Başbakan Binali Yıldırım’ın başkanlığında toplanan Yüksek Askeri Şûra’da (YAŞ), Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanları değişti. Komuta kademesindeki değişiklikler, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yapısı değiştirilen ve 13’e karşı 4 sivil çoğunluğuyla yapılan ilk toplantıda geldi.
Buna göre, Kara Kuvvetleri Komutanı Hasan Zeki Çolak, Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Bostanoğlu emekliliğe sevk edildi. Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na orgeneral Yaşar Güler, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na orgeneral Hasanyaver Küçükakyüz, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na koramiral Adnan Özbal getirildi.
TSK’nın komuta kademesindeki yeniden yapılanma akıllara emekliliğe ayrılan komutanların 15 Temmuz darbe girişiminin gerçekleştirildiği saatlerde yaşananları getirdi.
15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın darbe girişiminin ardından tutuklanan eski emir subayı Yarbay Levent Türkkan'la yaptığı telefon konuşmasının ardından karargâha giden Hasan Zeki Çolak burada derdest edilerek Akıncı Üssü'ne götürülmüştü.
Darbe girişiminin başladığı dakikalarda Muharip Hava Komutanı Korgeneral Mehmet Şanver'in kızıyla emekli Hava Tuğgeneral'in oğlu İstanbul Deniz Kulübü’ndeki düğününde bulunan Abidin Ünal burada darbeciler tarafından derdest edilerek uçakla Ankara'da Akıncı Üssü'ne götürülmüş ve geceyi burada geçirmişti.
Darbe girişimini İstanbul Ataköy Marina'da bir düğünde öğrenen Bülent Bostanoğlu ise ifadesinde darbecilere karşı emniyetini sağlamak için gece boyunca özel aracıyla yer değiştirdiğini, yaptığı 140 telefon görüşmesiyle Deniz Kuvvetleri'nin darbe girişimine iştirakini engellediğini ve emir komuta zincirinin devamını sağladığını aktarmıştı.
YAŞ sona erdi; 3 kuvvet komutanı da değişti
YAŞ kararlarıyla emekliye ayrılan üç kuvvet komutanının 15 Temmuz gecesi yaşadıkları şöyle:
Emekliye sevk edilen eski Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak, ifadesinde, olay gecesi bazı duyumlar üzerine Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ı bilgi vermek amacıyla telefonla aradığında Genelkurmay Başkanı Emir Subayı Piyade Yarbay Levent Türkkan'ın kendisine ‘çok rahat bir ses tonuyla’ "Komutanım Genelkurmay Başkanımız sizi ve özellikle Kurmay Başkanımız İhsan Uyar'ı karargaha bekliyor" dediğini söyledi.
Çolak, karargâhının önüne geldiklerinde Genelkurmay'ın güney nizamiyesinde emir subayı İkmal Binbaşı Yunus Can'ın kendisine "Komutanım, Genelkurmay güney nizamiyesinde yerde yatanlar var, bir sorun olabilir. Karargâha olduğumuz yerden giriş güvenlikli olmayabilir, onun için Kara Harp Okulu nizamiyesine yöneliyoruz" dediğini belirtti.
Çolak, "Harp Okulu nizamiyesi bekleme yerinde Genelkurmay'ın güney nizamiyesinde problem olabileceği düşüncesiyle Genelkurmay kışlasının diğer nizamiyelerinden giriş yapılabileceği ve bu konuda koordine edilebileceği hususunda koruma müdürüm Piyade Binbaşı Burak Akın'a emir verdim. Dönerek Genelkurmay Başkanlığının Milli Savunma Bakanlığı’nın giriş kapısından Genelkurmay'a giriş yaptım" diye konuştu.
Genelkurmay Başkanlığı’na giriş yaptıktan sonra ilerlerken içeride tam teçhizatlı özel kuvvet personeli görünümlü askerlerin bulunduğunu, bunun kışlanın korunmasına yönelik bir tatbikat olabileceğini değerlendirdiğini ifade eden Çolak, şöyle konuştu:
"Genelkurmay Başkanımızın komutanlık karargâhının giriş kapısına gelmeden önce kural gereği koruma araçlarım ve personelim 50 metre kadar geride durdu ve kaldı. Bu husus zaten her zaman mutat olarak uygulanan bir durumdu. Bu esnada karargâh etrafında ve bahçe kısımlarından çok ciddi silah sesleri geliyordu. Karanlık olduğu için göremedim ama çok ciddi silah sesleri geliyordu. Genelkurmay Başkanımızın komutanlık karargâhının giriş kapısına gelip yoğun ateş altında araçtan indiğimde Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürü Kurmay Albay Ramazan Gözel giriş kapısının iç kısmından bağırarak bana hitaben 'Komutanım süratle içeri girin' şeklinde heyecanlı şekilde bağırıyordu. O ana kadar Genelkurmay Başkanlığı’na dışarıdan bir saldırı olduğunu, karargâh içerisindeki askerlerin dışarıya karşı karargâhı koruduklarını düşündüm. Süratle önde ben arkamda Kurmay Başkanım Orgeneral İhsan Uyar ve subayım Binbaşı Yunus Can olacak şekilde içeriye girdik."
Orgeneral Çolak, karargâha girdikten sonra içeride eli silahlı, tabancalı, tüfekli Özel Kuvvetler görünümlü kişilerin üzerlerine abanarak, Can, Uyar ve kendisini yere yatırdıklarını anlattı.
Çolak, "Üzerimize silah dayadılar. Bağırarak, 'Hareket etmeyin, emniyetiniz için yapıyoruz' dediler. Genelde bu tür ibareleri özel kuvvetler kullandığı için bu kişilerin özel kuvvetler olduğunu tahmin ettik. Aynı anda yukarıda bir şey olduğunu gören, hisseden Koruma Müdürüm Piyade Binbaşı Burak Akın koşarak olaya müdahale etmek istedi" dedi.
