Yalçın Akdoğan: Ne ver kurtul'cuyum, ne vur kurtul'cuyum

Yalçın Akdoğan: Ne ver kurtul'cuyum, ne vur kurtul'cuyum

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başdanışmanı Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan, kendisini 'şahin' olmakla itham edenlere "Ben ne 'ver kurtul'cuyum, ne 'vur kurtul'cuyum" dedi. 
Akdoğan Yeni Şafak gazetesinden Murat Aksoy'un dokunulmazlıklardan, Kürt açılımında atılan yeni adımlara kadar bir çok sorusuna yanıt verdi. İşte röportajdan bazı başlıklar;
 
Açlık grevlerinin bitmesi ile yakaladığımız iyimser hava dokunulmazlıkların gündeme gelmesi ile yok mu oldu?
Dokunulmazlık konusunda AK Parti iktidarının 11 yıldır sergilediği bir duruş söz konusu. Bugün gelinen noktada BDP'nin, tahammül sınırının aşılmasına sebep olacak eylemlere yöneldiğini, demokratik siyaseti anlamsızlaştırmaya yönelik bazı adımlar atmaya başladığını görüyoruz. 
Hükümet açısından süreç, bu tür sıkıntılı girişimlere rağmen devam ediyor.
 
Bunun bölgede toplumsal bir tepki oluşturacağı söyleniyor...
Bir çok BDP'li milletvekilinin eylem ve söylemleri de bölgede tepki oluşturuyor. Doktor döven, terörist kucaklayan milletvekili tepki çekmiyor mu? Tepki çekiyor ki, BDP Genel Başkanı bunun doğru olmadığını söylüyor veya Kandil'i eleştiren söylemlerde bulunuyor. BDP'lilerin her hareketinin bölgenin hissiyatını yansıttığı ve sineye çekilmesi gerektiği kabulü çok yanlış… Bugün toplumsal tepki diyenler, yarın Öcalan çıkıp bunları eleştirirse ne diyecekler?
 
Nasıl bir eleştiri?
Biliyorsunuz, Öcalan sık sık BDP'lileri eleştiriyor, hatta ağır sözler sarf ediyor, siyaseti beceremediklerini vurguluyor. Yarın çıkıp, kucaklaşma olayını veya dokunulmazlık meselesi olan milletvekillerini de eleştirirse, bugün toplumsal tepki diyen kesimler bir anda susar mı, susmaz mı? Açlık grevlerinde kimse toplumun ne dediğine bakmadı… AK Parti elbette bütün toplum kesimlerinin ne dediğini, ne düşündüğünü nazara alır. Bu tartışmalar da zaten bunun tezahürü…
 
Muhafazakâr Kürtler AK Parti'den kopuyor mu, nedir anketlerde bölgedeki durum?
Bu tamamen örgütün propagandası… BDP, etnik milliyetçiliğin yetersiz kaldığı durumlarda dini istismara yönelmeye başladı. Bu çerçevede üretilen tezvirattan biri de budur ve tamamen yalandır. Nitekim anketlerde bu yönde bir bulgu sözkonusu değil… PKK, Marksist-Leninist, ateist ve kafa tasçı bir örgüt. Bunun dindar Kürtler üzerinde sempati uyandırması mümkün değildir. 
 
Grup kararı söz konusu olabilir mi?
Bu tür konularda Anayasa gereği grup kararı alınamıyor. Ancak parti içinde yapılan istişarelerde milletvekillerinin birbirine yakın fikirlere sahip olduğu görülüyor.
 
PKK sempatizanı kitlede ve medyada size yönelik 'şahin' suçlaması var, çözüme engel olduğunuz, ırkçı bir zihniyete sahip olduğunuz gibi eleştiriler…
Doğrusu, ben Türk'üm ama hiç Türkçü olmadım. İki şeyin sorgulanmasından ve istihzayla karşılanmasından rahatsız olurum. Birincisi inancım, ikincisi demokratlığım. 
Son 10 yılda Kürt meselesinde atılan demokratik adımları savunmaktan da hiç çekinmedik. Bugün de çözüm süreci için canla başla çalışıyoruz. Ancak mesele PKK'yı eleştirmekse, bunu da gerekli görüyorum. Kürtlerin hakları için mücadele etmeye ne kadar inanıyorsam, PKK'nın hastalıklı zihniyetine karşı mücadelenin gerekliliğine de o kadar inanıyorum. Ben ne 'ver kurtul'cuyum, ne 'vur kurtul'cuyum… Demokrasiyi ne kadar önemsiyorsam, eline silah alan adamla mücadeleyi de o kadar kaçınılmaz buluyorum.
 
