YARGITAY VE DANIŞTAY'IN DİNLENİLDİĞİ İDDİASINA TAKİPSİZLİK ANKARA (A.A)

-YARGITAY VE DANIŞTAY'IN DİNLENİLDİĞİ İDDİASINA TAKİPSİZLİK ANKARA (A.A) - 07.09.2010 - Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Yargıtay ve Danıştay Başkanlıklarının telefonlarının dinlenildiği iddiasıyla yaptığı soruşturmada, ''kovuşturmaya yer olmadığına'' karar verildi. Ancak kararda, özel hayatın öneminden ve insanlardaki dinlenilme kuşkusunun sonuçlarından, mevzuattaki ve uygulamadaki eksikliklere, TİB ve BTK gibi devlet kurumlarının eksiklikleri ve yetersizlikleri ile yapılacak dinlemelerde ortaya çıkabilecek tehlikelere de işaret edildi. Başsavcıvekili Nuri Yiğit tarafından verilen ''takipsizlik'' kararında, TİB'in zaman zaman incelenmesi ya da gerek görülmesi üzerine denetlenmesi yerine, yasal düzenleme yapılarak ve mutlaka bir hakim tarafından işlemlerinin denetlenmesi gerektiği vurgulandı. CMK'da yasa dışı gözaltı, yakalama ve hatta tutuklama için sorumlular hakkında tazminat sorumluluğuna ilişkin yasal düzenlemeler olduğu halde yasa dışı dinleme yapanlar için CMK'da tazminattan söz edilmemiş olmasına dikkat çekilen kararda, yasa dışı dinleme yapan ya da dinleyen memurlar için soruşturmaların izne tabi tutulduğu, oysa bu soruşturmaların doğrudan ve izne tabi olmadan yapılması gerektiği belirtildi. Telefon dinlemelerinin, telefon numarası üzerinden yapılması yerine IMEİ numarası üzerinden yapıldığı kaydedilen kararda, ''Bu durumda herhangi bir numarayı kullanan IMEI numarası üzerinden dinleme kararı alındığında o IMEI numarasını kullanan çok sayıda telefon aynı anda dinlemeye alınmakta ve hakkında tedbir kararı talep edilmediği halde birçok kişinin telefonunun dinlenmesi gibi çok sakıncalı bir işlem yapılmasına yol açılmaktadır'' denildi. -''YASAL DÜZENLEME YOK''- Adli amaçlı iletişimin denetlenmesi sırasında elde edilen delillerin idari ve disiplin soruşturmalarında ne şekilde kullanılabileceklerine dair yasal düzenleme yapılmasının faydalı olacağı değerlendirmesinde bulunulan kararda, şu görüşlere yer verildi: ''Telefon ve alan dinlemesi yapabilen teknik araçların ithali ve varsa yurt içindeki üretim ve satış yerlerinin kimlerin kontrolünde bulunduğuna, ithal edilen, üretilen ve satılan profesyonel teknik takip araçlarının kimlerin elinde olduğuna dair kayıtların tutulmamış olması nedeni ile özel hayatın gizliliği ve haberleşme özgürlüğünün ve gizliliğinin ihlaline adeta zemin hazırlandığı kanaatine varılmıştır. Çünkü bu tip teknik araçların alımı satımı ve ithali ve kullanımının yasal olarak açıkça düzenlenmesi halinde ihlallerin kim ya da kimler tarafından yapıldığı daha kolay tespit edilebilecektir. Oysa bu tarz düzenlemelerden yoksun halde soruşturma yapan yargı makamları, gelişen teknoloji ve özellikle internete verilen yasa dışı veriler ile etkin mücadele yapmakta güçlük çekmektedir. Bu durum, toplumda yaşayan bireylerin kendilerini güvensiz hissetmelerine adalete ve yargıya olan güvenin sonuç olarak sarsılmasına yol açmaktadır. Bu nedenle bu tip teknik araçlar konusunda denetim imkanlarını kolaylaştırıcı yasal düzenleme yapılmasının faydalı olacağı değerlendirilmektedir.'' -''DİNLEME SAYISI ARTIYOR''- CMK'nın 135. maddesinde ve Adalet Bakanlığınca çıkarılan 14.02.2007 tarihli yönetmeliğin 6. maddesinde talep için aranan şartlar açıkça gösterildiği halde ağustos 2006'dan şubat 2009'a kadar baz istasyonlarına ilişkin toplam 17.813 adet sorgu gerçekleştirildiğinin, Devlet Denetleme Kurulunca