Koruma astsubayı Piyade Başçavuş Bülent Aydın'ın olaya müdahale ederken şehit edildiğini öğrendiğini belirten Orgeneral Çolak, şoförü sivil memur Başaran Karabıçak'ın da elleri arkasından kelepçelenerek derdest edilip kışla içerisinde bir yere götürülerek ertesi güne kadar tutulduğunu anlattı.
Elleri arkadan kelepçeli haldeyken Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'in odasına alındıklarını söyleyen Çolak, "Odaya girerken İkinci Başkanımızın Özel Kalem Müdürü Kurmay Albay Bünyamin Tuner'in tüm bu olayı içeride organize ettiğini gördüm. İkinci Başkan’ın odasına beni, emir subayım Yunus Can ile Kurmay Başkanı İhsan Uyar'ı aldılar. Burada yaklaşık 35 dakika kadar ellerimiz arkadan bağlı şekilde otururken içeriye giren ilave kişiler sert hareketlerle ve tavırlarla kelepçe taktılar. Başımız kapalı, ellerimiz ve ayaklarımız kelepçeli haldeydi. Zaman zaman kafamızı öne doğru bastırarak etrafa bakmamızı engelliyorlardı. Kurtulduktan sonra kendi revir doktorumuzdan bu hususta rapor aldık."
Sık sık ağız ve burunlarını elleriyle bastırarak, iletişim kurmalarının engellendiğini, saat 22.30 civarında "gidiyoruz" diye ikaz edilerek dışarı çıkarıldıklarını belirten Çolak, daha sonra bir helikopterle Akıncı Üssü'ne götürülerek sabaha kadar esir tutulduklarını anlattı.
Emekliye ayrılan eski Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal, 15 Temmuz gecesi yaşadıklarıyla ilgili savcılık ifadesinde şunları söyledi:
Muharip Hava Komutanı Korgeneral Mehmet Şanver'in kızıyla emekli Hava Tuğgeneral'in oğlu İstanbul Deniz Kulübü’ndeki yapılan düğüne davetli olarak gittim. Saat 19:30 sıralarında düğün salonunda bulunuyordum. Bu saatte kadar da herhangi bir olumsuzluk ya da olağanüstü bir durum hissetmedim.
Tahminime göre saat:21:30 sıralarında eşim beni telefonla aradı Genelkurmay'da görevli Hava Korgeneral Fikret Erbilgin'in gözaltına alındığını bana söyledi ve durumun ne olduğunu merak ettiğini söyledi.
Bunun üzerinde ben de Ankara'da vekil olarak bıraktığım Tümgeneral Cevat Yazgılı'yı aradım. Ben Cevat Yazgılı ile telefonla Ankara'da ne olduğunu konuşurken telefondan jet seslerinin geldiğini duydum, ne olduğunu sordum, kendisi "Ben de bilmiyorum ancak şu anda Ankara'nın üzerinde jetler geziyor" dedi.
Ben de kendisine Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi’ne giderek duruma hemen el koymasını emrettim, bunun üzerine ben de Ankara Akıncı 4. Üs Komutanlığı'nın komutanı olan Tuğgeneral Hakan Evrim’i telefonla aradım.
Uçakların kendisi tarafından uçurup uçurulmadığını sordum. Hakan Evrim bana "Görevi ben verdim, mecburdum" dedi.
Ben de kendisine "Böyle bir mecburiyet yok, havaya uçak kalkmayacağına dair emir size verildi" dedim.
Bana "Durum bildiğiniz gibi değil, benim de canım tehlikede sizin de canınız tehlike" dedi. Bu konuşmadan önce ben darbecilerin kendisini de tehdit etmiştir diye düşünmüştüm ancak daha sonra bu işin içerisinde kendisinin de olduğunu anladım.
Bana "Yanımdakiler konuşmamızın sonlandırılmasını istiyorlar" dedi ve telefonu kapattı. Ben daha sonra bir iki kez daha telefonla kendisini aramama rağmen ve telefonunun çalmasına rağmen telefonu açmadı.
Bunun üzerine ben Orgeneral Akın Öztürk'ü aramayı planladım, ben Akın Öztürk'ün Akıncı'da torunlarının yanında olduğunu biliyordum, Akın Öztürk'ün damadı Hakan Karakuş'un Akıncıdaki 141. Filonun komutanı olduğunu biliyordum.
Akın Öztürk'ün telefonuna uzun süre ulaşamadım, daha sonra Korgeneral Mehmet Şanver'den Akın Öztürk'e ulaşmasını söyledim, Mehmet Şanver Akın Öztürk'e telefonla ulaşınca telefona bana verdi. Ben Akın Öztürk'e "Ankara'da uçak uçuruyorlar, ne oluyor oralarda, senin emirlerin hilafına darbe mi yapıyorlar?" diye sordum, kendisi bana "Ben sadece gece uçuşu olduğunu zannediyorum, ben bir araştırayım" dedi, ben de kendisine "gece uçuşu değil Ankara'da alçak uçuşlar olduğunu" söyledim. Bundan sonra Akın Öztürk bana hiçbir şekilde dönüş yapmadı. Yapmaya teşebbüs etmiş olmuş ise de, telefon bende olmadığından bana dönmeye teşebbüs edip etmediğini bilemiyorum. "Bunun üzerine ben düğünde bulunan Üs Komutanlarını çağırıp topladım. Dedim ki "Herkes kendi üssünü arasın, hiçbir şekilde uçuş olmadığını ve olmaması gerektiğini teyit edin" diye emir verdim.
“Hangi üsten uçuş olursa o üssün komutanı Divan-ı Harpliktir”
"Herhangi bir üsten uçuş olursa o üs komutanı Divanı Harplik'tir, bunu bilin" diye söyledim. Bunun üzerine düğünde bulunan tüm üs komutanları üslerini arayarak bu emrimi ilettiler ve bir faaliyet olmadığını teyit ettiler, ancak Diyarbakır 8. Ana Jet Üssü hariç, Diyarbakır 8.Ana Jet Üs Komutanı Hava Pilot Tuğgeneral Deniz Kartepe Diyarbakır'daki üsten 6 adet F-16'nın kalkışa hazır şekilde beklediğini söyledi.
