Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 15 Temmuz darbe girişimine destek vererek, anayasal düzenin zorla değiştirilmesine teşebbüs ettikleri iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilen Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak hakkındaki kararı bozdu. Daire, AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin hakkında toplanan kanıtların suçlanmasına yeterli olmadığı, yazılarının ve açıklamalarının ifade hürriyeti kapsamında olduğuna hükmettiği Mehmet Altan’ın beraatine karar verilmesini istedi. Mehmet Altan ile dosyası neredeyse birebir aynı olan Ahmet Altan ile Nazlı Ilıcak için de Yargıtay, “FETÖ’ye bilerek ve isteyerek yardım” suçundan ceza verilmesi gerektiğine hükmetti. Bu cezaya ise “darbe yapılması ihtimalinin olduğu bir dönemde yazılan makaleler ve yapılan açıklamaların gazetecilik faaliyeti kapsamında olmaması” gerekçe gösterildi. Ancak örgütle hiyerarşik bağı olmayan iki gazetecinin, darbe yapılacağını önceden nasıl tahmin edebilecekleri sorusu havada kaldı.
Yargıtay, Ahmet Altan ile Nazlı Ilıcak’ın tahliye istemlerini ise reddetti. Ancak bin günü aşkın süredir tutuklu bulunan her iki gazetecinin, bu cezanın kesinleşmesi durumunda, infaz hükümlerine göre tahliyesi söz konusu olabilecek. Tahliye kararını, Yargıtay’ın kararına direnmemesi durumunda, yerel mahkemenin vermesi bekleniyor. Yargıtay’ın kararı, 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili davalar açısından da önem taşıyor. Yargıtay, bu kararla, “cebir ve şiddet” eylemlerine katılma şartını da anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs suçları açısından ana unsur olarak nitelemiş oldu.
Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın da aralarında olduğu 6 sanık hakkındaki dava, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nce karara bağlandı. Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin kararı uyarınca, İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nde karara bağlanan davanın dosyası tekrar açılarak yargılama yinelenecek. Yerel mahkeme ilk kararında direnirse son sözü Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu söyleyecek. Yerel Mahkeme, Yargıtay'ın bozma kararı yönünde yargılamayı yenilerse, Mehmet Altan hakkında beraat kararı verilecek; Ahmet Altan ve Nazıı Ilıcak hakkında ise " darbe girişimine katılarak anayasal düzen ihlal etmek" iddiasıyla değil "FETÖ'ye bilerek ve isteyerek yardım" suçlamasıyla yargılama yapılacak.
Yerel mahkeme, ilk kararında direnmez, Yargıtay’ın kararına uyarsa Altan ve Ilıcak’a 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası verilebilecek. Alt sınırdan ceza verilmesi ve indirim uygulanması durumunda, infaz kanuna göre, her iki gazetecinin yatacağı süreler 2,5 yıl ila 5 yıl arasında değişecek. 30 Temmuz 2016 tarihinden beri tutuklu bulunan Nazlı Ilıcak ile 23 Eylül 2016'dan beri tutuklu olarak Silivri Cezaevi'nde hapsedilen Ahmet Altan'ın "FETÖ'ye yardım" iddiasıyla yargılanması durumunda yattıkları yaklaşık 3 yıllık süre dikkate alınarak tahliye kararı verilmesi de gündeme gelebilecek.
Gazeteciler Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ve Mehmet Altan, darbe girişiminden bir gün önce, 14 Temmuz 2016'da 'FETÖ’ye ait olduğu iddiasıyla darbe girişiminden sonra KHK kararı ile kapatılan Can Erzincan TV’de “Özgür düşünce” isimli programa konuk olmuştu. Bu programda söyledikleri sözler nedeniyle savcılık, darbe girişimini öncede bildiği ve darbe girişimi hakkında subliminal mesaj verdikleri iddiasıyla üç gazeteci hakkında iddianame hazırladı. Gazeteci Nazlı Ilıcak 26 Temmuz 2016 tarihinde, Bodrum'da gözaltına alınmış, ifadesi alınmak üzere İstanbul'a sevk edilmesinin ardından 30 Temmuz 2016 tarihinde tutuklanmıştı. Ahmet ve Mehmet Altan hakkında ise 10 Eylül 2016'da gözaltı kararı çıkartıldı. Mehmet Altan 22 Temmuz 2016'da, o gece serbest bırakılan Ahmet Altan ise savcılık itirazıyla ertesi gün yeniden gözaltına alınarak tutuklandı.
