Cumhuriyet gazetesi yazarı Çiğdem Toker, Avrupa Birliği tarafından yayımlanan Türkiye İlerleme Raporu’ndaki hukuk eleştirilerini uzmanlarla konuştu. Avrupalı diplomatik kaynaklar, ilerleme raporundaki ifadeler için, “Biz ‘paralel devlet vardır, yoktur’u tartışmıyoruz. Bunlar bizi ilgilendiren meseleler değil. Sizin iç meseleniz. Başka sorunlar olsa bile, temel sorun hukukun üstünlüğünün varlığıdır. Yargının soruşturmaları yürütebilecek yetkinlikte olması, mahkemelerin bu duruma uygun karar alıp uygulaması gerektiğine inanıyoruz” dedi.
Çiğdem Toker’in Cumhuriyet’te “Temel sorun hukukun üstünlüğü” başlığıyla yayımlanan (11 Ekim 2014) yazısı şöyle:
AB Komisyonu’nca yayımlanan Türkiye İlerleme Raporu, deyim yerindeyse bir yangının ortasına düştü.
“Endişeli” fakat aynı anda “dengeli” de bulunan raporda, ağırlıklı olarak, temel hak ve özgürlüklerle yargı alanlarındaki eleştiriler öne çıkıyor.
Şu an isteyen herkesin belgeye ulaşarak bu değerlendirmeleri öğrenmesi mümkün bile olsa, “Brüksel, paralel yapıya nasıl bakıyor” sorusunun yanıtını merak edenlerin sayısı hiç de az değil.
Türkiye ile yakından ilgilenen Avrupalı diplomatik kaynaklardan bu sorunun yanı sıra, rapordaki önemli başlıklara dair yorumlarını dinleme olanağını bulduk.
Her şeyden önce İlerleme Raporu’nun, “en üst düzeyde yapılmış bir değerlendirme” olduğunun altını çizen kaynaklar, şu dikkat çekici saptamayı paylaşıyor:
“Biz ‘paralel devlet vardır, yoktur’u tartışmıyoruz. Bunlar bizi ilgilendiren meseleler değil. Sizin iç meseleniz. Başka sorunlar olsa bile, temel sorun hukukun üstünlüğünün varlığıdır. Yargının soruşturmaları yürütebilecek yetkinlikte olması, mahkemelerin bu duruma uygun karar alıp uygulaması gerektiğine inanıyoruz.”
Yargıdaki sorunların yeni başlamadığının altını özellikle çizen kaynaklar, konuyu şu değerlendirmeyle açıyor:
“Yargı içinde bazı gayri resmi gruplar, gizli bir gündemle var olabilir. Ama herkes biliyor ki, yargı sisteminin daha bağımsız olması gereği, 17 Aralık’tan önce de dile getiriliyordu. Ergenekon davasına baktığınızda, “yeterli delil yok” diye sonra pek çok kişi serbest bırakıldı. İlgili sıkıntılar da dile getirildi. Bizim açımızdan baktığınızda paralel devlet olması, devletin içine sızılmış olması, bunlar bizi ilgilendirilen meseleler değil, bunlar sizin iç meseleniz.
Yakında HSYK seçimleri var. Bir kısım, hükümetin bu kadar müdahil olmasını, diğer kısım Gülen’in yargı içindeki yerini skandal olarak görüyor. Oysa en önemlisi, yargının, güvenilir, tarafsız ve etkin olabilmesidir. Bazı hâkimler, “Kendimi falanca partiye yakın hissediyorum” diyorken, çoğunluğun kimde olduğu önemli değil.
Bu nitelikteki bir çoğunluk, yargının kredibilitesini düşürecektir.”
IŞİD tehdidine karşı Türkiye’nin pozisyonuyla koalisyonda yer alma tartışmalarının nasıl “görüldüğü” konusu da aynı kaynaklar nezdinde çarpıcı bir yorumda somutlaşıyor:
Türkiye’nin bölgede izlediği dış politikanın “uzun süredir tamamen anlaşılmaz nitelikte” olduğu belirtilerek şöyle ifade ediliyor:
“AB Türkiye’nin koalisyonda aktif biçimde yer almasına dair açıklama yapmadı. Ama Türkiye’nin dış politikası hiçbir şekilde anlaşılamıyor. Hamas, Müslüman Kardeşler ile ilgili gelişmeler, Esad’a karşı olma durumunu gerçekleştirme yolu. Bütün bunlar, en yakın olarak gördüğümüz ülkenin, amaçlarımız ve menfaatlarımız doğrultusunda anlaşılmasını zorlaştırıyor veya farklı şekilde anlaşılıyor. Türkiye’nin bu koalisyonun bir parçası olması son derece önemlidir. Türkiye tek başına bunun askeri koalisyon olmasına karşı çıktı, siyasi de olmalı dedi. Bu tutumun pek çok Avrupa ülkesi tarafından anlaşılması çok zor oldu. Şimdi yapılması gereken, Türkiye’nin bu pozisyonunu biraz daha net hale getirmesidir. Ortak zemin önemli. Kasım ayında yoğun görüşmeler var. Diyalog ortamı mümkün olabilir.”
AB İlerleme Raporu’ndaki başlıklardan biri olan çözüm süreci, IŞİD protestolarıyla başlayıp hızla yaygınlaşarak 36 yurtttaşın ölümüyle sonuçlanan kanlı eylemlerin ardından nereye evrilir?
Raporda cevabı olmayan bu sorunun “sıcak” değerlendirmesi de şöyle geliyor:
“Çok ilginç bir noktaya gelinmişti. Geleneksel siyasi parti kompozisyonlarının, bakış açılarının değiştiği bir nokta. Şimdi de önemli olan diyaloğu sürdürmek. Durum ne kadar zor olursa olsun, bu sürecin son olaylara kurban edilmemesi, diyaloğun sürdürülmesi ve kazanımlardan ödün verilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.”
İlerleme Raporu değerlendirmesinde, dikkat çeken son yorum ekonomiyle ifade özgürlüğü arasındaki bağlantıya ilişkindi. Demokratik standartlar ve hukukun üstünlüğü açısından bakıldığında “ifade özgürlüğüne müdahale ile ekonominin işleyişine müdahalenin” birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini vurgulayan diplomatik kaynaklar, AB’ye hâkim anlayışı şöyle özetliyor:
“Devletin ekonomiye ağır müdahalesi müktesebatla uyumlu olmaz. Keza, ifade özgürlüğüne müdahale de hukukun üstünlüğüne aykırı. Nasıl ki piyasa, sorunlarını kendisi çözüyorsa, devletin temel hak ve özgürlükler alanındaki müdahalesi, basın üzerindeki dolaylı baskısından kaynaklanan sorunların daha fazla demokrasiyle çözülmesi gerekiyor. Türkiye’nin kredibilitesi için bu önemli.”