Ben derhal kalkışın engellenmesi emrini verdim. Kendisi, sürekli Diyarbakır Üs Harekat Komutanı, soy ismi Akgülay olan kurmay albayı sürekli telefonla aradı ve uçuşun durdurulması emrini verdi. Ancak bir müddet sonra uçakların emri dinlemeyerek kalktığını söyledi. Kuleden kalkmış olan, uçakların inmelerini emrettik, ancak Diyarbakır kulesi havada bulunan uçaklardaki pilotların bu emre karşı cevap vermediklerini ilettiler.
Bunun dışında düğünde bulunmayan İncirlik 10. üsten de iki adet havada yakıt ihmal tanker uçağının kaldırıldığını öğrendim. Üs Komutanı Tuğgeneral Bekir Ercanvan'a telefonla ulaşmaya çalıştım ancak telefon çaldığı halde kendisi telefonu açmadı.
Bunun üzerine Eskişehir'deki Hava Harekat Merkezi’ne nöbetteki Tuğgeneral Recep Ünal'a ulaştım ve tüm radarlar üzerinden çağrılar yaparak, tanker uçakların ve jet uçaklarının kendi üslerine dönmelerini emrettim.
Bir müddet sonra Recep Ünal çağrılar yaptığını ancak çağrılara cevap verilmediğini bana iletti. Bu arada Ankara'daki Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi’nin devreye girmesi için Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi’ne ulaşmaya çalıştım, Ankara Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi çağrılarıma cevap vermedi. Bunun üzerine Ankara da Kurmay Başkanı olarak görevli olan Tümgeneral Cevat Yazgılı'yı tekrar arayarak harekat merkezine gitmesine ve duruma el koymasını emrettim.
Cevat Yazgılı bir müddet sonra beni arayarak tuğgeneral Aydemir Taşçı'nın Hava Kuvvetleri Karargâhı’nın girişinde eli tabancalı olarak cep telefonunu benim emrim, yani Hava Kuvvetleri Komutanı olan ben Abidin Ünal'ın emri olduğunu söyleyerek Cevat Yazgılı'nın cep telefonunu almış.
Bu arada Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi’ne girmeye çalıştığını ancak kapının içeriden kilitli olduğunu, kapıdaki nöbetçi uzmanın çavuşun da girişlerin yasak olduğunu söylediğini bana Cevat Yazgılı iletti. Ben de kendisine Hava Kuvvetleri’nden ayrı bir müfreze oluşturarak kapıyı zorlayarak açmasını emrettim, çünkü içeride Tuğgeneral Sami Özatak ile Tuğgeneral Kemal Mutlum ve Kurmay Albay Devrim Orhan'ın bulunduğu Cevat Yazgılı bana söyledi.
Bu ekibin birliklere emirler yağdırarak darbeyi destekleyici emirler verdiğini tespit ettik. Bu nedenle harekat merkezinin en kısa sürede ele geçirilmesi gerekiyordu. Tekrar ekiple kapıya geldiğinde kapıdaki uzman çavuşun havaya ateş ederek kendilerine engel olmaya çalıştığım söyledi.
Bu esnada benim genel sekreterim Kurmay Albay Veysel Kayak ile özel sekreterim Gökhan'ın Cevat Yazgılı'yı derdest etmek üzere üzerine çullandıklarını ve eline kelepçe taktıklarını öğrendim. Bu bilgilerin hepsini bana Cevat Yazgılı aktardı.
Ben kendi genel sekreterim Kurmay Albay Veysel Kavak'ı arayarak Cevat Yazgılı'nın emrine girmelerini emrettim, aynı zamanda Hava Kuvvetleri MEBS Başkanlığı’ndan Albay Ketencioğlu'nu arayarak gidip Cevat Yazgılı'nın emrine girmesini ve Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi’ni kör etmelerini, işlevsiz hale getirmeleri gerektiğini emrettim, yani elektriklerin, bilgisayar sistemlerin, telefonların kesilmesini emrettim. Bu emrimi yerine getirdiler, içeridekilerle hiçbir şekilde temas kuramadıklarını söylediler.
Bu esnada ben düğün salonunun olduğu yerden Eskişehir'de bulunan Hava Harekat Merkezi’ne telefonla bütün birliklere yayınlanmak üzere "Ankara'daki Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi yasa dışı kişilerin elindedir, buradan verilen emir hiçbir şekilde yerine getirilmeyecektir, bütün emirler Eskişehir Hava Harekat Merkezi’nden benim adıma yayınlanacaktır, ben emir vermediğim sürece hiçbir uçakta uçmayacaktır" şeklinde emir verdim.
Bu mesaj bütün birliklere hemen yayınlandı, böylece Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi yetkilerinin Eskişehir Hava Harekat Merkezi’nde olduğunu ilettim. Bu süre içerisinde Eskişehir Hava Harekat Merkezi’nde tuğgeneral Recep Ünal sorumluydu, Recep Ünal'ı takviye etmek için hemen düğün salonunda bulunan Korgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu'nu ve Korgeneral Nihat Kökmen'i en kısa sürede Eskişehir'e yola çıkmak üzere katılmalarını emrettim.
Bu arada izinde olan Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı Korgeneral Hasan Hüseyin Demiraslan beni telefonla arayarak bir emrimin olup olmayacağını sordu, ben de kendisine en uygun vasıta ile Eskişehir'e hızlı bir şekilde gitmesini emrettim. Yine ayrıl anda Erdek'te izinde bulunan Tümgeneral İdris Aksoy beni arayarak bir emrim olup olmadığım sordu, ona da aynı şekilde en uygun vasıta ile Eskişehir'e hızlı bir şekilde gitmesini emrettim. Bu personele birinci amaçlarının Akıncı'da devam eden jet trafiğinin durdurulması olduğunu hatırlattım.