Altan kardeşler ve Ilıcak ile birlikte Fevzi Yazıcı, Şükrü, Tuğrul Özşengül ve Yakup Şimşek hakkında “ağırlaştırılmış müebbet hapis” istemiyle dava açıldı. İddianamede, sanıklara, “cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni değiştirmeye çalışmak” suçu isnat edildi.
Gazeteciler uzayan yargılama süreçlerini ve tutukluluk hallerinin devamına yönelik kararları Anayasa Mahkemesi'ne taşıdı. Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) ilk olarak 11 Ocak 2018'de akademisyen ve yazar Mehmet Altan ile kapatılan Zaman gazetesinin yazarı Şahin Alpay'ın tutukluluklarında "hak ihlali" olduğuna hükmederek tahliyelerine karar vermiş ancak yerel mahkemeler tahliye talebini reddetti. Bunun üzerine konu AİHM'ye taşındı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Alpay ile Altan'ın başvurularındaki sekiz şikayetten yalnızca ikisinde ihlal tespit etmiş ve 21 bin 500'er Euro tazminat ödenmesine hükmetti. Mehmet Altan ancak yerel mahkenin haklarındaki müebbet hapis kararının ardından, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi'nin kararıyla 27 Haziran 2018'de Silivri Ceza İnfaz Kurumu'ndan tahliye edildi.
15 Temmuz'daki darbe girişimini önceden bildikleri iddiasıyla yargılanan sanıkların İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davaları, Şubat 2018’de sonuçlandı. Mahkeme, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Fevzi Yazıcı, Şükrü Tuğrul Özşengül ve Yakup Şimşek’in üzerlerine atılı suçun sabit olduğuna hükmetti. Mahkeme, "cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etme" suçundan sanıkların “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezasına çarptırılmasına karar verdi. Mahkeme, bu cezada herhangi bir indirim de yapmadı.
İtiraz edilen karar İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi’ne gitti. “FETÖ’nün medya yapılanması içinde olduğu” iddia edilen sanıkların cezası burada da değişmedi. Duruşmalı yapılan yargılama sonunda, daire, "anayasayı ihlal" suçundan verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının onanmasına hükmetti.
Sanıklar, bu kararı temyiz ederek Yargıtay’a taşıdı. Mevzuat gereği, Yargıtay Başsavcılığı, her ceza davasında kendi değerlendirmesini içeren bir tebliğname hazırlayarak, ilgili daireye gönderiyor.
Başsavcılık, söz konusu dava ile ilgili 28 sayfalık tebliğnamesini de Yargıtay 16. Ceza Dairesi’ne gönderdi.Tebliğnamede, Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ve Mehmet Altan’ın mahkûmiyetinin “anayasal düzeni ortadan kaldırma” suçundan değil, “örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme” suçundan değerlendirilmesi istendi. Diğer üç sanığın da “örgüt üyeliğinden” yargılanması talep edildi.
Tebliğnamede, sanıkların eylemlerinin atılı suç bakımından “vehamet” arz ettiği konusunda yerel mahkemenin kararında yeterli hukuki gerekçe bulunmadığı, “sanıkların cebir ve şiddet kullanarak ne şekilde bu suça iştirak ettiklerinin açıklanmadığı” vurgulandı.
Tebliğnamede, “anayasal düzeni değiştirmeye yönelik teşebbüsün ancak cebir ve şiddet kullanılarak, bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle işlenebileceğine” de dikkat çekildi. Anayasa ve yasalarda bu suçla ilgili tanımlamalar yapıldığına dikkat çekilen tebliğnamede, darbe suçunun “cebir ve şiddet yoluyla işlenebileceği, kastedilen cebrin de ancak maddi cebir olduğu” belirtilerek, şu görüş dile getirildi:
“Basit bir tokat atma ya da tehdit yoluyla bu suçun işlenemeyeceği ortadadır. Dosya kapsamından sanıkların eyleminin maddi cebir kapsamında kalmadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar sanıkların basın yolunu kullanarak atılı suça cebren iştirak ettikleri kabul edilmiş ise de suçun ne zaman işlenmeye başladığı, sanıkların hangi anda iştirak ettikleri ve ne şekilde cebir ve şiddete başvurdukları açıklanmayarak, genel bir kabulle karar kurulmuştur.”
Tebliğnamede, suç “teşebbüs suçu” olsa bile “fiilin hazırlık hareketinden çıkıp, icraya dönüşmesi gerektiği” vurgulandı ve “somut tehlikenin oluşması gerektiğinin” altı çizildi.