Yani...
Yani ben Kürt meselesinde 'sev ve yaşat' diyorum. Hayata kastedenlere karşı ise sempatiyle bakamıyorum. Bizim gayemiz herkes için demokratik hakların en üst düzeyde tesis edildiği adil bir ortam oluşturmaktır. PKK'nın siyasi ütopyasına çanak tutacak değiliz… Kürt meselesinde bugüne kadar atılan demokratik adımların büyük kısmını bu iktidar atmıştır, büyük riskler almıştır ve hâlâ cesur ve kararlı bir şekilde çözüm sürecini devam ettirmektedir.
 
BDP ile kapılar tamamen kapandı mı?
Niçin kapansın? Özellikle son kucaklaşma hadisesine katılmayan, yani toplumu ajite eden eylemlere bulaşmayan kişilerle temas her zaman sözkonusu olabilir. Nitekim birçok konuda ilgili bakanlarımızla diyalog kurabiliyorlar. BDP içinde de çözüm konusunda farklı bir süreç yaşanabileceğine inanan sağduyu sahibi milletvekilleri vardır. 
 
Kürt sorununda yeni bir açılım konuşuluyor. Neler oluyor bu konuda?
Hükümet, meseleyi PKK'ya veya BDP'ye endekslemiş değil. Kendi yol haritasını, eylem planını açıkladı, doğru bildiği yolda yürüyor. Kongrede açıkladığı reformları bir bir hayata geçiriyor. Hatta bu adımların atılmasını farklı yönden eleştirenler de çıkabiliyor. 
 
Buna Öcalan da dahil mi?
İmralı da, geçmişten bu yana devletin ihtiyaç görmesi halinde kullandığı bir enstrümandır. Devletin ilgili kurumları lüzumu halinde ve geçmişten dersler çıkararak gerekli tüm enstrümanları kullanabilir.
 
Öcalan hakkında sert bir yazı yazdınız. Ama Öcalan hem BDP hem de Kandil'den daha rasyonel...
Öcalan'ın hapiste olmasına rağmen BDP ve Kandil'den daha gerçekçi davranması elbette mümkündür. Çünkü herkes popülizm yaparak güç devşirmeye çalışıyor, ama onun kendisini otorite olarak gördüğünden böyle bir şeye ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Geçmişten bu yana süreci en sıcak şekilde yaşadığından gelinen noktayı diğerlerinden daha iyi analiz edebilir. Ama böyle olup olmadığını tabii ki bilmiyoruz. Oslo sürecinde bir yandan terörü koz olarak kullandığı ve kendi elini güçlendirmek için yangına körükle gittiği durumlar oldu. Hem diyalog-hem terör bağlamı netice vermediği gibi, Devrimci Halk Savaşı safsatası da netice vermedi… Bundan dolayı daha farklı bir noktaya gelmiş olabilir mi? Bunu zaman içinde göreceğiz.
 
Öcalan'ın açlık grevlerini bitiren müdahalesinden sonra eylemsizlik için devreye girebilir mi?
Ben bu tür eylemlerin zamanın ruhuna ters olduğunu ve sürece zarar vereceğinden Öcalan tarafından da hoş karşılanmayacağını söylemiş, hatta 'Öcalan'a rağmen Öcalancılık' diye bir yazı yazmıştım. Öcalan hala örgüt ve taban üzerinde çok etkilidir, ama Kandil'de farklı eğilim içinde olanlar, farklı yöntemleri öne çıkaranlar veya farklı odakların taşeronluğuna soyunanlar var. Bunların nasıl bir tutum takınacağını bilmiyoruz. Ama şunu söylememiz mümkün: Artık eylemsizlik türü çıkışlar tek başına bir anlam ifade etmez. Sayın Başbakanımız'ın dediği gibi asıl olan 'silahların susması' değil, 'silahların bırakılması'dır. PKK'nın sınır dışına çekilmesi ve silah bırakması bir anlam ifade eder. Böyle bir süreç gelişir mi, bunun psikolojisi ne olur, bu yönde bir çağrı karşılık bulur mu bilemiyoruz…