Ben bu konuşmaları yaparken otel yönetimi bize toplantı masası olan toplantı odasına geçmemizi teklif etti, biz oraya geçtik, yolcu ettiklerim hariç düğünde bulunan 17 general masanın etrafında durum değerlendirilmesi yapmaya başladık, yaklaşık 23:30 sıralarında toplantı odasının kapısına eli silahlı ve tam kamuflajlı Ankara'da bıraktığım korumalarımın kapıda belirdiğini gördüm, bana "Sizi güvenliğinizi sağlamaya geldik komutanım" dediler, ben bunun ne anlama geldiğini anlamış olmakla beraber kendilerine "Size böyle bir emir vermedim, kimden emir alıyorsunuz" sorusunu sordum, "Bilmiyoruz komutanım" dediler, ben de kendilerine "Bizi rahat bırakın, uzak durun" dedim.
Tümgeneral İsmail Güneykaya eşini görmek için dışarıya çıkmaya teşebbüs edince, ona engel olmak istediler, ısrar edince duvara cama doğru ateş ettiler, yere ateş etmediler, tekrar sakin olmaları emrini verdim, duruldular, ancak yeni heyetin gelmesini beklediklerini anladım.
Saat: 00.00'a yaklaşırken yaklaşık 10 kişi civarında tam teçhizatlı bir grup bağırarak ve tavana ateş ederek antreye geldiler, hepsinin ellerinde plastik kelepçeler vardı. Ben herkese sakin olmalarını tembihledim, beni ilk gelen gruba teslim ettiler ve helikoptere gitmemizi istediler, dönüp baktığımda diğer arkadaşlarımın kelepçelenmekte olduğunu ve hatta iki tümgeneralin yere yatılarak kelepçelendiğini gördüm.
Bana kelepçe takmadılar, helikoptere gittik, helikopter Sabiha Gökçen Havaalanı’na indi, bu helikoptere sadece beni bindirdiler ve orada hazır bir CN235 CASA uçağının beklediğini gördüm ve uçağa beni darbeciler bindirdiler ve bundan direk Ankara Akıncı Üssü’ne saat 02:00 sıralarında indik.
İninceye kadar helikopterden Eskişehir'deki arkadaşlarla temasa devam ettim, Eskişehir'den bana uçuşların halen devam etmekte olduğunu ve Ankara'ya hakiki mühimmat atıldığını ifade ettiler.
Uçaktan inince beni bir minibüse bindirdiler, minibüsü kullanan genç bir üsteğmendi, beni özellikle uçuş hattını dolaştırarak buradaki faaliyetleri görmemi sağladılar, bütün uçaklar yaklaşık 16 uçak uçuşa hazırlanmış yandan fazlası mühimmat yüklü, bomba yüklü yani ve personel orada sürekli bir faaliyet halinde gördüm
Beni bu uçuşların yapıldığı filo komutanlığının önüne getirdiler, bu filo 141. Filo olarak bilinir. Minibüsten indiğimde ortalıkta 30'a yakın pilot gördüm, çoğunluğu teğmen, üsteğmen rütbesindeydiler, ancak binbaşı ve üstsubay rütbesinde olanlar da vardı.
Hepsinin göğsünün üzerinde bulunan isimlikleri sökülmüştü, beni Akıncı 4. Ana Jet Üssü Harekat Komutanı Kurmay Albay Ahmet Özçetin karşıladı. Bana hoş geldiniz komutanım dedi, ben kendisine hoş bulmadık dedim. Bana "Bozulmuş ayarları düzeltmeye çalışıyoruz" dedi. Ben de "Senin ayarın bozulmuş" dedim.
Tüm konuşma bundan ibaret oldu, beni önceden hazırlanmış olan, içinde sadece bir tane sandalye bulunan odaya aldılar, cep telefonlarımı istediler, iki silahlı şahsı da kapıya diktiler.
Kendisi çıkarken "Size Allah akıl fikir versin, Allah sizi ıslah etsin, başka da bir şey demiyorum, seni de bir daha görmek istemiyorum" dedim ve ayrıldım, kapıyı üzerime kilitlediler ve ertesi gün saat 15:30'a kadar bu odada kaldım. Yanıma sadece sabahleyin bir kahvaltı getirdiler, bu esnada ellerimi ve ayaklarımı kelepçelemediler, gözlerimi de kapatmadılar.
Saat: 09:30 sıralarında meydan pistlerine bombalar atılmakta olduğunu duydum. Bu saatten sonra tutuklu bulunduğum binada sesler birden bire kesildi, bu esnada Üs Karargâhı’nda bulunan tüm personelin toplantıya çağrıldığını sonradan öğrendim. Saat:12:00'ye kadar büyük bir sessizlik devam etti, saat:12.00 sıralarında YAŞ üyesi Orgeneral Akın Öztürk odama uğradı, ben kendisine durumun ne olduğunu sordum, o da bana kendisine benim, tarafımdan telefon edildiğinde kendisinin 4. Ana Jet üssünün Üs Komutanı’nı telefonla aradığını, telefonu Tuğgeneral Hakan Evrim değil Tümgeneral Kubilay Selçuk'un açtığını söyledi.
Kubilay Selçuk İzmir'de bulunan 2. Ana Jet Üs Komutanıdır. Kubilay Selçuk'a burada ne yaptığını sorduğunda Kubilay Selçuk'un kendisine faaliyete devam ettiklerini, kendisinin de gelmesini beklediğini ifade ettiğini söyledi. Akın Öztürk karargâha gittiğini, orada bu işi yapan ekiple görüşerek bu işten vazgeçmelerini gerektiğini, başarılı olamayacaklarını, bu işin felaketle sonuçlanma ihtimalinin çok yüksek olduğunu söylediğini bana aktardı.
Ancak ikna olmadıklarını özellikle genç ekibin ısrarlı olduğunu, ancak meydanın bombalanmasından sonra artık durumu kaybettiklerini anladıklarını, tamamen kırıldıklarını ve bu işi sonlandırmak için, çözüm yolu aradıklarını ifade etti.
Saat 09:00'dan 12:00'ye kadar Akın Öztürk'ün damadı olan Hakan Karakuş'a durumu iletip iletmediği, bu konularda konuşup konuşmadığını bilemiyorum, ayrıca bu darbe yapan askerlere karşı yukarıda anlattığım şekilde yaptıklarının yanlış olduklarını Akın Öztürk'ün onlara söylemesi üzerine bu darbeye teşebbüs eden askerlerin neden müdahale etmediklerini ya da neden Akın Öztürk'ü derdest edip etmediklerini bilemiyorum.
