Sivas katliamında öldürülen şair Metin Altıok'un kızı CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok Akatlı, Kobanê’ye oyuncak götürmek ve bölgede kütüphane kurmak için yola çıkmayı planlayan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyelerine yönelik bombalı saldırının düzenlendiği Şanlıurfa Suruç'taki katliam hakkında "Kalplerimize çöreklenen Suruç acısı var" dedi.
Mehmet Said Aydın'a konuşan Akatlı, Suruç'ta hayatını kaybeden 31 kişi için, "Kalplerimize çöreklenen Suruç acısı var. Bitmiyor ki acılar bu ülkede. Kalmıyor ki birimizde. Sağaltamıyoruz, durduramıyoruz o kalp ağrısını bu taş kalpli soysuzların egemenliğinde" şeklinde konuştu.
Evrensel gazetesinde "Acısı bende kalsın" başlığıyla yayımlanan (1 Ağustos 2015) tarihli söyleşi şöyle:
Ülkenin her manada “zor”la imtihan edildiği günlerde, artık Meclis’te İzmir CHP vekili olarak bulunan Evrensel sayfalarının da tanıdığı bir yazarla, Zeynep Altıok Akatlı’yla konuştuk. Kırmızı Kedi’den yayımlanan “Acısı Bende Kalsın”, Zeynep Altıok Akatlı’nın daha önce yayımlanan yazılarının yanı sıra, yayımlanmamış yazılarıyla beraber bir bütün oluşturuyor. Ülke dertleri, sanat, kültür, hayat, kediler ve daha birçok şey...
Acısı neden sende kalıyor Zeynep? Bu bir yük mü, sorumluluk mu?
Acısı Bende Kalsın başka acılar yaşanmasın diye... Ama bilinsin unutulmasın diye var bu kitap. Yıllarca ‘ne hissediyorsunuz’ sorusuna maruz kalmış biri olarak hissettiklerimden çok yaşananları paylaşmak, farkındalığı artırmak ve tepkiyi talebe dönüştürerek değiştirmek saikiyle yazıyorum. Acı benim parçam ondan kopamam artık ama bende kalsın çoğalmasın başkaları benzer acılar yaşamasın. İsim sevgili Onur Behramoğlu ile sohbette çıktı. Onur bana “Seni çok iyi anlatıyor, Acıları büyütmeyen, güçlü duran, dışa vurmayan ama içi acıların deneyimi ile şekillenen duyarlı, vicdanlı birisin” dedi.
Kitapta iki bölüme ayrılmış denemeler var. Deneme, Türkçe edebiyat için nedense zor kabul edilen bir saha. Üstatları var elbette, senin yakından tanıdığın bir de üstat var. Annen Füsun Akatlı. Başka kimlerden el aldın?
Benim yazı serüvenim çoğu kişi gibi kendim için yazarak başladı. İki iyi edebiyatçı çocuğu olduğum için hep ve özellikle de şiir yazmam beklendi. Zaman içinde Sivas Katliamının hukuksuz bırakılışı ile ilgili süreçte dikkat çekmek için yazılar yazmaya başladım. Bu yazıları kuru haber ve bilgi yazıları gibi de yazamadım. Yazdıklarım kendiliğinden bir ahenk sahiplendi. Hep edebiyattan, şiirden beslendim. Bunun etkisi bu yazılarda sürgün verdi. Yazdıklarımı paylaşmam, daha çok yazmam için Leyla Erbil ve Nezihe Meriç’in teşviki çok oldu. Yazılarımın deneme formunda olması ise haklısın ki en çok annemin söze dökülmemiş etkisiyle oldu. Sohbetlerimiz ve yaşama bakışı beni şekillendiren annem nefesimdi benim.
Kitapta isimler var, üzerine bahis açılan, konu edilen, ondan hareketle başka yere gidilen edebiyat-sanat insanları. Ama bir yerinde konu gelip Metin Altıok dizelerine dayanıyor. Bence iyi ki de dayanıyor. Bu isimler nasıl etki etti hayatına?
