İlk turu 23 Eylül’de Yargıtay’da yapılan HSYK seçimlerinde bugün Danıştay’da ikinci tur gerçekleşiyor. Ancak bütün dikkatler toplam 10 asli üyenin seçileceği 12 Ekim tarihinde yapılacak olan ve toplam 13 bin 994 hâkim ve savcının oy atacağı üçüncü kademe seçime çevrilmiş durumda. Hükümete yakınlığıyla bilinen Yargıda Birlik Platformu (YBP), "Cemaatçi yapıyı biz etkisizleştiririz" derken, YARSAV ise "Cemaat ve hükümetten kurtarılmış bir yargı hedefliyoruz" görüşünde. Bağımsızlar cephesinde seçime katılacak olan HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur da seçimleri "yürütmenin açıkça destek verdiği platformun eline tümüyle geçmesi de o oranda tehlikeli bir durum" olarak yorumluyor.
Bu seçimde başlıca üç grup ve çok sayıda bağımsız aday yarışıyor. Bu gruplardan biri hükümetin desteğini almış görünen Yargıda Birlik Platformu. Diğeri, hükümete mesafeli çizgide duran ve daha çok sosyal demokrat ve ulusalcı kökenli yargıç ve savcıların toplandığı YARSAV ve Yargıçlar Sendikası ittifakı. Bir de Fethullah Gülen cemaatine yakın olduğu öne sürülen hâkim ve savcıların oluşturduğu iddia edilen üçüncü bir küme var. Ancak bu kesim seçime bir listeyle girmek yerine bağımsız adaylar üzerinden gücünü ortaya koymayı tasarlıyor. Ayrıca, bu üç grupla ilişkilendirilmeyen, kendi başına kampanya yürüten çok sayıda bağımsız aday da var.
Hürriyet'ten Oya Armutçu'nun propaganda yasağı öncesi seçimlere katılacak adaylarla yaptığı görüşmelerden yapılan derleme şöyle:
Dr. Gürsel Özkan: Cemaatçi yapıyı biz etkisizleştiririz
Hükümetin desteklediği eleştirilerine hedef olan Yargıda Birlik Platformu (YBP) üyesi Ankara İdare Mahkemesi Başkanı Dr. Gürsel Özkan, yargıdaki Cemaat yapılanmasına karşı “durumdan vazife” çıkaran “gönüllü” yargıç-savcılar olarak bir araya geldiklerini belirterek, yargıdaki Cemaatçi yapılanmayı ancak YBP’nin etkisizleştirebileceğini öne sürdü. Özkan’ın görüşleri şöyle:
“YBP’nin Adalet Bakanlığı’nca kurulduğu ve hükümetin güdümünde olduğu iddiası doğru değil. Ben YARSAV kurucusu ve yönetim kurulu üyesiydim. YARSAV oy bölüp Cemaat’in bağımsız adaylarının kazanmasına hizmet ediyor. Bizler muhafazakâr, milliyetçi ve sosyal demokrat olduğu bilinen bu görüşleriyle tanınan meslektaşlar olarak YBP çatısı altında buluştuk. Bağımsız, sivil, hiç kimseye yakın ve uzak durmayan bir inisiyatifiz. Yargıtay’daki HSYK seçiminin 13 Ekim’de planlandığı halde 23 Eylül’e çekilmesi tam bir algı yönetimini amaçladığı ve diğer iki seçimi de etkileme hedefi taşıdığı anlaşılmıştır. Bizim kazanmama ihtimalimiz yok. Ancak önemle belirtmeliyim ki, Yargıtay ve Danıştay üyeleri ilk derece mahkemelerindeki meslektaşlarımızı baskı altına almakta, bütün Türkiye’de adliyeleri ve Bölge İdare mahkemelerini ziyaret etme adı altında psikolojik yıldırma operasyonu yapmaktadırlar. Özellikle sosyal medyada çok çirkin iftiralar ve karalamalarla adaylarımız ve platform üyelerimiz yıpratılmak istenmektedir. YBP’nin seçimi kazanması halinde 2000 hâkim-savcının meslekten atılacağı hezeyanı yapılmaktadır. Bizden kimse cadı avı beklemesin. Hiçbir meslektaşımızı önyargıyla haksız bir muameleye tabi tutmayız ve tutulmasına da müsaade etmeyiz. Bu ülke yetişmiş hâkim-savcı olmuş hiçbir insanını feda edecek lükse sahip değildir. Görevini yapan, işinin başındaki hiçbir meslektaşımızın kılına zarar verilemez. Böyle bir şeyin düşünülmesi akla ziyandır.
