AKP Ankara Milletvekili ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, çözüm sürecine ilişkin olarak “Esas olan, ortalama bir Türk’ün ve ortalama bir Kürt’ün tatmini ve memnuniyetidir. Aşırı politize olan, etnik milliyetçiliğin uç noktalarında gezinen bir Türk veya Kürt’ün memnuniyeti elbette aynı anda sağlanamaz ve çözüm de uç görüşlerden geçmez” dedi.
Yalçın Akdoğan’ın Star gazetesinde “Kandil, Öcalan’ın imajıyla oynar mı” başlığıyla yayımlanan (26 Şubat 2013) yazısı şöyle:
Çözüm sürecinde farklı adımlar ve aşamalardan bahsediliyor. Medyanın genel vurgusu ‘eylemsizlik kararı’ üzerinde yoğunlaşıyor. Geçen hafta Habertürk’teki röportajımda vurguladığım gibi, bu süreçte anlamlı adım eylemsizlik kararı değil, örgüt unsurlarının sınır ötesine çekilmesi kararıdır. Süreç için ‘milat’, bu aşamanın geçilmesi olacaktır. Nitekim Başbakan Erdoğan BAE dönüşü uçaktaki söyleyişinde Türkiye’deki teröristlerin diğer ülkelere çekilmesini sürecin fiilen başlayacağı anlamına geleceğini vurguladı.
Örgütün kış üstlenmesine geçtiği ve İmralı ile görüşmelerin başladığı andan itibaren zaten fiili olarak bir eylemsizlik veya “düşük profil eylemlilik” hali var.
Örgütün farklı parçalarının Öcalan’ın mesajına nasıl tepki vereceği ve nasıl bir pozisyon alacağı PKK’nın irade beyanı olarak algılanacaktır.
Geçmiş dönemlerde gördüğümüz gibi Kandil veya ilişkili parçalar Öcalan’ın çağrılarına açıktan tepki vermek veya karşı çıkmak gibi bir tavır sergileyemiyorlar. Bunun yerine onu dolaylı olarak boşa düşürecek veya türlü gerekçelerle farklı şekilde konumlandıracak bir tutum takınıyorlar.
Bu süreçte örgütün şahin kanadı acaba yaşanacak gelişmeleri ne derece benimseyebilecek? Sürece karşıtlık veya sürecin muhtevasına yönelik hazımsızlık, Öcalan karşıtlığına dönüşebilir mi?Bu karşıtlık 30 yıldır mitolojik bir figür haline getirdikleri Öcalan’a yönelik daha negatif bir imaj üretmelerine sebep olabilir mi?
Örgüte müzahir yayın organlarında bakıldığında “Öcalan’ın ve örgütün yapacaklarının sınırı var, her şey onlardan beklenmemeli” vurgusu giderek yerini “Öcalan başka ne diyebilir ki, o şartlarda daha ileri şeyler söyleyemez” anlayışına bırakıyor. Bu anlayış, içinde Öcalan’ın devletin kontrolünde olduğu, cezaevinde asıl düşüncesini yansıtamadığı, mecburen daha ılımlı konuşmak zorunda kaldığı gibi bir tevili barındırıyor. Öcalan’ın iradesinin etki ve kontrol altında kaldığı kabulü ise bu iradeyi kısmen anlamsızlaştıran veya Kandil’in daha farklı bir pozisyon üretmesini meşrulaştıran bir anlayışa kapı açıyor.
***
Öcalan’ın ortaya koyacağı çerçevenin kitlede memnuniyetsizlik üreteceği düşüncesi, Öcalan’ın konumunu ve etkisini tezyif eden, zayıflatan bir çıkışa dönüşür mü? Bunu zaman içinde göreceğiz.
Süreç boyunca örgütün sadece yeni saldırılarda bulunması bir sabotaj anlamına gelmez, aynı zamanda Öcalan’ın iradesini anlamsızlaştıracak çıkışlar yapmaları da büyük bir sabotaj anlamına gelir.
C. Çandar dünkü yazısında BDP heyetinin İmralı ziyaretinin ve sonrasındaki ‘tarihi süreç’ vurgusunun Diyarbakır’da büyük bir heyecan uyandırmadığını söylüyor, Öcalan’ın söylediklerine yönelik halkta bir kandırmaca algısının ortaya çıkma ihtimaline değiniyor.
Bu sürecin muhtevası, süreçteki aşamaların başarıyla aşılması halinde bir noktaya ulaşacaktır. Ancak bu çerçevenin aşırı uçların memnuniyetsizliğine sebep olması da mümkündür.
Esas olan, ortalama bir Türk’ün ve ortalama bir Kürt’ün tatmini ve memnuniyetidir. Aşırı politize olan, etnik milliyetçiliğin uç noktalarında gezinen bir Türk veya Kürt’ün memnuniyeti elbette aynı anda sağlanamaz ve çözüm de uç görüşlerden geçmez. Ortalama bir Türk ve Kürt’ü memnun eden ama aşırı uçları rahatsız eden bir formülün hayata geçmesi sürece yönelik bir kısım eleştirilerin ortaya çıkmasına elbette sebep olabilir.
Algıları yönetme açısından daha büyük bir sorumluluk üstlenen ve risk alan hükümettir. Çünkü AK Parti, sadece kendisine oy vermeyen kitlenin hassasiyetlerini dikkate almak durumunda değil, aynı zamanda AK Parti içindeki farklı kesimlerin algılarını da yönetmek durumunda. Kendi küçük ve türdeş kitlesine mesaj vermekle, daha heterojen ve büyük bir kitleye mesaj vermek aynı değildir.
Çözüme ulaşmak tabii ki riski almayı, belli kesimlerin memnuniyetsizliğine rağmen en geniş toplumsal desteği arkasına alabilecek bir muhtevayı hayata geçirmeyi gerektiriyor.
Başından bu yana sürece soğuk bakan ve bunun bir kandırmaca olduğunu vurgulayanların Öcalan’ın mesajlarını da bu kandırmacanın bir parçası gibi görmesi şaşırtıcı değildir. PKK muhibbi olan bazı yazarlar zaten PKK’nın oyuna gelmemesi gerektiğine, PKK hedeflerini tamamen hayata geçirmeyecek bir çözümü kabul edilmemesi gerektiğine vurgu yapıyorlar, “Aman ha, anayasa konusunda uzlaşmayın, Başkanlığı kabul etmeyin, özerklikten başka projeyi sineye çekmeyin” gibi söylemlerle feveran ediyorlar.
Kandil’in sürece yönelik ayak diremesi, kendi ürettikleri Öcalan mitolojisini sarsmaya, daha negatif bir imaj üretmeye sebep olabilir. Süreci boşa çıkarmaya ve değersizleştirmeye çalışanlar paralel olarak böyle bir etki üretebilirler.
Biraz erken de olsa bu uyarıyı not düşelim.