Akdoğan, Gülen'e ziyaret konusunda Davutoğlu'nu değil, Gül'ü doğruladı!

Akdoğan, Gülen'e ziyaret konusunda Davutoğlu'nu değil, Gül'ü doğruladı!

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül arasında tartışmaya yol açan Pensilvanya krizine ilişkin olarak, "Neticede Sayın Davutoğlu bu görüşmeyi yapabilir. Görüşmenin kişisel, özel bir görüşmeden ziyade Sayın Başbakan’ın da (Erdoğan) bilgisi dahilinde olduğu anlaşılıyor. Amacı olan bir görüşme. Nasıl Esed’le gidip bir görüşme yapıyorsa, ‘işler kötüye gitmesin ve doğru olan yapılsın’ diye bir uyarı görüşmesi denebilir" dedi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” sözleriyle “çözüm süreci bitti mi?” sorusu gündeme gelirken, HDP İmralı heyetiyle görüşmeleri yapan Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, “Süreç çözümle biter” ifadesini kullandı.

Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan’a konuşan Akdoğan, “HDP’nin son 5-6 yıldır şikayet ettiği hangi konu varsa arkasında paralel yapı vardır. Çözüm sürecinin düşmanı bu yapıyla böyle bir ilişki kurmalarını samimiyetsizlik, ilkesizlik olarak görüyorum. İleride bunun faturasını ödeyecekler” diye konuştu.

HDP’ye yönelik eleştirilerini sürdüren Yalçın Akdoğan, “Biri çıkıyor benim için ‘az konuşsun’ diyor, biri çıkıyor ‘konuşmasın’ diyor. Siz Cumhurbaşkanı’nı yerden yere vuracaksınız, Başbakan’a her türlü terbiyesizliği yapacaksınız, sonra ‘konuşmasın, sussun’ diyeceksiniz” ifadelerini kullandı.

Serpil Çevikcan’ın Milliyet gazetesinin bugünkü (8 Mayıs 2015) nüshasında yayımlanan, “HDP’liler ileride faturasını ödeyecek” başlıklı yazısı şöyle:

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, çözüm sürecine baş koyduklarını, HDP’nin paralel yapı ile sıkı fıkı ilişkisinin faturasını mutlaka ödeyeceğini söyledi. Ardoğan “Süreç çözümle biter” dedi. Akdoğan, “HDP barajın altında kalırsa süper olur” sözünü, “Kendisi de bu konularda az konuşursa süper olur. 7 Haziran akşamı neyin süper olduğunu görecekler” diye eleştiren HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’a, “Bir kere o zorla çenesini kapattıkları insanlarla bizi karıştırmasınlar. Geçmişte dut yemiş bülbül gibiydiler. Siz Cumhurbaşkanı’nı yerden yere vuracaksınız, Başbakan’a her türlü terbiyesizliği yapacaksınız, biz sizi kibar bir şekilde eleştireceğiz, sonra siz ‘konuşmasın, yok bilmem ne yapsın’ diyeceksiniz” yanıtını verdi.

Akdoğan, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında polemiğe yol açan Pensilvanya ziyareti konusunda, “Ben içe dönük polemikleri doğru bulmuyorum. Bu kimler arasında olursa olsun. İçe dönük polemik, bizim kitlemizi rahatsız eder ve bundan kaçınmak gerekir. Çünkü bizim bütün bu olaylarla başedebilmemiz, saldırılarla, sıkıntılarla mücadele edebilmemiz hep iç bütünlüğümüzü korumamızla mümkün oldu” dedi. 

Akdoğan, muhalefetin, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın miting yaparak Ak Parti’ye oy istediği yolundaki eleştirilerine karşı da, “Sayın Cumhurbaşkanı, Ak Parti’ye oy istemiyor. Türkiye’nin geleceği ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı bir şey söylemeyecek mi? Muhalefet habire Cumhurbaşkanı’na saldırıyor. Cumhurbaşkanı kendisini savunmayacak mı? O zaman gitsinler başkasını eleştirsinler. Her gün onu hedef tahtası yaparsan, her gün ona bir şey dersen o da kendisini savunur. Bu siyasete müdahale değil. Rahat bırakın Cumhurbaşkanı’nı, o da kendini savunmak zorunda kalmasın” diye konuştu. Akdoğan’ın değerlendirmeleri şöyle:

 

‘HDP bunlarla flört ediyor’

 

İlginç olan HDP’nin şu anda paralel yapı ile çok sıkı fıkı olması. Bu büyük bir tezat oluşturuyor. Çözüm sürecinin düşmanıdır bu yapı. Sabote etmek için elinden geleni yapmıştır. HDP’nin son 5-6 yıldır şikayet ettiği hangi konu varsa arkasında paralel yapı vardır. Çözüm sürecinin düşmanı olan ve her türlü kötülüğü yapan paralel yapı ile böyle bir ilişki kurmalarını çok büyük bir samimiyetsizlik, ilkesizlik olarak görüyorum. İleride faturasını ödeyecekler. Bu kara bir lekedir onlar için. Bakın bunu unutmayın. Geçmişten bu yana çözüm sürecine karşı olan ittifaklar, bloklar, yapılar oldu. Ama Öcalan’ın son dönemlerde en çok vurguladığı yapı bu paralel yapıdır. Ve şu anda HDP bunlarla flört yapıyor.