YBP olarak adli yargıda 11-0, idari yargıda 5-0 seçimi kazanıyoruz. Meslektaşlarımızın güvenle ve gönül rahatlığıyla YBP’nin adaylarını desteklemelerini bekliyoruz. Türkiye’nin huzuru, normalleşmesi ve bu kriz ortamından kurtulması buna bağlıdır. Meslektaşlarımız mevcut HSYK ve yargının durumu çok iyidir, halimizden memnunuz diyorlarsa bizim adaylarımıza oy vermesinler. O zaman sorun yok. Ama Türk kamuoyunun iyi bildiği gibi durum hiç de öyle değildir ve olağandışıdır. Anormal bir dönem yaşamaktayız. Bu konu milli bir mesele halini almıştır. Sorun sadece yargı sorunu değildir, aynı zamanda milli güvenlik sorunudur. Tüm toplumun hukuk güvenliği sorunudur. Güneydoğu’da, terör bölgesinde görev yapan bir yeni hâkim ve cumhuriyet savcısının yazı işleri müdüründen daha az maaş aldığı bir ortamda yargıçlara seyyanen yapılan yüzde 11.6 zammın siyasi rüşvet olarak değerlendirilmesi bizi son derece rahatsız etmiştir. Biz bunu abesle iştigal sayıyoruz.”
Yarsav Başkanı Murat Arslan: Cemaat ve hükümetten kurtarılmış bir yargı
YARSAV Başkanı, Anayasa Mahkemesi Raportörü Murat Arslan, siyasi iktidarın kendi kadrosu yeterli olmadığı için yargıda Cemaat kadrolarıyla hâkimiyet kurduğunu, ancak 17 Aralık’taki yolsuzluk operasyonu sonrası bu işbirliğinin bozulduğunu savunarak, “12 Ekim seçimleri bir fırsattır. Yargıyı hem hükümetten hem Cemaat’ten kurtararak, tek saiki hukuk olan, hukuk kuralları dışında bir amaçla hareket etmeyen hâkim ve savcılar HSYK’da etkin olursa o zaman geçmişe dönük Cemaat’in de siyasi iktidarın da yaptığı bütün hukuksuzluklardan hesap sorulabilir ve Türkiye’de bir normalleşme yaşanabilir” dedi. Arslan şu değerlendirmeleri yaptı:
“Biz, zamanın uyumlu şimdinin kanlı bıçaklı aktörleri olarak ne Cemaat’in ne de Başbakan’ın kontrolünde olan bir yargıyı kabul etmediğimizi, bunun apaçık gayrimeşruluğunu ve her iki tarafı da reddettiğimizi baştan söyledik. Tüm adaylarımız, isimleriyle değil, savunulan ilke ve değerlere bağlılık ve duruşlarıyla aynı nitelikteki adaylar içinden belirlenmiştir. Arkadaşlarımız seçilmeleri halinde, insanı ve adaleti merkeze alan bir yargının yeniden inşası için şeffaf, liyakati esas alan, objektif, hesap veren, öngörülebilen ve bağımsız ve tarafsız yargının güvencesi olan bir HSYK’nın oluşumuna katkı sunacaktır. Yargıyı hem hükümetten hem Cemaat’ten kurtararak, tek saiki hukuk olan, hukuk kuralları dışında bir amaçla hareket etmeyen hâkim ve savcılar HSYK’da etkin olursa o zaman geçmişe dönük Cemaat’in de siyasi iktidarın da yaptığı bütün hukuksuzluklardan hesap sorulabilir ve Türkiye’de bir normalleşme yaşanabilir. Bunu yaparken mutlak surette hukukun içerisinde kalmak durumundayız. Topyekûn bir cadı avına hayır ama hukuk dışına çıkarak karar verenler, görevlerinde bağımsız hareket etmeyenler, vicdani kanaati dışında başka bir hiyerarşik ilişki içerisinde yargılama faaliyeti yürütenler ve tarafsızlığını yitirenler hak ettikleri muameleyi göreceklerdir. Diğer yandan, paralel yapıyla mücadele ediyorum gerekçesiyle parsayı götürme anlayışına, yolsuzluğa, rüşvete de göz yummayız.