Yargıtay Başsavcılığı tebliğnameinde, sanıklara yöneltilen suçlamanın “darbe teşebbüsü öncesinde terör örgütünün güdümündeki medyada, darbeye zemin hazırlayacak yazılı ve sözlü eylemler” olduğu anımsatıldı, ancak “darbe teşebbüsü suçunun icrasına başlandığı aşamada sanıkların eylemlere maddi cebirle katılıp katılmadığının, yasal ve yeterli gerekçeyle hükümde esas alınmadığı” vurgulandı.
“Cezalandırılan hareketin anayasal düzeni tehlikeye koyan icra hareketi” olduğunun anlatıldığı tebliğnamede, “dosyada sanıkların bu kapsamdaki maddi icra hareketlerinin ne olduğunun açıklanmadığı” da kaydedildi.
Tebliğnamede, örgütlü suçlarda, birlikte suç işleme niyeti olsa bile fiil üzerinde müşterek hakimiyet kurulamayacağı, örgüt yöneticileri dışındaki örgüt mensuplarının her suç yönünden müşterek fail sayılamayacağı vurgulandı.
Tebliğnamede, bir an için, sanıkların darbeye teşebbüsten haberdar olduklarının düşünülmesi halinde bile bilginin suça iştirak bakımından öneminin bulunmadığı belirtildi.
Başsavcılık tebliğnamesinde bu noktaya vurgu yaplırken Anayasa Mahkemesi’nin 1963 tarihli, “ihtilal teşebbüsü” konulu kararlarına da atıf yapıldı.
Tebliğnamede AYM kararına atıf yapılırken, “anayasayı cebir ve şiddetle ihlal suçu”nun işlenebilmesi bakımından “kamu görevlisi olma” koşulunun da bulunduğu, ancak sanıklar yönünden bu koşulun da karşılanmadığı anlatıldı.
“Bir kişinin belirtilen amaçlara yönelik bir örgütün kurucusu ya da üyesi olmasının” da “suça iştirak” anlamı taşımayacağının anlatıldığı kararda, söz konusu suç için “hem iştirak iradelerini ortaya koymaları, hem de maddi ve manevi nedensel bir katkıda bulunmaları gerektiği” kaydedildi. Sadece aynı örgüt çatısı altında bulunmanın aynı suçları işlemek anlamı taşımadığı tebliğnamede vurgulandı.
Yargıtay Başsavcılığı tebliğnamesinde, bu nedenlerle “anayasayı ihlal suçunun oluşmadığı, katkı sunan eylemlerde bulunmuş olsalar bile icrai ya da garantör harekette bulunmadıkları, kamu görevinin kullanılması suretiyle de bu suçu işlemedikleri, kararın yasal ve yeterli gerekçeden yoksun olduğu, eylemlerinin FETÖ ile irtibat kapsamında değerlendirilmesi gerektiği” kaydedildi.
Tebliğnamede, “örgüt üyeliği için kanunda aranan şartlar sıralanırken, sempati duymanın, ideolojisini benimsemenin, örgüt liderine saygı duymanın örgüt üyeliği için yeterli olmadığı” belirtildi. Örgüt üyeliği için, suçlananların “her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın, teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve ifa etmesi gerektiği” de vurgulandı.
Bu nedenlerle Nazlı Ilıcak’ın, yazı, program ve darbe gecesi attığı Twitter mesajlarının; Mehmet Altan’ın, Ahmet Altan ve Ilıcak ile yaptığı program ve örgüt yöneticileri ile iletişim kaydının bulunmasının; Ahmet Altan’ın Taraf gazetesinin kurucusu olması ve köşe yazılarının, “Söğüt” isimli gizli tanığın ifadelerinin, “örgüte bilerek ve isteyerek yardımda bulundukları sonucunu oluşturduğu” ifade edildi.
Sanıkların örgütle hiyerarşik bağı olduklarına dair de yeterli kanıt olmadığının anlatıldığı tebliğnamede, Altan kardeşler ve Ilıcak’ın bu yüzden “yardım” suçundan yargılanmaları gerektiği vurgulandı.
AYM, ise Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak'ın başvurusunu ise tutuklanmalarından 2,5 yıl sonra 3 Mayıs 2019'da ele aldı ancak Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak'ın hak ihlaline uğramadığına hükmetti.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, tebliğnamedeki bu görüşlere kısmen katılarak, kararını açıkladı. Daire, Altan kardeşler ve Ilıcak hakkındaki kararı bozdu. AYM ve AİHM tarafından tutuklanması haksız bulunan, eylemlerinin ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna hükmedilen Mehmet Altan’ın beraatine karar verilmesi gerektiği belirtildi.
Buna karşılık, dosyası Mehmet Altan’la neredeyse birebir aynı olan Ahmet Altan için “yardım” suçundan ceza verilmesi gerektiği kaydedildi. Ilıcak’a da aynı cezanın verilmesi gerektiği belirtildi.
