T24- Milliyet Gazetesi Yazarı Çetin Altan, Türkiye'nin ihtiyacı olan şeyin şeffaflık olduğunu belirterek oğlu Ahmet Altan yönetimindeki, Taraf gazetesi'nin bu işi iyi yaptığını ifade etti. "Biz nerede yaşıyoruz yahu!" başlıklı yazısına 'Kendilerine layık olmaya çalıştığım çocuklarımdan' ifadesini kullanarak başlayan Çetin Altan'ın, "Yanaklarından öpüyorum Ahmet'imin..." diyerek sonlandırdığı (22 Ocak 2009) yazısı şöyle:
Biz nerede yaşıyoruz yahu!
Kendilerine layık olmaya çalıştığım çocuklarımdan Ahmet Altan’ın sorumluluğundaki Taraf gazetesi;”prefabrik” bir ev kurar gibi, “burjuvalaşmış toplumları” takliden kurulmaya çalışılmış bir “devlet” yapısının;”şeffaf bir bütçe”,”tutarlı bir yargı” temellerinden yoksun olan, tüfeklerden çatılmış karkasını; 21. Yüzyıl’ın evrensel sahnesine çekmekte...
Zorunlu askerliğin, “süngü savaşları dönemi” alışkanlığıyla piyadelerini kalabalıklaştırdıkça büyüyen, silahlı kuvvetlerde; sonu gelmeyen bir cunta ve hükümet darbesi tefrikası sürüp gidiyor Taraf gazetesinde.
Cuntalar birer de ad takmışlar darbe projelerine;”Ay ışığı”, “Sarı kız”, “Kafes” falan...Şimdi bunlara bir de “Balyoz” harekâtı eklendi.
Sahte bir “Şeriatçı” ayaklanması tezgâhlanacak ve “Sıkıyönetim” ilanıyla birlikte, aciz iktidar devrilerek, laik Cumhuriyet kurtarılacak...
Bizde burjuvalaşmış toplumları taklit özeni, ilk matbaanın açıldığı III. Ahmet dönemlerine kadar uzanır.
Burjuva taklitçiliği de, “dünya nimetlerinden yararlanma” harcamalarıyla cilalanıp yaldızlanır.
“Bir lokma, bir hırka” düzeyinde yaşayan yoksul “ mahalle halkı”nın ise; burjuva taklitçiliğine özenen kesime karşı, örgütlenerek:Siz bizi sömürüyorsunuz, diye; sol yumruklar havada, baş kaldıracak bir sınıf bilinci yoktur.
Ancak “yer” küresi üstünde de her “etki”, bir “tepki” yaratmakta.Güneşin sıcaklığı, deniz sularını buharlaştırarak bulutları oluşturuyor ve yağan yağmurların etkisiyle de, bitkiler bir canlanma tepkisi gösteriyor.
Etkiler ve tepkiler...
Masaya yumruğunu vurduğunda, yumruğun da acır...Zengin görüntülere karşı, yoksulların tepkileri de; kendi koşullanmalarının öfke sloganlarıyla oluyor.
“Bir lokma bir hırka” düzeyindeki mahalle halkı, burjuva taklitçiliğinin “dünya nimetlerinden yararlanma” eğilimini; “cehennemlik bir günah” olarak görebilir ve ayaklanabilir:Din elden gidiyor, diye...
Ne Tanzimatçılar, ne İttihatçılar, ne Cumhuriyetçiler, ne de bizim militerler anlayabildi “yoksullukla laikliğin” örtüşemeyeceğini.
Tüm umut ve tesellisini mistik inancına bağlayarak, öldükten sonra kutsal bir refaha layık olmaya çalışan yoksul kitleler; vazgeçebilirler mi, “dünya nimetlerinden” yararlanmakta olanları, “cehennemlik” olarak görmekten?
“Kışla” emriyle, idam sehpasıyla, tüfek dipçiğiyle ne kadar çağdaşlaşabilir laiklik?
Balyoz harekâtı gerçekleşebilseydi ki, Pentagon istese hemen gerçekleşebilirdi; acaba silahlı kuvvetler içinde de bölünmeler olmaz ve bir iç savaş önlenebilir miydi?
Bizim militerler, genellikle ezik kesimlerden gelen ve parasız askeri okullarda yetişen, “itibar açlığı” çekmiş yurttaşlar...
Ve psikososyolojik değişmez bir kural:Eziklikten gelen kişi, eline olanak geçtiğinde ezer. Çünkü kendini ezen güce özenir, o gücü model alır.
O nedenle de iç savaşlar; “ezenler”in de, eziklikten geldiği köylülüğü aşamamış ülkelerde yaygınlaşmakta...Böylece silah üreticileri de, silah kaçakçıları da, çeşitli gizli servisler de, onları parmaklarında oynatmakta...
Türkiye’nin son 80 yılının, “Bütçe” savurganlıkları da dahil, İstiklal Mahkemeleri de dahil, örtülü ödenekler de dahil, şeffaflaştırılması şart...
“Hukukun üstünlüğü” diye siyasal bir muskaya yapışmak da havada kalmakta...
Havada kalmakta; çünkü yargıcı, savcısı, avukatı, danışmanı, asistanı, doçenti, prof.’u ile hukukçuların kazançları; çağdaş ülkelerdeki meslektaşlarının çok altında kalmakta.
Kazançları aşağılarda kalmış hukukçular; gerçekleştiremezler “hukukun üstünlüğü”nü...
Küresel ekonomik kriz, ister istemez zorlayacaktır harcamaları denetimsiz olan militerleri de...
Ciciannem söylerdi; I. Dünya Savaşı sonunda, çizmelerini satmak zorunda kalmış dedem Hasan Paşa da...
Türkiye, 20-25 yıl süreceğe benzeyen çalkantılı bir döneme kaymakta...
200’ü aşkın “devlet”in her biri, ayrı bir karpuz tarlası değil.Gelişmiş ülkelerin karpuzları olgunlaştı; bizimkiler de zamanı gelince nasıl olsa olgunlaşacak, diye; ülkeleri karpuz tarlasına benzetmemeli...
Üstelik “ulus- devlet” modeli de, artık aşılmakta...
Militerler, darbe hazırlayacaklarına; torunlarını “Avrupa Birliği vatandaşlığı”na göre hazırlamalı...
Taraf gazetesi de doğrusu iyi şeffaflaştırıyor, “prefabrik” ev kurar gibi kurulmuş “kabuk bir devlet” yapısının, tüfeklerden oluşan karkasını...
Yanaklarından öpüyorum Ahmet’imin...