Akın Öztürk bana ayrıca sayın Genelkurmay Başkanım, Genelkurmay 2. Başkanının da Akıncı’da bulunduğunu ve kendileriyle görüştüğünü ifade etti. Artık olayın sonuçlanmak üzere olduğunu, darbecilerin teslim olmayı planladıklarını söyledi.
Bana bir daha uğrayacağını söyleyerek ayrıldı. Saat:15:30 sıralarında tekrar geldi, 2. Başkan (Yaşar Güler – T24) ile beraber olduğunu ve çıkabileceğimizi söyledi, dışarı çıktık, 2. Başkan ile görüştüm, ayrıca İstanbul'da beraber olduğum generallerin de Akıncı Üssü’ne getirildiğini duydum. Onları bulmadan ayrılmayalım dedim ve Yuvam 2 adlı eski bir misafirhanede tutulduklarını elinde telsiz bulunan sivil kıyafetli bir askerden öğrendim, bizi bu asker Yuvam 2 adli misafirhaneye götürdü.
Misafirhaneye vardığımızda hiçbir güvenlik görevlisinin kalmadığını çoğunun teçhizatlarını bırakarak kaybolduğunu, odalara girdiğimizde ise her bir odada bir general ve ayağı bağlı, gözü kapalı, neredeyse kurbanlık koyun gibi beklemekte olduğunu gördük. Kısa sürede makas ve bıçaklarla kelepçeleri ve bağları çözdük.
Bu kelepçe ve bağları çözerken 2 Başkan Orgeneral Yaşar Güler ve burada bulunan 15 kişilik ekip yanımızda bulunuyordu, Akın Öztürk'te bu kelepçeler çözülürken, yanımızda bulunuyordu.
Hakan Karakuş'u bu arada hiç görmedim, kendisiyle hiç görüşmedim, Akıncı Hava Üssü’nden Karargâh Merkezi’ne geldikten sonra sırayla arkamdan Orgeneral Akın Öztürk de geldi.
Emekliye ayrılan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Bostanoğlu savcılık ifadesinde 15 Temmuz’u böyle anlattı:
TSK'nın bazı birliklerinde olağandışı bir hareketlilik olduğundan, saat 22.23'te gelen telefonla ilk defa haberdar oldum. Telefonla görüştüğüm Ankara'da bulunan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkan Vekili Tümamiral Macit Arslan (Personel Başkanı) “Karargâhta olağandışı hareketlenmeler olduğunu, gelişmeler hakkında bilgi vereceğini” söyledi. Daha sonra emir subayım Binbaşı Gülömür'ü cep telefonundan arayıp, “Ankara'da bir şeyler oluyor. Haberin var mı” diye sordum. Cevaben “Ben de bir şeyler duydum” dedi. Derhal otele gelmesi talimatını verdim. Ayrıca sahil güvenlik botunu aramasını ve Ataköy Marina'ya intikal etmesini söyledim.
Yaklaşık 10 dakika sonra emir subayım otele geldi. Bu görüşmenin hemen ardından, güvenli bir bölgeye intikal etmek maksadıyla, düğün töreninin yapıldığı mekânı eşim, oğlum ve gelinimle birlikte saat 22.35 sıralarında terk ettim. Ayrılmadan bir dakika önce İzmir Özdere'de bulunan Kurmay Başkanım Koramiral Serdar Dülger, Ankara'da olağandışı gelişmeler olduğunu, oturduğu lojmanda ikamet eden Genelkurmay Lojistik Başkanı Hava Korgeneral Fikret Erbilgin'in derdest edilerek, götürüldüğünü eşinden öğrendiğini söyledi. Önce Sahil Güvenlik Komutanlığı’na ait bot ile Ataköy Marina'dan Fenerbahçe Orduevi'ne intikal etmeyi planlıyordum. Ancak emir subayımın, ulaşımı koordine etmek maksadıyla, TCSG-19 bot komutanıyla yaptığı telefon görüşmesinde, bot komutanının “Bir misafirin emrine girdim” diye söylemesi, “Neredesin” diye sorulduğunda “Kalamış Marina'dan çıkış yaptığını” ifade etmesi ve ayrıca özel sekreter İstihbarat Kurmay Albay Mahmut Arduç'un “Komutanın emniyetini sağlamak üzere, TCSG-19 botuyla geliyorum” telefon görüşmesini bana aktarması üzerine, şüphe uyandıran bir durum sezdik. Bunun üzerine risk almamak için Sahil Güvenlik botuyla denizden intikal düşüncesinden vazgeçtim.
"Yaptığım görüşmelerden edindiğim kanaate göre, Tuğamiral İrfan Arabacı, Tuğamiral Murat Şirzai, Tuğamiral Muhittin Elgin, Tuğamiral İhsan Bakar, Tuğamiral Hasan Kulaç'ın, Deniz Kuvvetleri Karargahı'nı ve harekat merkezini, darbe teşebbüsü kapsamında kontrol altına aldığını öğrendim."
Ayrıca Foça'daki özel eğitim merkezinde tatilde bulunan emekli Koramiral Atilla Kezek'in saat 22.55'te arayarak, kampta bulunan Tümamiral Aydın Şirin ve Tümamiral Hasan Nihat Doğan'ın, Amfibi Deniz Piyade Tugay Komutanı Tuğamiral Halil İbrahim Yıldız ve personelince derdest edilerek, Foça dışına götürüldüğünü söylediğini vurgulayan Bostanoğlu, "Bu andan itibaren amacım, Deniz Kuvvetleri'nin İstanbul'da konuşlu bir birliğine intikal etmek, iletişim imkanının daha güvenli olduğu, güvenli bir ortamda, Deniz Kuvvetlerine bağlı birliklerdeki duruma ilişkin bilgi temin ederek, emir komuta hiyerarşisi dışındaki illegal girişimleri kontrol altına almaktı" ifadesini kullandı.