Daha önce Anayasa Mahkemesi de Mehmet Altan için “ihlal” kararı vermiş olmasına rağmen Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın başvurularını reddetmişti.
Daire, kapatılan Samanyolu Haber Televizyonu sunucusu Şükrü Tuğrul Özşengül, kapatılan Zaman Gazetesi grafik tasarım sorumlusu Fevzi Yazıcı ve kapatılan Zaman Gazetesi Marka Pazarlama Direktörü Yakup Şimşek'e, "cebir ve şiddet kullanarak, anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası" veren mahkemenin bu kararlarını da bozdu. Daire, üç sanığa “örgüt üyeliği” suçundan ceza verilmesi gerektiğini belirtti.
Yargıtay’ın kararında, sanıkların anayasayı ihlal suçuna fail olarak iştirak ettiklerinin kanıtlanamadığı belirtildi. Kararda, Altan ve Ilıcak'ın örgütün hiyerarşik yapısına organik bağla bağlı olup, süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk içeren faaliyetleri nedeniyle bu örgütün üyesi oldukları yönünde iddia ve kabul bulunmayan dosyada buna dair herhangi bir delil de olmadığı aktarıldı. Kararda, Altan ve Ilıcak’ın kamuoyunca tanındıkları, görüşlerini savunmalarının da olağan olduğu belirtildi.
Buna karşılık Altan ve Ilıcak’ın eleştiri sınırlarını aşan konuşmalarının ve yazılarının olduğu vurgulanarak, “Önce dini bir kült, ardından bir terör örgütüne dönüşen, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören FETÖ/PDY'nin devletin silahlı kuvvetlerine sızan mensuplarınca silahlı bir kalkışma, darbe gerçekleştirme ihtimalinin kuvvetle muhtemel olarak görüldüğü bir dönemde örgütün anayasal düzene karşı icra edeceği kalkışma öncesindeki sürece mutad siyasi muhalefet görüntüsü vermeye çalışmak ve örgütün sempatizan sınıfını oluşturan geniş halk kitleleri nazarında sözde meşruiyetini korumak amacına hizmet eder mahiyetteki gazetecilik faaliyeti kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmayan eylemlerinin, Türk Ceza Kanunu'nun 314/2. maddesinde düzenlenen 'hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne yardım etmek suçunu' oluşturmaktadır" denildi.
Kararda, darbe ihtimalinden “kuvvetle muhtemel olarak görüldüğü bir dönemde” denilmesi dikkati çekti. Kalkışma öncesi yazılan yazılar ve yapılan açıklamaların bu nedenle gazetecilik faaliyeti olarak görülemeyeceği vurgulandı.
Kararda, buna karşılık, Mehmet Altan için, cezalandırılmasına yeterli kanıt bulunamadığı belirtildi. Mehmet Altan’ın evinden F serisi 1 dolar çıkmasının tek başına yeterli olmadığı, Altan’ın örgütün talimatıyla Bank Asya’daki hesaplarıyla ilgili tasarrufta bulunduğuna yönelik kanıt bulunmadığı vurgulandı. Altan’la ilgili Bylock üzerinden görüşen üçüncü şahısların mesaj içeriklerinin de cezalandırma için yeterli olmadığı ifade edildi.
Kararda, AİHM ve AYM’nin Mehmet Altan’la ilgili kararlarına da atıf yapılarak, bu nedenlerle beraatine hükmedilmesi gerektiği vurgulandı.
Yargıtay, bu kararlarına rağmen Altan ve Ilıcak ile diğer üç sanığın tahliye taleplerini reddetti. Yerel mahkeme, ilk kararında direnmez, Yargıtay’ın kararına uyarsa Altan ve Ilıcak’a 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası verilebilecek. Alt sınırdan ceza verilmesi ve indirim uygulanması durumunda, infaz kanuna göre, her iki gazetecinin yatacağı süreler 2,5 yıl ila 5 yıl arasında değişecek. Ancak her iki gazeteci de bin günü aşkın süredir tutuklu oldukları için karara uyulması durumunda tutuksuz yargılanmaları gündeme gelecek. Yerel mahkeme, ilk aşamada tahliye kararı verebilecek.
Yerel mahkeme ilk kararında direnirse, tahliye taleplerini reddedebilecek. Bu durumda dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gelecek. Son sözü Genel Kurul söyleyecek.
Yargıtay’ın kararı, 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili davalar açısından da önem taşıyor. Yargıtay, bu kararla, “cebir ve şiddet” eylemlerine katılma şartını da anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs suçları açısından ana unsur olarak nitelemiş oldu.