Biri çıkıyor “az konuşsun” diyor, biri çıkıyor “konuşmasın” diyor. Biri çıkıyor “çenesini tutsun” diyor. Bir kere o zorla susturdukları, çenesini kapattıkları insanlarla bizi karıştırmasınlar. Geçmişte dut yemiş bülbül gibiydiler. Bugün Türkiye’de herkes her şeyi konuşabiliyorsa bu Ak Parti’nin gerçekleştirdiği reformlar sayesinde. Onun için “o konuşmasın, bu konuşmasın” diye afta tafra yapacaklarına çıksınlar ne diyorlarsa onu desinler. Bizim konuşup konuşmayacağımıza onlar karar vermeyecek. Biz, çözüm sürecinin elbette içindeyiz, aktörüyüz. Bu HDP’ye sempati duymamızı gerektirmiyor. HDP, barajı geçsin diye çaba göstermemizi hiç gerektirmiyor. Biz bunlarla siyasi rakibiz. Ve ben çözüm süreci için de onların barajı geçmesinin doğru olmadığını düşünüyorum. Yani hem elinde silah olacak hem de bir taraftan demokrasi havarisi geçineceksin. Silah aşağı gider, siyaset yukarı gider. Sen ikisini birden yukarı çıkarmaya çalışıyorsun. Bu tehlikeli bir durumdur. Siz Cumhurbaşkanı’nı yerden yere vuracaksınız, Başbakan’a her türlü terbiyesizliği yapacaksınız, sonra biz sizi kibar bir şekilde eleştireceğiz, sonra siz “konuşmasın, sussun, yok bilmem ne yapsın” diyeceksiniz. Karıştırmasınlar, kendi kitlelerini susturabilirler ama bizi susturamazlar.

 

‘BİZ BU YOLA BAŞ KOYDUK’

Şu anda yoğunlaşma seçimle ilgili. Ama çözüm sürecinde ara verilmiş bir şey yok. Seçimden sonra süreç normal yolunda devam eder. Biz bu yola baş koyduk. Bundan netice alacağız. HDP istese de istemese de.

HDP’lilerden ve Kandil’den gelen “Yolun sonuna gelindi” gibi yaklaşımlar çok yanlış. Buna sen mi karar vereceksin? Biz bu süreci başlattığımızda hiçbiriniz yoktunuz. HDP de yoktu Meclis’te. Sürecin sonuna gelinmesi de çözüme ulaşılmasıyla olacak. Kandil’in yaptığı, “hükümet şunu, bunu yapmadı. Biz de kongre toplamıyoruz” gibi açıklamalar da çok yanlış. Yani ne olacaktı bu süreçte? Nisan, mayısta sen kongreni toplayana kadar Türkiye’de ne değişecekti? Bir anayasa yapılacaksa buna millet karar verecek. Ve bu seçimden sonraki bir süreçtir. PKK bir şey istiyor da biz onu yapmak zorundayız diye bir şey yok. Bunu siyaset kurumu tartışır, atılacak adımlara millet karar verir. “Benim elimde silah var, sen benim istediklerimi zorla yap” diye bir ilişki biçimi yok. Böyle bir şeyi de biz kabul etmeyiz. Biz, PKK’nın amaçlarını gerçekleştirme memuru değiliz. Halk ve özgürlüklerin geliştirilmesi bağlamında millet neyi kabul ederse siyaset kurumu da gerekli adımları atar. Bu bir tehdit ilişkisi değil.

 

‘DEMİRTAŞ SÜRECE KARŞI BİR PROJE’

Selahattin Demirtaş bir projedir. Ak Parti’ye karşı çok farklı kesimlerin ittifaklarıyla oluşan; yerel seçimde, Cumhurbaşkanlığı’nda, sokak olaylarında her yolu deneyen bu cephe, şu anda onu taşeron olarak kullanıyor. Ve yeni enstrümanları bu. Bu yüzden bir proje. (Sadece Tayyip Erdoğan ve Ak Parti’ye karşı bir proje mi? Yoksa aynı zamanda İmralı’ya dönük Öcalan’a karşı bir proje olarak mı algılıyorsunuz? sorusu üzerine) Vesayetçi, çözüm sürecine de karşı olan anlayışın şu anda kullandığı bir proje. Tayyip Erdoğan ve Ak Parti’yi bir şekilde devirebilmek için kullanılan bir proje. Ama ikincisi bence daha önemli. Bu cephenin temel yaklaşımı olduğu için çözüm sürecine ve o yapının kendi içine dönük de bir proje olarak algılıyorum.