Bostanoğlu, bu maksatla Deniz Kuvvetleri Komutanlığının ana ast komutanları olan Donanma Komutanı Oramiral Veysel Kösele, Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Hasan Uşaklıoğlu, Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Şükrü Korlu, Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanı Koramiral Adnan Özbal, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanlığı vekili Tümamiral Macit Arslan, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Karargah Komutan Vekili Deniz Yarbay Aşkın Öge ile görüşmeler yaptığını bildirdi.
Bu sırada araç radyosundan ve cep telefonundan olanları anlamaya çalıştıklarına işaret eden Bostanoğlu, yaklaşık bir saat, Florya'da, havaalanı yakınındaki İSPARK otoparkında beklediklerini anlattı.
Oramiral Bostanoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
Özellikle bu bölgede araç yoğunluğu olduğu için yerimizi tespit etmesinler diye otoparkta kaldık. Ancak daha sonra diğer araçların otoparktan ayrılması üzerine Yeşilyurt/Yeşilköy bölgesindeki sokaklarda kendimizi takipten kurtarmaya çalıştık. Aracın radyosundan darbe girişimine ilişkin haberlerin öğrenilmesi, ayrıca gelen telefon raporları ve medya yayınlarıyla darbenin netleşmeye başlaması üzerine, uzun mesafeli araç intikalinin riskli olacağını değerlendirdim. Bu sırada İstanbul bölgesindeki Deniz Kuvvetleri bağlısı birliklerin komutanı olan Koramiral Korlu ile görüştüm. Beni, güvenliğim için birliğine davet etti. Korlu'ya itimat etmeme rağmen, bende birliğin güvenliğine ilişkin tereddütler olduğundan ve Yeşilköy'den Kasımpaşa'ya intikal esnasında darbeciler tarafından alıkonabileceğim ihtimalini dikkate alarak, bu hareket tarzından vazgeçtim.
Oramiral Bostanoğlu, gece 01.00'de Poyrazköy'de konuşlu SAT Komutanı Deniz Albay Turan Ecevit'in kendisini arayarak, "Emniyetini sağlamak üzere bölgeye bot intikal ettirebileceğini, bu maksatla güvendiği iki personeli göndereceğini söylediğini" aktardı.
Kendisinin de Yeşilköy'de uygun iskeleye bot göndermesini istediğini anlatan Bostanoğlu, ancak bir süre sonra Ecevit'in "Kendi birliğinde de bazı darbeci personelin olduğunu, bazı mühimmat ve silahın birlik dışına çıkarıldığını ve Poyrazköy bölgesinin emniyetli olmadığını söylediğini" kaydetti.
Ecevit'in, kendisini başka askeri birliğe veya emniyetli sivil bölgeye denizden intikal ettirebileceğini bildirdiğini ifade eden Bostanoğlu, yaklaşık bir buçuk iki saat sonra iki personeli bulunan atak botunun Yeşilköy'de iskeleye geldiğini, ancak bunu da emniyetli görmediğinden, iskeleye gece süresince intikal etmediğini vurguladı.
Bostanoğlu, gece boyunca Yeşilköy bölgesinde araç içinde kalıp, sık sık yer değiştirerek, kendisinin ve ailesinin güvenliğini sağlamanın ve mobil telefon aracılığıyla kriz yönetiminin uygun olacağına karar verdiğini ifade etti.
Yer değiştirme sürecinde kendisine ve ailesine ulaşılmasına mani olmak, rehin alınmamak ve darbeci hainlerin elektronik olarak mevkilerini belirlemesini engellemek amacıyla mobil telefonunu saat 23.11-01.11 arasında kapattığını bildiren Bostanoğlu, "Bu tedbir tamamen mevki tespitini önlemek ve kişisel güvenliğimizi tesis etmek için uygulanmıştır. Bununla birlikte üst düzey yetkili merciler tarafından bilinen, emir subayımın cep telefonu sürekli açık tutuldu. Bu telefon üzerinden iletişim sağlamaya devam ettik. Ast birliklerden raporlar aldık ve gerekli görüşmeleri yaptık" diye konuştu.
Tümamiral Arslan ve Deniz Yarbay Öge'den Ankara, Koramiral Korlu, Koramiral Özbal ve Deniz Albay Ecevit'ten İstanbul bölgesi, Koramiral Uşaklıoğlu'ndan İzmir bölgesi, Oramiral Kösele'den ise Gölcük bölgesi ve gemilerin durumuyla ilgili görüşmeler yaptığını aktaran Bostanoğlu, "Görüşmeler sırasında seyre kaldırılan gemilerin üslerine dönmesi ve darbecilerden kurtarılması talimatı verilmiştir. Ayrıca Deniz Kurmay Albay Bülent Olcay ve Deniz Albay Oğuz Kaan Yavuz ile Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın emir dışında giden gemilerin geri dönmesi ve komutanlığın emniyete alınması, yani darbecilerden kurtarılması talimatı verilmiştir" dedi.
Oramiral Bostanoğlu, Deniz Harp Okulu Komutanı Tümamiral Mesut Özel'in darbeciler tarafından Maltepe Askeri Cezaevi’nde enterne edildiğini öğrendikten sonra doğrudan kendisiyle temas kurduğunu bildirdi.
Özel ile konuşmasını, Maltepe Askeri Cezaevi Komutan Vekili Yarbay'ın sağladığını anlatan Bostanoğlu, yarbaya, "Yaptığı işin kanunsuz olduğunu ve amirali derhal serbest bırakmasını söylediğini" belirtti.
Yarbayın ise "Birinci Ordu'dan emir aldığını" ifade ettiğini aktaran Bostanoğlu, "Bir süre sonra Tümamiral Özel'in, taksiyle cezaevinden ayrıldığını öğrendim. Emniyetli olması nedeniyle Deniz Harp Okulu yerine, İstanbul Tersanesi'ne gitmesini söyledim" dedi.