Oyları bölen 8.5 yıldır evrensel ilkelerin ülkemizde de yerleşmesini sağlamak ve yargının toplum nezdinde hak ettiği saygınlığa ulaşması için mücadele veren biz değil, doğrudan bir hükümet projesi olup 2010 yılındaki bakanlık listesinin 2014 versiyonu olarak karşımıza çıkarılan Cumhurbaşkanı-Başbakan-danışmanlar-Başbakanlık ve Adalet Bakanlığı müsteşarları ve emirlerindeki her türlü resmi, özel görevliler ile medyanın sevk, idare ve lojistiğinde varlık bulmaya çalışan YBP adı altındaki atipik, informel, nevzuhur yapıdır. Siyasal irade tarafından seçime özel olarak oluşturulan ve YBP olarak adlandırılan yapı lehine, orantısız maddi güç sergilenmekte ve tehditlerle korku rüzgârları estirilmektedir. Platformun zamanla yaptığı toplantılar ortaya çıkardı ki, meğerse tüm yargı mensupları düşüncelerine göre devlet kurumları tarafından fişlenmiş ve fişlenmeler, platformun bu şekildeki altyapı çalışmalarına konu olmuş. Müdahale niteliğindeki eylemler hakkında HSYK’ya adli ve disiplin yönünden suç duyurusunda bulunduk. Başvurularımızın sonucunu bekliyoruz.”
HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur: Yargı kamplaşma dışında olmalı
Seçime herhangi bir listeye dahil olmadan bağımsız olarak katılan isimlerden biri de yeniden kurul üyeliğine aday olan HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur. 2010 yılındaki HSYK seçiminde en çok oyu alarak birinci gelen Okur’un seçime ilişkin görüşleri şöyle:
“Dün Kurul’u eleştirenler bugün alkışlar, dün alkışlayanlar ise bugün eleştirir oldu. Benim gibi baştan itibaren bazı uygulamalara tavır koyan, yanlışları söylemekten çekinmeyenler ise tüm tarafların husumetine maruz kaldılar. Bu can bu tende oldukça adaylığım ve sonuna kadar mücadelem devam edecek. Bugün yargı keskin bir şekilde kamplara ayrıldı. Herkes bir kampın içerisinde konumlandırılmaya çalışılıyor. Oysa yargı mensupları olarak kamplaşmadan kesinlikle uzak durmamız gerekiyor. Yargı hiç kimsenin eline geçecek, el değiştirecek bir kuvvet değil. Bütün ellerin üzerinde, kuvvetler ayrılığı prensibine göre bağımsız ve tarafsız görev yapmak zorunda olan demokrasinin olmazsa olmaz kuvvetidir. Ben de bu sebeple bir liste içerisinde yer almanın olumsuzluklarını gördüğüm için hiçbir listeye dahil olmadan tek başıma adaylığımı açıkladım. Yargının tümüyle Cemaat’in eline geçmesi ne kadar tehlikeli ise yürütmenin açıkça destek verdiği platformun eline tümüyle geçmesi de o oranda tehlikeli bir durum.
Bu seçimler gerçekten önemli. Türkiye’de ağır aksak da olsa kuvvetler ayrılığı devam edecek mi yoksa kuvvetler birliğine doğru bir evrilme mi yaşayacağız? Hâkim ve savcılar aslında verecekleri oylarla bunu da belirleyecekler. YBP adaylarının belirlenme şekli, açıkça aidiyetleri belirtilerek kontenjanlar ayrılması, Bakanlığın listenin kazanması için her türlü imkânı seferber etmesi, belli yayın organlarının tek yanlı yayınları, maaş zammı, disiplin affı gibi hususların seçim öncesi gündeme getirilmesi seçimin önemini göstermek için yeterli veri sunuyor bizlere. Ancak ben meslektaşlarımın tüm bu propaganda ve etkileme çalışmalarına rağmen her türlü etkiden sıyrılarak objektif bir değerlendirme yapacaklarına ve Kurul’un kimsenin eline geçmeyeceği karma bir yapı oluşturacaklarına inanıyorum.”