 

‘Metal yorgunluğu olan ayıklanır’

 

Ak Parti’nin bugün hâlâ güçlü bir şekilde iktidar olabilmesi, inşallah bu seçimden de o şekilde çıkacak olması alternatifsizlikten dolayı değil. “Diğerleri kötü, mecburen Ak Parti’ye oy veriyoruz” diye oy vermiyor insanlar. “Bunları Ak Parti yapar” diye oy veriyor. Ak Parti’yle ilişki zoraki bir ilişki değil, güven ilişkisidir. Türkiye’de her sorun çözüldü mü? Çözülmedi. Herkes krallar gibi yaşamıyor ama düne kadar çok iyi mesafe alındı. Ve bu tabana da yayılmaya başladı. Ben bundan dolayı bir metal yorgunluğu olduğunu düşünmüyorum. Metal yorgunluğu olan kişiler varsa bunlar da zaten zaman içinde ayıklanıyor. Şu anda yüzde 45-50 bandında gözüküyor Ak Parti. Bu bir düşüş değil. En son seçimde kaç aldığımızı hatırlayın. O civarlardayız.(Seçimden sonra Ak Parti’de bir genel başkan dolayısıyla başbakan değişikliği olabilir mi? sorusu üzerine) Niye olsun, bizim öyle bir sorunumuz yok ki.

 

‘Cumhurbaşkanını rahat bırakın’

 

Sayın Cumhurbaşkanı Ak Parti’ye oy istemiyor ki. “Güven ve istikrarın sürmesi için, yeni anayasanın yapılması için güçlü bir Meclis tablosu, güçlü bir iktidar gerekiyor. Bunu hangi partiye verirseniz verin böyle olsun. Türkiye’nin geleceği bundan geçiyor” diyor. Türkiye’nin geleceği ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı bir şey söylemeyecek mi? Elbette söyleyecek. İki; muhalefet habire Cumhurbaşkanı’yla polemik yapıyor, saldırıyor. Cumhurbaşkanı kendisini savunmayacak mı? O zaman gitsinler başkasını eleştirsinler. Cumhurbaşkanlığı hedef tahtası değil ki. Her gün onu hedef tahtası yaparsan o da kendisini savunur. Bu siyasete müdahale değil. Sen ona müdahale ediyorsun. Müdahale etmeyin, rahat bırakın Cumhurbaşkanı’nı, o da kendini savunmak zorunda kalmasın. Cumhurbaşkanı’nı halk seçti. O da dedi ki; “Ben hep halkın içinde, meydanlarda olacağım. Farklı bir Cumhurbaşkanı olacağım.” Şimdi gidiyor, açılışlar yapıyor. Bu programları yapması kendi takdiridir. Yaptığı şey miting değil, açılışlar yapıyor. Bu etkinlikleri yapıyor, seçim olmasa da yapacaktı, bundan sonra da yapacak.

 

Davutoğlu Gülen görüşmesi

 

Neticede Sayın Davutoğlu bu görüşmeyi yapabilir. Görüşmenin kişisel, özel bir görüşmeden ziyade Sayın Başbakan’ın da (Erdoğan) bilgisi dahilinde olduğu anlaşılıyor. Amacı olan bir görüşme. Nasıl Esed’le gidip bir görüşme yapıyorsa, ‘işler kötüye gitmesin ve doğru olan yapılsın’ diye bir uyarı görüşmesi denebilir. Benzer görüşme orayla da yapılmış olabilir. Veya daha önceki süreçte birçok insan görüşmüş olabilir, bu ilişkiler farklı bir zemindeyken. Bunların bağlamını da birbirine karıştırmamak lazım. İnsanlar birbiriyle görüşür. Mesela ben şimdi HDP’lilerle, CHP’lilerle görüşüyorum. Her görüştüğünüz kişiyi çok sevmeniz, dost olmanız da gerekmiyor.

 

Partimizin değerleri

 

“Yanlış bir gidişat var” diye bir uyarı mahiyetinde olduğu anlaşılıyor. Onun ötesinde ben içe dönük polemikleri doğru bulmuyorum. Bu kimler arasında olursa olsun. İster Bülent Arınç’la Melih Gökçek arasında olsun, ister diğer isimler arasında. Çünkü bunlar bu partinin değerleridir. Melih Bey de Bülent Bey de Abdullah Bey de bu partiyi parti yapan kişilerdir aynı zamanda. Bunlar üzerinde bir içe dönük polemik, bizim kitlemizi rahatsız eder ve bundan kaçınmak gerekir. Çünkü bizim bütün bu olaylarla başedebilmemiz, saldırılarla, sıkıntılarla mücadele edebilmemiz hep iç bütünlüğümüzü korumamızla mümkün oldu. Ak Parti’nin iki büyük gücü vardır. Biri milletin desteğini alması diğeri de iç bütünlüğünü koruması. İçeriye dönük hiçbir şeyde başarılı olamadılar. Ak Parti bu saldırıları atlattı. Bu yüzden bu tür polemik konuları üzerinde konuşmayı bile doğru bulmam. (Abdullah Gül’e ilişkin negatif propaganda yapıldığı yorumları konusunda) Hayır. Abdullah Bey’e kimse negatif propaganda yapamaz. Abdullah Bey’i herkes sever. Biz böyle bir şeyi de yaptırmayız.