İfade tutanağına göre Bostanoğlu, darbecilerce tesirsiz hale getirilmemek için katıldığı düğünde emir subayının kendisine refakat etmediği izlenimini "darbeci hainlere" verdiklerini söyledi. Bazı telefon görüşmelerini emir subayının yaptığını ancak güvenli olduğunu değerlendirdikten sonra yanında kendisinin bulunduğunu söylediğini anlatan Bostanoğlu, bunun ardından telefon görüşmeleriyle darbenin önlenmesi için talimat verdiğini kaydetti.
Bostanoğlu, şöyle konuştu:
"Genelkurmay Başkanı ve diğer kuvvet komutanlarından haber alınamaması üzerine yaşanan illegal olaylar karşısında saat 01.17'de Milli Savunma Bakanı Fikri Işık ile telefon irtibatı sağladım. Sayın Bakan'a, 'Komuta kademesi olarak darbe girişimine karşı olduğumuzu, bu girişimin FETÖ cuntası tarafından yapıldığını değerlendirdiğimi ve güvenli bir bölgede bulunduğumu' ifade ettim. Sayın Bakan ile daha müteaddit defalar telefonla görüşerek, sürekli irtibatta kaldık. Gelişmelere yönelik olarak kendisine bilgi sundum.
Daha önceden, Deniz Kuvvetlerinin basın faaliyetlerinden tanıştığım CNN Türk muhabiri Kenan Şener ile saat 01.24'te irtibat kurdum. Ona da benzer açıklamalarda bulundum. 'Komuta kademesi olarak bu girişimi kesinlikle kabul etmiyoruz' şeklindeki ifadem CNN Türk'te yayınlandıktan sonra diğer televizyon ekranlarında ve internette son dakika gelişmesi olarak kamuoyuna duyuruldu. Olay gecesi tek kuvvet komutanı açıklaması olarak bu ifadelerimin darbe endişesi yaşayan kamuoyunu ve darbe karşıtı olan TSK personelini ferahlatan önemli bir referans teşkil ettiğini düşünüyorum. Bu açıklamadan sonra 02.30'da Genelkurmay İstihbarat Başkanı Mustafa Özsoy (tutuklu), emir subayımı arayarak nerede olduğumu öğrenmeye çalıştı. Kendisine herhangi bir cevap vermedik."
Bostanoğlu, 16 Temmuz saat 01.40'ta Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Başkanı Tümamiral Sinan Azmi Tosun'un kendisini arayarak, Aksaz Özel Eğitim Merkezi’nde tatilde bulunduğunu ifade ettiğini, sonrasında "darbe girişiminin tamamen dışında olduğunu ve bunu Donanma Komutanı'na ve Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı'na ifade ettiğini söylediğini" anlattı ve "Daha sonra bu amiralin, darbeciler tarafından yayınlanan atama listesinde, Donanma Komutanı ve Kocaeli Sıkıyönetim Komutanı olarak yer aldığını öğrendim" dedi.
Darbe girişimi gecesi, araçta bulundukları sırada ailesi ve emir subayının şahsi mobil telefonları dışında, kendisine ve emir subayına ait resmi telefonlardan da kriz yönetimi amacıyla birçok görüşme yaptığını ifade eden Bostanoğlu, bu kapsamda Donanma Komutanı Oramiral Veysel Kösele, Karamürselbey Eğitim Merkezi Komutanı Tuğamiral Özdem Koçer, Doğu Akdeniz'deki gemide bulunan Deniz Kurmay Albay Aykar Tekin ile yaptığı görüşmelerde Gölcük, Foça, Mersin, Karadeniz Ereğlisi ve Aksaz deniz üslerinden emir komuta hiyerarşisine aykırı olarak, sözde "büyük çaplı terörist saldırı ihbarı" ile seyre kaldırılan 11'i fırkateyn, 8'i hücumbot, 5'i korvet olan toplam 24 geminin üslerine dönmesi direktifi verdiğini anlattı.
Yavuz fırkateyni dışındaki gemilerin üslerine döndüklerini ancak Yavuz fırkateyninde bulunan darbecilerin Donanma Komutanı Oramiral Kösele'yi etkisiz hale getirdiklerini ifade eden Bostanoğlu, bu periyotta, zaman zaman Kösele ile telefon irtibatı kurduğunu bildirdi. Kösele'nin anlatımına göre kendisinin, Deniz Kurmay Albay Levent Kerim Uça ile birlikte kamaraya kilitlendiğini, sabah saatlerinde gelişmelerin darbecilerin aleyhine dönmesinden sonra fırkateyn komutanının, kendisinin ve gemisinin Donanma Komutanı emrinde olduğunu söylediğini bildiren Bostanoğlu, bunun ardından Kösele'nin gemide serbest kaldığını, fırkateynin de daha sonra Gölcük'e intikal ettiğini kaydetti.
Bostanoğlu, darbe girişimi gecesi kendi telefonundan 80 dakika süren 62, emir subayının telefonundan 77 dakika süren 78 telefon görüşmesi yaptığını daha sonra öğrendiğini belirterek, "Toplamda 9 saat süreyle mobil halde ya da belirli yerlerde duraklayarak, aracımızda bekamızı sağladık. Darbecileri etkisiz hale getirmek için telefon iletişimiyle süreci yönettim" diye konuştu.
Oramiral Bostanoğlu, FETÖ'nün darbe girişimine ilişkin soruşturma sırasında tutuklanan Deniz Kuvvetleri İstihbarat Başkanı Tuğamiral Murat Şirzai'nin kendisine 16 Temmuz sabahı telefonla gönderdiği mesajlarda, "Komutanım şu anda kuvvetteyim. Gece geldim. Çağırdılar, olay var diye. İrfan Amiral çağırdı. 'Karargâhın güvenliğini sen sağla' dedi. Şu anda karargâh emniyette", "Şu anda Genelkurmay'dan ateş ediliyor. Uçaklar tarafından Meclis'e atılan bombalardan dolayı binada yer yer hasar var. Personel nöbetçiler emniyette", "Bir kısım personeli ve mağdur sivilleri çıkarmaya çalışacağız. Bize de mermi geliyor", "Siz emniyette misiniz" diye yazdığını bildirdi.
