey ama o yüzündeki ifadeyi de unutmam mümkün değil... Sağlam duran, korkmayan, yaşama sarılan... Ki Bakırköy’den, mahalleden bin yıllık arkadaşları vardı odada, yarı şaka yarı ciddi seslendi onlara... “Ne bakıyorsunuz ölecekmişim gibi yahu... Toparlayın kendinizi.. Ya da birkaç söz edin... Susarak beni sinirlendirmeyin...” Sonra, bilindiği gibi her şey...

Kaybettik Tarık Ağabey’i...

Kazandırdıkları o kadar çoktu ki oysa... Bilin ki seyir defteri tek tek açılıp okunduğunda çok şey bulunacak o el emeğiyle yazılmış satırlarda... İlmek ilmek örülmüş bir hayatı, dünya sinema tarihine geçecek mesleki dönüşümün ipuçlarını ve bükülmemiş bir eli görecekler... Sevgiler sana Türkiye’nin aktörü... Saygılar sana Türkiye sevdalısı...

NOT: Tarık Ağabey’le yıllar önce ‘Bir Yudum İnsan’ belgeselinde uzun bir hayat yolculuğu yapmıştık. Yaşamının tüm kırılma noktalarını, coşkularını saatlerce anlatmıştı. ‘Bir Yudum İnsan - Tarık Akan’ın hayatını anlattığımız bu belgesel bu akşam 22.00’de CNN Türk ekranında yayımlanacak. ‘Usta’nın anısına...

Zülfü Livaneli'nin yazısı:

Kuzey Afrika’dan İspanya’ya geçerken gemileri yakan Tarık Bin Ziyad gibi, bir “Tarık”ımız oldu bizim de... Şöhreti, parayı, korumalarla çevrili, her yere araba konvoyuyla giden, adım attığı yerde yüzlerce flaş birden patlayan bir star hayatını elinin tersiyle itip, başına bir kask giyerek maden ocaklarına inen, Pervari’deki kan davalarında acı çeken, “namusu kirlenmiş” karısını aşkla omuzunda taşıyıp karlı Anadolu ovalarında donmasını izleyen bir büyük sanatçıya dönüştü.

Kolayı değil, zoru seçti. Nâzım’ların, Yaşar Kemal’lerin, Orhan Kemal’lerin, Yılmaz Güney’lerin çileli, dikenli yoluna girdi. Tarık’ı bana Vasıf Öngören tanıtmıştı. Yeşilçam’da ününün doruğundaydı o sırada ama tam da başka ve hakiki bir sanat yoluna girmek üzereydi.

Maden filminin müziğini yaparken tanıştık Tarık’la, dost olduk, kardeş olduk. Sonra Sürü’de ve Yol’da birlikte çalıştık. Yaşar Abisinin “uzun oğlan” diye sevdiği, halkın bağrına bastığı, devrimci, dürüst, alçakgönüllü bir yürek atmıyor artık. Ama hep söylediğim gibi bazıları toprağa gömülür, bazıları halkın kalbine.

Tarık artık sonsuza kadar bu halkın, emekçinin kalbindedir. Tarık Akan’ın dersler çıkarılması gereken hayatını belki de en iyi Robert Frost anlatmıştı. İç geçirerek anlatacağım bunu ben, nice çağlar sonra bir yerde: bir ormanda yol ikiye ayrıldı, ve ben – ben gittim daha az geçilmişinden, ve bütün farkı yaratan bu oldu işte.

İyi ki de öyle yaptın be Tarık! İyi ki de gelip geçici şöhret, para, popülerlik tuzaklarını aşıp bu halkın Yunus’lardan, Hacı Bektaş’lardan, Nâzım’lardan bu yana akan ulu, aydınlık ırmağında yıkandın. Bırak sıkıyönetimleri, iktidarları, linç kampanyalarını ölüm karşısında bile dimdik durdun.

Helal olsun sana kalıbının adamı arkadaşım, helal olsun sana.