Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, "Yapılan hukuksuzlukları Sayın Başbakan elbette bilemez, haberi olmaz. Çünkü Başbakan'ın kendisi dinleniyor" dedi.
"Biz adalet arıyoruz, adaletten hakkaniyetten, hukuktan ayrılmamak önemlidir" diyen Akdoğan, "Rövanş, intikam birilerini yok etme saikiyle adalet, hukuk tecelli ettirilmemeli, sap ile saman karıştırılmadan, kim yanlış, haksızlık yaptıysa suç, işlediyse layığını bulmalı, cezasını çekmeli" ifadesini kullandı.
Sabah gazetesine konuşan Akdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
Büyük badire atlattık: Türk demokrasisi, Türk siyaseti, ülke olarak büyük badire atlattık. Açıkça demokrasiye ve sivil iktidara dönük başkaldırdılar. Bunun savuşturulması, demokrasimiz açısından elbette önemli bir kazançtır. Başkaldırı başarılı olsaydı, ekonomi, güvenlik, istikrar, olumlu bahsettiğimiz ne varsa bir anda sekteye uğrayacaktı. Bu açıdan baktığımızda, Türkiye'ye büyük zarar verecek bir süreçti.
Bu badirelerin atlatılması kadar önemli olan böyle bir zihniyetin, anlayışın, hastalıklı yapının deşifre olması, gün yüzüne çıkmasıdır. Bu daha büyük bir kazanç olmuştur.
Başbakan, bakanlar, milletvekilleri olmak üzere yüzlerce, binlerce kişinin dinlendiğini görüyoruz. Burada bir mekanizma var. Canavarlaşan bir mekanizma. Kişisel olarak kendilerine haram gördüklerini, o mekanizmaya o örgütsel yapıya meşru gören bir anlayış var. Öncelikle bu anlayışın sorgulanması lazım. Yani 'Her yol mubahtır' anlayışı, hem İslam tarihinde hem dünya tarihinde büyük sapkınlıklara sebep olmuştur.
Daha önceki derin devlet yapıları, çeteler, vesayetçi anlayışlar çok büyük zulümler, haksızlıklar yaptılar. Ama onlar var olan birşeyleri çarpıtıyorlar ve insanlara zulüm ediyorlardı. Bunlar, var olanı çarpıtmanın ötesinde yok olan şeyleri üreterek daha büyük bir yalan dünya inşa ediyorlar. Diğerleri yine beşeri, ahlaki, vicdani kriterlere takılıyorlar, bu derece ileri gitmiyorlardı. Yaptıkları zulmün de haksızlığın da bir sınırı vardı. Buradaki yapının ahlaki, vicdani sınırlarının kalktığını işin dibini bulduklarını görüyoruz. Bunlar kötülüğü sevap kazanır gibi yapıyorlardı.
Biz adalet arıyoruz, adaletten hakkaniyetten, hukuktan ayrılmamak önemlidir. Rövanş, intikam birilerini yok etme saikiyle adalet, hukuk tecelli ettirilmemeli, sap ile saman karıştırılmadan, kim yanlış, haksızlık yaptıysa suç, işlediyse layığını bulmalı, cezasını çekmeli. Bu şekilde bir temizleme olması gerekiyor. Yoksa herkesin üzerine gidilecek, cadı avı yapılacak gibi bir durum sözkonusu değil. Ama öncelikle bu mantalitenin, bu anlayışın sorgulanması ve temizlenmesi gerekiyor: Suça karışanlar elbetteki hukuk önünde hesap vermelidir. Kamu vicdanı tatmin edilmeli. Yargıdan kaçanlar da, hesap gününde layığını mutlaka bulurlar. Büyük suçların cezaları ancak Mahkeme-i Kübra'da verilebilir. O gün bazılarının yüzü fena kızaracak.
Çok büyük zulümlerin, haksızlıkların yapıldığını görüyoruz. Binlerce insanı dinliyorsunuz, uydurma delillerle davalar açıyorsunuz. İnsanların hayatını, kariyerini, onurlarını, itibarlarını çalıyorsunuz. Bu büyük bir zulümdür. Yaptıkları zulüm arşı alayı titretir.
İnsanlar yanlış yapabilir, suça karışabilir. Bunları adalet önüne çıkarmak, bunların cezasını vermek başka bir şeydir, devlet mekanizmasını, yargı mekanizmasını başka mücadelelerin, başka kavgaların parçası haline getirirseniz, kendi adamlarınızın önünü açmak veya kendiniz palazlanmak, güç devşirmek, ülke yönetiminde söz sahibi olmak için bu mekanizmaları kullanmaya başlarsanız işte o zaman gelir duvara toslarsınız.
Birçok insana haksızlık yaptılar. Dinlediler, işten attırdılar. O insanların sicilleri bozuldu, kariyerleri bitti, itibarları zedelendi. Büyük ah aldılar. Bu insanların, itibar suikastına uğrayanların ahı elbetteki arşı alayı titretecekti. Olan budur.
Başkalarına yaptıklarının yüzde biri kendilerine yapılmadan yaygara koparmaları hiç inandırıcı değil. Burada daha çok deşifre oluyorlar. Kim kiminle iş tutuyor, kim kimi destekliyor. Bunun deşifre olması da önemli bir olaydır.
Burada devlet aygıtını kullanan, hukuki iş yapıyormuş gibi tertipler üreten bir anlayış var. Birçok dava var. Ortaya bakıyorsunuz; polis var, savcı var, davada meşru gibi görünen bir süreç var. Ama bunun içerisinde bir sürü etrika, film, fırıldaklık, sahtelik, sahtekarlık var. Bu hukuk sistemini de zehirleyen bir şeydir. Bugüne kadar bunun çok örneğinin yaşandığını görüyoruz.
Başbakan'ın haberi varmış gibi bir algı yaratılmak isteniyor. Yapılan hukuksuzlukları Sayın Başbakan elbette bilemez, haberi olmaz. Çünkü Başbakan'ın kendisi dinleniyor. Dinleyen kişi gelip, 'Sizi dinliyoruz' der mi?
Madalyonun bir yüzünde hoşgörü var, öbür yüzünde tertip, tehdit, şantaj, tezgah var. Ortada hayalet bir yapı, mekanizma bulunuyor. Bu mekanizma üzerinden son derece kirli işler çeviren tertipler yapan bir anlayış var.
Bugüne kadar, birçok önemli davaya, bunların yanlışlıkları, sahtekarlıkları yüzünden gölge düştü. Bunların başarılı olması Türkiye'yi korku imparatorluğuna çevirdi. Birçok insanın bu yapı içerisinde tehdit ve şantaj şebekesine dönüştüğünü görüyoruz. İşadamları, gazeteciler, siyasetçilerin bir açığı üzerinden, şantaj yapan, esir alan bir anlayış.
Bunu şimdilerde de görüyoruz. 'Bakın görün bundan sonra cezaevine gireceksiniz, hesap vereceksiniz, bunları burnunuzdan getireceğiz' gibi insanları, köşe yazarlarını tehdit ediyorlar. Hoşgörülü görünen, şirinlik yapanların bu şekilde tehdit savurması bile ne kadar sahtekar ne kadar canavar yüzlü olduğunu gösteriyor.