tespit edildiği kaydedilen kararda, ''Mevzuat bu kadar net düzenlenmesine rağmen, talep şartlarını haiz olmayan çok miktarda baz istasyon sorgusunun yapılmış olması düşündürücüdür'' görüşüne yer verildi. Kararda, dünyada kişiler arasındaki konuşmaların tespit edilmesi ya da kaydedilmesi için ''GSM scanner, lazerle dinleme, kablosuz ses ve görüntü aktarımı, casus cihazlar, SMS catcher, ses kayıt cihazı, bilgisayar üzerinden iletişim takibi, sabit telefon, cep telefonları, cep telefonları içindeki yazılımlar, konum belirleme, küresel konum belirleme, internet üzerinden yer tespiti, telefon görüşmeleri üzerinden konum belirleme, istihbarat uyduları ve uçakları, içerik takibi, parallel telephone transmitter, telefon ahizesi veya kablosuna dinleme aparatı yerleştirilmesi, casus yazılımlar, havadan dinleme, belirli kelimeler geçen görüşmeler seçilerek yapılan kayıtlar, ortam dinleme, böcek diye tabir edilen cihazlar, vakumlama, detect ear, lazer dinleme yöntemi, kızılötesi uzaktan dinleme sistemi V2, elektronik iletişimde içerik takibi, bilgisayarda kamera bulunması durumunda, bilgisayar monitöründeki görüntüler, Echelon ve teknik takip'' gibi yöntemlerin kullanıldığı saptamasında da bulunuldu. -''CUMHURBAŞKANI DAHİ DİNLENİLEBİLİR''- Önleyici denetlemelerde, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu'nda ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu'nda bu tedbirlere başvurulabilmesi için katalog suçların sınırlı ve dar tutulmuş olmasının, tek başına yeterli bir güvence oluşturmadığı vurgulanan kararda, mevzuatta önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi işlemlerinde bu tedbirin hangi kişiler için uygulanmasının mümkün olamayacağına dair bir düzenleme bulunmadığı belirtildi. Kararda, şunlar kaydedildi: ''Mukayeseli hukukta çeşitli kamu görevlileri ve makamları için düzenlenen muafiyetler yönünden ilgili bölümlerde gerekli açıklamalar yapılmıştır. Ülkemizde bu yönde açık bir düzenleme bulunmamış olması nedeni ile ileride yapılan faaliyetlerin denetlenmesi ve toplum genelindeki endişelerin sağlıklı şekilde giderilebilmesi açısından mutlaka yasak kapsamının belirlenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Kamu düzenini daha ağır şekilde bozan, suç şüphesi altında olsalar bile haklarında yasal işlem yapılabilmesi için belirli prosedürlerin bulunduğu bir kısım kamu makamları ve görevlileri hakkında, daha tehlike aşamasında önleyici amaçlı olarak temel haklarına ağır müdahale sonucu doğuran işlemlerin herhangi bir prosedür uygulanmaksızın yapılabilmesi ihtimali bile muğlak, endişe verici, kriz yaratıcı sonuçlar doğurabilecektir. Bir ülkede önleyici amaçlı olsa dahi örneğin Cumhurbaşkanının, Başbakanın, Genelkurmay Başkanının iletişimin denetlenebilmesinin hukuken mümkün olduğunun kabul edilmesi, bu işlemlere tevessül edilmemiş ve edilmeyecek olsa dahi hukuki güvenceden yoksun halde bırakılmış olması mevzuatta endişe verici mahiyette boşluk bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle ile örneğin Cumhurbaşkanı, milletvekilleri, yüksek yargı mensupları, silahlı kuvvetlerin yüksek komuta kademesi, Hakim ve Cumhuriyet Savcıları, mülki idare amirleri gibi kanun koyucu tarafından takdir edilecek bazı kamu görevlileri ve makamları yönünden yasal düzenleme yapılarak ya tam muafiyet ya da belirli uygulanması gereken prosedürler getirilmesinin kurumlar arası iş birliğinin verimli olarak yürütülmesi açısından faydalı olacağı değerlendirilmektedir.''