Milliyet yazarı Sami Kohen, ABD'nin İran'a yönelik olarak başlattığı yaptırımların rejim değişikliğine yol açacak şartları yaratmak olabileceğini kaydetti. Kohen, "ABD Başkanı Donald Trump’ın uyarısı üzerine bazı dev şirketler İran pazarından çekilmek zorunda kalıyorlar. Bu da Batı içinde ayrı bir çatlak yaratıyor" diyerek "Yaptırımların esas faturası, iktidarda kalmak için her şeyi göze alan rejimden çok, ağırlaşan yaşam koşulları altında ezilen halka çıkıyor" ifadesini kullandı.
Kohen'in "Yaptırımlar nereye götürür?" başlığıyla (10 Ağustos 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
ABD’nin bu haftadan itibaren uygulamaya koyduğu yeni yaptırım stratejisinin amacı sadece Tahran’ı nükleer anlaşmayı yeniden müzakere etmeye zorlamak mı, yoksa bir rejim değişikliğine yol açacak şartları yaratmak mı?
/* */
Trump Yönetimi’nin açıklamaları amacın ABD’nin tek taraflı kararıyla çekildiği nükleer anlaşmanın İran’ı daha kapsamlı ve ağır siyasi koşullar içeren farklı bir mutabakata zorlamak olduğu yönündedir. Bu bağlamda Başkan Trump İran liderleriyle “ön koşulsuz” masaya oturmaya hazır olduğunu ilan etmiştir.
Ancak Trump Yönetimi’nin diğer mensupları daha açık konuşmalarında, yaptırımların asıl hedefinin Tahran’da bir rejim değişikliğine yol açmak olduğunu dillendirmekten kaçınmıyorlar. Başkanın ulusal güvenlik danışmanı John Boltun’un önceki günkü bir demeci, uygulamaya konan yeni iki aşamalı yaptırım stratejisinin bu amaca yönelik olduğunu ortaya koymuştur.
Trump Yönetimi’nin öteden beri İran’a karşı davranışları, asıl niyetin gerçekten bir rejim değişikliğine yol açacak bir siyasal ortam yaratmak olduğunu gösteriyor.
Rejim direnir…
Bu stratejinin başarı şansı nedir?
Geçenlerde yazdığımız gibi, yakın geçmişte (Küba’dan Kuzey Kore’ye, Rusya’dan Venezuela’ya kadar) birçok ülkeye karşı değişik amaçlarla uygulanan yaptırımların beklenen sonuçları pek vermediği saptanmıştır. Bu deneyimlerin ışığında şimdi Trump Yönetimi’nin İran’a karşı yaptırımlara nasıl bu kadar ümit bağladığı sorulabilir.
Anlaşılan, Washing- ton’un emeli, İran’ın ekonomisini çökertmek, halkı zor yaşam koşulları nedeniyle ayaklan- dırmak, yönetimde çatlaklar yaratmaktır. Son zamanlarda İran kentlerinde protesto gösterilerinin yapılması, bazı siyasetçilerin ve aydınların izlenen politikalara karşı çıkması, Trump Yönetimi’ni cesaretlendirmiş görünüyor.
Ne var ki İran gibi otokratik bir ülkede, rejimin bu tür hareketlere boyun eğmesi ve sonuçta çökmesi ihtimali çok zayıftır. Washington’un bel bağladığı kaynaşmalar ve sarsıntılar, olsa olsa şahin yöneticilerin hâkim olduğu rejimin daha da sertleşmesine ya da huzursuzluğun artmasına yol açabilir. Kaldı ki rejimin çökmesi halinde de kaos ve belirsizliklerin hâkim olması da çok olasıdır. Bunun bölgede örnekleri çoktur.
Halk öder…
Bu arada İran’ın yaptırımlara karşı direnmek olanaklarına sahip olduğu, ayrıca nükleer anlaşmaya hâlâ kendilerini bağlı hisseden birçok ülkenin de ABD’nin bu politikasına karşı çıktıkları unutulmamalıdır.
Bu bakımdan İran izole olmuş sayılmaz. Rusya ve Çin’den başka birçok AB ülkesi de onun yanında gözüküyor.
Tabii Trump’ın uyarısı üzerine bazı dev şirketler İran pazarından çekilmek zorunda kalıyorlar. Bu da Batı içinde ayrı bir çatlak yaratıyor…
Fakat aslında yaptırımların esas faturası, iktidarda kalmak için her şeyi göze alan rejimden çok, ağırlaşan yaşam koşulları altında ezilen halka çıkıyor.