İlk kitabım Yıldız İzi’nde portrelere konu ederek anlattığım isimler çoğu. İçinde büyüdüğüm entelektüel çevrenin üzerimdeki etkisi, kimliğime yansıması kaçınılmazdı. Ancak içlerinde bazıları benim için aile kadar yakın oldu. Bilge Karasu örneğin çocuğu gibi yetiştim onun. Metin Altıok dizeleri ise benim sığınağım. Babamı özledikçe şiirlerini okurum ben. Benim için öyle ki kendimi ifade ederken kimi durumların doğal dizeleri düşer aklıma.Yazılarımda da sık yer bulur imgeler, babamın bendeki izdüşümleri… Zaman zaman da sevdiğim başka şairlerden dizeler düşüyor yazılarıma.
Yayımlanmış yazılar bunlar; Radikal’den BirGün’e, Evrensel’den T24’e. Bu çeşitlilik, “sesimi çok insan duysun” için mi? Ve üzerine çokça konuşulan basının içler acısı hali için neler düşünüyorsun?
Yayımlanmamış az sayıda yazı da var aralarında. Daha çok içinde bulunduğum çok yoğun tempo içinde kendimi belli bir düzen içinde yazmaya terbiye edemememden kaynaklanıyor. Kendi okuduğum takip ettiğim mecralarda zamansız yazmak iyi geliyor bana. Şimdilerde artık bir yârin yazarı olmaya yaklaştım. Bak ‘zamansız yazılar’ yazıyor olmam da daha önce düşünmediğim bir Füsun Akatlı bağlılık hali olabilir. Senin sorunu yanıtlarken fark ettim bunu.
Roboskî dönüşü yazdığın bir metin var, “Kalbe Dair” isminde. “Üç gündür kalbim ağrıyor.” diyerek başlıyorsun. O kalp ağrısıyla nasıl baş edilecek?
Edilmiyor be Said, edilemiyor. Bak şimdi senin sorularını yanıtlarken de kalplerimize çöreklenen Suruç acısı var. Bitmiyor ki acılar bu ülkede. Kalmıyor ki birimizde. Sağaltamıyoruz, durduramıyoruz o kalp ağrısını bu taş kalpli soysuzların egemenliğinde! Ancak teslim olmayıp birbirimizin acılarına kulak verebildiğimizde; çoğalıp birbirimize el verdiğimizde diner bu ağrı. Yüzleşerek, yaralar sarıldıkça yeni acıların önü kesilecek. Bir ve diri olup direndiğimiz günlerin korkusuyla çözülecek düşmanlık.
Kitabın ikinci bölümü ağırlıklı olarak “sanat” yazılarından oluşuyor. “Acısı Bende Kalsın”daki özgeçmişten CHP “Kültür ve Sanattan Sorumlu İl Başka Yardımcısı” olduğunu da öğreniyoruz. Ki, şimdi İzmir vekilisin. Vaat sormayacağım ama heveslerini merak ediyorum.
Sanat özellikle de edebiyat benim için bir sığınak oldu hep. Kimi zaman kendimi yatıştırdığım, kimi zaman güç bulduğum, kimi zaman unutmak, kimi zaman hatırlamak için başvurduğum. Sanatı hayatın dışında görmüyorum. Hayatın her alanında kavrayıcı, kapsayıcı buluyorum. Bazen bir amaç, bazen bir araç olabilir sanat. Hevesim sanatla derinleşen akıllar, başka bir boyut kazanan yepyeni bir siyaset. Siyasetçilerin sanata yaklaştığı, sanattan beslendiği bir yeni düzen. İzmir için de hayallerim büyük. Kültür ve sanat için örnek teşkil eden sanatın her alanında öncü bir İzmir için projelerim var.
Kitaptan öğrendiğimiz bir şey daha var; iflah olmaz bir “kedici”sin. En çok hangi kediyi özlediğini merak ediyorum.
Doğrusu en çok tüm kedilerin babası Bilge Karasu’yu özlüyorum. Kedi Macarcası konuştuğumuz, bana bıyıklarını oynatıp kedilik yaptığı günleri.Bir de 17 yıllık hayat arkadaşımız Tarçın’ımızı.