'Yarın nasıl biraraya gelecekler'

'Yarın nasıl biraraya gelecekler'

T24 - 12 Eylül'de yapılacak Anayasa referandumuna sayılı günler kaldı. Liderler meydanlarda birbirlerini hedef alan açıklamalarına devam ediyor. Ama liderlerin üslubundan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül şikayetçi. Gül, "Yarın hayati bir konuda nasıl bir araya gelecekler? Bu haliyle liderleri toplayamıyorum" dedi.

Hürriyet gazetesinde Fatih Çekirge "Liderleri toplayamıyorum" başlığıyla yayımlanan (18 Ağustos 2010) haber şöyle:

Liderleri toplayamıyorum

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le Bakü yolunda yaptığımız konuşmanın bu bölümünde meydanlarda yükselen tansiyona geliyoruz.

Uzun ve büyük bölümü yazılmamak kaydıyla yapılan bir diplomasi sohbetinden sonra Yavuz Donat gazetecilik damarlarını tutuşturacak soruya geçiyor:

- Yazılmak kaydıyla içeri dönersek. Meydanlardaki üsluba ne diyorsunuz?Ve işte bu sorunun ardından başlıklar geliyor...

1) O üslubu doğru bulmuyorum. Yarın hayati bir konuda nasıl bir araya gelecekler.

2) İsrail ne yaptığını bilmiyor...

3) Bir de heyetteki diplomatlardan öğrendiğimiz; “Türkiye recm cezasına çarptırıldığı için dünyanın dikkatindeki İranlı Sakine için devrede” haberi...

Sırasıyla gidersem;

Türkiye’ye yakışmıyor

“Referanduma giden maddelerin içeriğiyle ilgili açık, yalın konuşmalardan ziyade sanki genel bir seçim havası konuşmaları yapılıyor. Bu doğru değil. Herkes ‘Evet’ de diyebilir ‘Hayır’ da diyebilir. Ama madem ki bir referandum yapılıyor. O zaman maddeler alınır ve tek tek şu doğrudur bu yanlıştır diye açıklanır. Kampanya böyle olması gerekirken bundan uzak sürüyor. Bu görüntü, bugün Türkiye’nin geldiği itibarlı seviyede üzüntü vericidir.”

Abdullah Gül bu noktada çok ilginç bir gerçeği dile getiriyor:

“Bu haliyle liderleri toplayamıyorum. Çünkü çok kişiselleşti.”

Ve devam ediyor:

“Kullanılan bu üslubun bir tehlikesi var. Çok kırıcı olan, kişiselleşen bir üslup. Bu iş bittiğinde yarın memleketin en hayati meselesiyle ilgili bir araya gelmesi gereken insanlar bu kırgınlıktan dolayı bir araya gelemiyor. Bu, çok tehlikeli bir durum.”Dilin kemiği yok ama...

Gül sözün tam bu noktasında bir hatırlatma yapıyor:

“Dilin kemiği yok derler. Ama sorumlu insanlarda dilin kemiği olmalı. Öyle boyutlara gidiyor ki liderler arasındaki mesafe inanılmaz şekilde açılıyor. Onlarla konuşuyorum, arada inanılmaz bir güven uçurumu var.”

Bu üslubu bırakmak lazım

Cumhurbaşkanı meydanlara gönderdiği mesajı şu cümlelerle bitiriyor:

“Bu üslubu bırakmak lazım. Yarın en önemli meselelerde kafa kafaya vermesi gerekenler, Meclis’te hayati bir konuda ortak karar almak durumunda kalanlar için o ortam yok oluyor. Bu üzücü bir durumdur.”

Umarım bu eleştiriler ciddiye alınır. Çünkü son dönemde okurlardan da benzeri tepkiler alıyorum. Referandumun “havuzlu villa” ve “İşçi Recep Bey” ile, “Memur Kemal Bey” çizgisine indirilmesinden rahatsızlık duyduğunu söyleyenlerin sayısı hızla artıyor.

İsrail ne yaptığının farkında değil

Şimdi Gül’le sohbetin son bölümü olan İsrail meselesine geçebilirim...

Şöyle diyor Cumhurbaşkanı:

- Bu olayın bizim açımızdan ne anlama geldiğini hâlâ kavrayamadılar. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez bir Türk varlığına bir başka ülkenin ordusu saldırıyor. Hem de uluslararası sularda.

- Peki bu kriz nasıl çözülecek?

- Onlar hâlâ ne yaptıklarının farkında değiller, kavrayamadılar. Onun için yumuşama onlara bağlı. Önce durumu kavrayıp telafi etmeliler. Olayın büyüsü kaçmıştır. Samimi olarak Türkiye’yi kazanmak istiyorlarsa, bunu tamir etmeleri lazım. Bunun için de önce ne yaptığını iyi kavraması lazım. Henüz o yok...

Evet Bakü yolunda sohbetten süzülen çarpıcı başlıklar böyle...

Ama bir konu var ki; o da, Cumhurbaşkanı Gül’ün “İncelettiriyoruz. Üstü kapalı kalmaz” açıklamasından sonra içimde bir kuşku bulutuna dönüşen Heron meselesi...

Genelkurmay neden susuyor?

Bu suskunluk içimizdeki zalim şüpheyi azdırıyor...

Sustukça şüphe keskinleşiyor.. Evet neden susuyor?

Sakine için Türkiye devrede

Cumhurbaşkanı’yla sohbete burada bir virgül koyuyorum. Çünkü çok önemli bir bilgiyi aktarmam gerekiyor.

İçimin almadığı, tüylerimin diken diken olduğu, düşündükçe nefesimin kesildiği bir olay için ara veriyorum.

İran’da boğazına kadar toprağa gömülüp taşlanarak ölüm cezasına çarptırılan Sakine’yle ilgili bir gelişme.

Olayı duyduğumdan bu yana içimde büyüyen o soruyu, gezide bizimle birlikte olan bir diplomata sordum:

“Türkiye nükleer kriz başta olmak üzere Batı’yla İran arasındaki birçok krizde devrede oluyor da Sakine için neden bir şey yapmıyor?” Ve öğreniyorum ki, Türkiye bu konuda çok ciddi olarak devrede. Hatta ABD ile de temas halinde. Bilgilendiriyor örneğin.

Nitekim Dışişleri Bakanı Davutoğlu önceki gün İranlı meslektaşıyla konuşurken bu konu da gündeme gelmiş. Anlaşılan Sakine için böyle bir cezalandırma şekli şu anda gözükmüyor.

Daha birkaç gün önce Van’da kocası tarafından komaya sokulan genç kadın için defalarca yazmıştım. Anadolu’da erkek dayağından zorla evlendirilerek küçük gelinliği mahkûm edilen kızlarımız için içim ne kadar acıyorsa. Bir o kadar da Sakine’ye üzülüyordum.

Sudan’da pantolon giydiği için 40 kırbaç cezasına çarptırılan Lübna Hüseyin için Türkiye devreye girmişti. Ve şimdi öğrendim ki, Türkiye bu konuda da gerekli şeyleri yapıyor.

Umarım yakın zamanda olumlu bir sonuç alınır.

Dünya kamuoyunun büyük bir merakla beklediği bu olayın seyrini etkileyecek bir gelişme bu.