Gölcük Ana Üs Komutanı Tuğamiral Hayrettin İmren'in de aynı sabah gönderdiği telefon mesajında, "Ben Hayrettin Paşa. Ülkem, milletim, bayrağım, şehitlerim için Gölcük'teyim, görevimin başındayım. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene" yazdığını belirten Bostanoğlu, şu beyanı verdi:
"Yeşilyurt/Yeşilköy bölgesinde saat 07.00 sularına kadar kaldık. Bundan sonra en kısa sürede Ankara'ya intikal etmeye karar verdim. Ancak İstanbul'da yeterli güvenlik ortamının henüz tesis edilmediğini dikkate alarak, her zaman uygulandığı şekilde, polis eskortuyla İstanbul dışına kadar çıkmanın daha uygun olacağını değerlendirdim. Bu maksatla polis eskortu almak üzere 07.23'te Ataköy Polis Merkezi amirliğine gittik ve polis eskortu talep ettik. Polis merkezi amiri ile yaklaşık yarım saat görüşme yaptık. Gece süresince neler yaptığımı ve nerede bulunduğumu açıkladım. Daha sonra Ataköy Polis Merkezi’ne gelen Bakırköy İlçe Emniyet Müdürü Murat Çetiner ile 30-45 dakika kadar konuşma yaptık. Benzer konuları konuştuk. Çetiner, eskort talebine karşılık yol emniyetinin tam olarak sağlanamadığını ve bunun zaman alabileceğini belirtti ve bizleri daha iyi imkânlara sahip Bakırköy İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne davet etti.
Davet üzerine oraya intikal ettik. İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde ast birliklerle birçok telefon görüşmesi yaptım. Bu arada saat 08.08'de Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar ile görüştüm. Kendisine bulunduğum yeri söyledim ve en kısa zamanda Ankara'ya intikal etmek istediğimi ifade ettim. Yaklaşık 11.30'a kadar İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde kaldım. Bu periyotta iki kez Milli Savunma Bakanı ile ve Başbakanlık’ta soyadını hatırlamadığım Murat isimli görevlinin telefonu vasıtasıyla Genelkurmay Başkanı ile görüştüm. Genelkurmay Başkanı'mız Orgeneral Sayın Hulusi Akar, ilgililerle koordine edip, emniyetli bir şekilde Ankara'ya intikal etmemi söyledi. Belirttiğim komutanlarla görüşmeler yaparak ve İlçe Emniyet Müdürü ile koordineli olarak süreci yönetmeye devam ettik."
Bostanoğlu, emniyet müdürlüğündeki odada iş adamı Esat Ulu'nun da bulunduğunu ifade ederek, öğle saatlerine doğru, emniyet yetkililerinin tavsiyesiyle havayoluyla Ankara'ya gitmeyi kararlaştırdığını söyledi. Çetiner ve Ulu ile birlikte saat 12.00'de Atatürk Havalimanı'na ulaştıklarını, burada Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile yaklaşık 10 dakika görüştüklerini anlatan Bostanoğlu, milletvekilleri için hazırlanan özel uçağa bindiğini, uçakta yaklaşık 4 saat bekledikten sonra Ankara hava sahasının güvenliğinin tam olarak sağlanamadığının bildirilmesi üzerine, polis eskortuyla havalimanından ayrıldığını aktardı.
Kavacık'ta, SAT komandolarının koruma olarak kendilerine katıldığını ve aynı gece Ankara'ya ulaştığını ifade eden Bostanoğlu, Ankara'da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Genelkurmay 2. Başkanı, kuvvet komutanları ve Jandarma Genel Komutanı ile yaptıkları toplantıda başlarından geçenleri anlattıklarını ve ne gibi önlemler alınacağını konuştuklarını ifade etti.
Bostanoğlu, "Karanlık olayların yaşandığı bu süreçte darbeciler tarafından ulaşılamamış ve rehin alınamamış olmam sayesinde, Deniz Kuvvetleri bağlısı birlikler ile iletişim kurabildiğimizi, CNN Türk ile kurduğumuz irtibatın ve yaptığımız açıklamanın tüm Türkiye'de kamuoyunu rahatlatan bir beyanat olduğunu ve Deniz Kuvvetleri çapında krizi mümkün olan en uygun şekilde yönetebildiğimizi değerlendiriyorum" dedi.
Karargâha 17 Temmuz 2016 sabahı intikal etmeden önce, darbecilerin yakalanarak, gözaltına alınması talimatı verdiğini aktaran Bostanoğlu, şunları kaydetti:
"Sonuç olarak, bu menfur darbe girişimi sırasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve bağlısı birliklerde herhangi bir silahlı çatışma yaşanmamış, Deniz Kuvvetleri personelince halka ateş açılmamış ve kan dökülmemiş, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve bağlısı birliklerde emir komuta hiyerarşisi en kısa zamanda tesis edilmiş, darbe girişimine katılan şüpheliler yine Deniz Kuvvetleri tarafından yakalanarak, adalete teslim edilmiştir. Darbeciler tarafından asılsız 'büyük çaplı terörist saldırı ihbarı' ile seyre kaldırılan 24 savaş gemisi, direktiflerimle ve emrimdeki vatansever denizci komutanlar sayesinde üslerine geri döndürülmüştür.
Ayrıca Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bağlısı askeri okullardaki öğrencilerin hiçbirisinin bu menfur olaylara fiilen karışmaması, Deniz Kuvvetleri Komutanı olarak benim için buruk bir teselli kaynağı olmuştur. Nitekim Deniz Kuvvetleri Komutanlığının can kaybı yaşanmayan, en kısa zamanda olayları kontrol altına alan ve sürecin en az hasarla atlatıldığı kuvvet olduğunu söylemek mümkündür.
Bu olaylar nedeniyle ben de mağdur oldum. Çünkü beni de etkisiz hale getirmeye çalıştılar. Ancak şüphe etmemiz nedeniyle bulunduğumuz yeri terk ettiğim ve bizi bulamadıkları için darbecilerin kontrol alanına girmedim. Olay nedeniyle darbecilerden ve beni özellikle etkisiz hale getirmek isteyenlerden şikayetçiyim."